Freud, bu hastalıkta ayrıca süperegonun da gerilemeye uğradığından ve katı, acımasız bir yapıya büründüğünden söz eder.
Süperego kısasa kısas ilkesine göre çalışmaya başlamıştır.
Ego saldırganlığın dışa yöneltilmesinden ne kadar kendini alıkoyarsa süperegonun sadizmi o kadar artar.
Nesnelere yöneltilemeyen saldırganlık süperegonun egoya saldırganlığı şeklinde içe döner.Obsesyonel nörozda ego, güçlü dürtüler karşısında erken olgunlaşmak zorunda kalmış ancak yeterince gelişmiş yöntemleri kullanamayan bir egodur. Ego kendini serbest hissetmez; belli şeyleri yapmak, düşünmek veya yapmamak zorundadır. Çatışma tamamen egoyu kaplayabilir ve hatta belirtiler haz verici hale gelebilir. Ego sadistik süperegonun isteklerine karşı bazen boyun eğer bazen baş kaldırır bazen de hem boyun eğer hem baş kaldırır.
Burada tekrar Freud’un Sıçan Adam’ına geri dönelim :
Sıçan Adam ilk cinsel ilişkisinden sonra "Bu harika bir şey, insan bunun için babasını bile öldürebilir"der.
Ego süperegonun tehditlerine, karşı tehditle yanıt vermektedir.Freud’dan sonraki dönemde OKB ile ilgili çalışmalar başlangıçta onun görüşlerinin bir miktar genişletilmesinden öteye gitmemiştir.
Anna Freud, karşıt tepki oluşturma benzeri savunmaların, bu hastalığı, tekrarlayıcı davranışlar görülen diğer bozukluklardan ayırdığını savunur.
Anna Freud ayrıca nesne ilişkilerindeki başarısızlık ile anal özelliklerin artışı arasında bir ilişki olduğu gibi varsayımlar öne sürer.Klein, obsesyonları içsel iyi nesnenin tahribi arzusuna karşı kullanılan savunmalar olarak görür. Çocuk sevdiği nesneyi tahrip ettiğinden korkmakta ve onu geri dönüşümsüz, onarımı mümkün olmayan şekilde tahrip etmemek için kontrol etmektedir.
Yakın dönemde yapılan araştırmalarda ise yeni görüşler ortaya konmuştur. Mallinger ve Salzman, obsesiflerin yaşamlarının her alanında kontrol ihtiyacının hakim olduğunu vurgulamışlardır. Mallinger, hastalığın belirtilerinin kontrol çabası yetersiz kaldığında ortaya çıktığını ve bu obsesif kontrol çabasının altında güçsüzlük korkularının yattığını savunmuþtur.
Gelişimsel bakış açısından, kontrol ihtiyacına çocuğun ana babasının devamlılığından ve güvenilirliğinden emin olmadığında, tehlike algısının sonucu olarak ortaya çıktığı gözüyle bakılabilir.
Salzman, OKB’nin dinamiğinde öfkeden ziyade utanç, onur kaybı, zayıflık ve yetersizlik duygularının ortaya çıkışını önleme çabasının olduğunu öne sürmüştür.
Leib, OKB hastalarının analizinde anne-çocuk ilişkisinin incelenmesinin çok önemli olduğunu ve bu hastaların çoğunda despot ve aşırı koruyucu olarak içselleştirilmiş anne tasarımları ile kurulan ilişkinin hastalığın gelişiminde rol oynadığını tespit etmiştir. Bu noktada Meares’in özellikle bulaşma temizleme alt grubundaki OKB’lilerle ilgili görüşleri dikkat çekicidir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK
No FicciónObsesif kompulsif bozukluğun psikanalitik görüşte incelemesini göreceğiz.