Evinin girişinde kamp kuran tefeciler yine jiminin önünü kesmişti. Adeta kükreyen iki adam jimini köşeye sıkıştırıp dövüyordu. Minik elleri ile yüzünü siper etse dahi karnına yediği tekmelere engel olamıyordu. Artık bayılmak üzereydi. Nefesi ağırlaşıyordu. Her nefes almaya çalışışında göğsü sızlıyordu.
Küçük gözleri kapanırken geriye sadece iki el silah sesi duyulmuştu. Bedeninde hiçbir acı yoktu. Ancak uyku o an daha cazip gelmişti.
...
Uyanmasıyla başındaki polisleri görmesi bir oldu. Polisler selam verdi ve konuşmaya başladı.
-üç senedir aradığımız tefecileri sayenizde bulduk. Nefsi müdafaa yaparak vurduğunuz için dava açılmayacak. İki adamı da bacağından yaralamışsınız.
Duyduğu cümleler beyninde tamamlanmıyordu. O vurmamıştı ki. O zavallıca yumruklara yenik düşmüştü.Polisler gidip hemşire içeri girince doğruldu. O ayakkabılarını giyinirken hemşirede serumu çıkarmıştı. Üzerine sandalyeye bırakılmış montunu geçirip aşağı indi. Garsonluk yaptığı kafenin müdürünü arayıp izin istedi. Sabah sabah yaşadığı olaylar fazlaydı. Günün devamında iş yapacak kadar güçlü bir bünyesi yoktu.
Hastaneden çıkıp evinin olduğu sokağa yöneldi. Olayın yaşandığı köşeyi görünce ellerinin titremesine engel olamadı. Yere bırakılmış beyaz zarfı alıp merdivene oturdu. Tertemiz sayfanın ortasına özenle yazılmış cümle ile gözleri büyüdü. Açabildiği kadar açtı çekik gözlerini. Siyahın en koyusu beyazın en açığına işlenmişti sanki. Tekleyen kalbine rağmen bir kez daha bu sefer seslice okudu cümleyi
- Bana bir teşekkür borçlusun!
Kağıdı kat yerlerinden özenle katlayıp zarfa koydu. Evin demir kapıyı açıp odasına geçti. Belkide uyku en iyi fikirdi.
Tatlı uykusu üzerinden kaç saat geçti bilmiyordu ama bir ara üzerine örtülen örtü ve yanağına kondurulan tüyden hafif öpücük hafızasına işlemişti. Sıçrayarak uyanmıştı. Hissettiklerinin bir rüya olması için Tanrı'ya yalvarıyordu ancak gerçekti. Sehpanın üzerinde beyaz bir zarf daha vardı. Koşarak minik elleri arasına aldı kağıdı. Yine o mükemmel el yazısını görmek kalp ritmini değiştirmişti. Seslice okudu büyük sayfadaki küçük cümleleri.
- Uyurken o kadar güzelsin ki. Neden beni sevmedin? Beni sevseydin rahatça seni görebilirdim güzelliğini..
Jimin tanımadığı biri tarafından gece boyu izlenmişti. Bunun verdiği korku ile abisi bildiği Jini aradı. Evine çağırdı. İki saat sonra çalan kapı ile üzerini düzeltip kapıyı açtı. İçeri buyur ettiği jin onun tüm yaşadıklarını dinledi. Gizemli adam konusu uzun uzun konuşuldu. Doktor olduğu için acil bir işi çıkınca gitmek zorunda kalmıştı. Jimin çalıştığı kafeye gitti. Mesai bitimine doğru sessiz kalan telefonu çalmıştı.
Jin hyung arıyor... ibaresini görünce hemen cevaplamıştı. Ancak gelen ses bir kadına aitti.- Son konuştuğu kişi dizmişsiniz galiba. Bay Park telefonun sahibi hastanenin otoparkında bıçaklanmış. Durumu kritik. Hemen gelseniz iyi edersiniz.
-Ppeki. Merkez hastanesi değil mi?
- Evet bay Park
Kısa süren telefon görüşmesinden sonra jimin koşarak cafeden çıktı. İlk geçen taksiye atlayıp hastaneye gitti. Hemşirelere sorarak öğrendiğine göre 21. Yoğun bakım odasındaydı. Kimseye sormadan içeri daldı.
Biricik dostunun ellerini tutarak hıçkırıklarını serbest bıraktı. Lanet olası mektup bırakan herif yapmıştı bunu. Jin kurumuş dudaklarını araladı. Halsiz çıkan sesinden belliydi acı çektiği. Kelimeler zorla çıktı ağzından.-Delirmiş gibiydi. Ondan uzak dur jimin. O delirmişti. Bana bunu yaptı, senin için tehlikeli. Na... Bip bip biiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiip
Jine bağlı makinelerden biri aralıksız ötmeye başlamıştı. Jiminin elleri arasındaki el kayıp sedyeye düşmüştü. İçeri doktorlar girip hastanın yüzünü örtüyle örttüler. Jimini zorla odadan çıkardılar. Jimin o adamı asla affetmeyecekti. Mektupçu herifi bulursa bunları ona ödeyecekti.
Mektupçu adam Min Yoongi ve Arkadaşları gözleri önünde ölecek Park jimin...
Katil Min Yoongi ve ceset Park JiminBelkide ölümlerden sorumlu olmak sadece sözle değildir. Belkide bir değil birden fazla katil vardır. Aynı ölümlerin bir kalamayacağı gibi...