Soğuktu. Hem de fazlasıyla soğuktu. O kadar uykuluydum ki gözlerimle savaş veriyordum. Ama oda o kadar soğuktu ki, gözlerimi açmak istememe neden olmuştu. Ama açamıyordum, kirpiklerim birbirine yapışmıştı. Ne kadar zamandır uyuyordum? Ellerimi kaldırarak gözlerime götürmeye çalıştım, amacım gözlerimde biriken çapakları temizlemekti. Ama bir şey engel oluyordu, kollarımı kaldıramıyordum. Kollarımı biraz daha sert çekmeye başladım ama bunu yapar yapmaz acıyla inledim. Kollarıma bir şeyler girmişti. İğneler girmişti. Ve aynı zamanda kollarımı yassı iplerle bağlamışlardı ama ipler çok sıkı değildi. Canım acısa bile kollarımı 10 santim kadar oynatabiliyordum. Ama bu ipler bana bağlıyken değil burdan kurtulmak, kolumu doğru düzgün oynatamazdım bile. Düşüncelerim beni başka konulara çeker çekmez kollarımın acısını unuttum.
Neredeydim ben? Neden bu haldeydim? Neden bir şey hatırlamıyordum. Merak, gözlerimi açmam için beni teşvik etmişti. Işığın aniden ufkumu kaplamasıyla, gözlerimi yeniden kapatmam ve başımın ağrıması bir oldu. Bu oda fazla parlaktı. Soğuk olmasını da unutmamak lazım.
Gözlerimi sadece bir saniyeliğine açmıştım, bu da düşüncelerin beynime akmasını sağlamıştı. Umarsızca kim olduğumu, nerede olduğumu düşünüyordum. Nasıl buraya geldiğimi düşünüyordum. Ama cevapları bulamıyordum ve bu da beni sinirlendirmeye başlamıştı. Lanet olasıca bir şekilde kim olduğumu hatırlamıyordum. Kaşlarımı çattım ve canımı neredeyse acıtacak kadar beynimi zorlamaya başladım. Kimdim ben?
Marvin...
Şaşkınlıktan yattığım yerde geri çektim ve bu da kollarıma bağladıkları şey yüzünden canımın acımasına neden oldu. Bu isim bir anda aklıma gelmişti. Daha doğrusu, gözümün önünde belirmişti sanki bu kelime. İsmim bu muydu?
Tamam, artık ismimi hatırlayabiliyordum. Tabii eğer ismim buysa. Peki diğerleri? Neden buradaydım? Nasıl buraya gelmişim? Neredeydim? Neden geçmişimle ilgili hiçbir şey hatırlamıyordum?
"Demek uyandın ha?" Dedi bir erkek sesi. Kimi bu? Çok yakından geliyordu. Işığın yeniden gözlerimi acıtmasına izin vermemek için gözlerimi bu sefer yavaş yavaş açtım. Bembeyaz bir odadaydım. Bembeyaz duvarlar dört bir yanımı kaplıyordu ve bu da odanın olduğundan parlak görünmesine neden oluyordu.
Bir sedyenin üzerindeydim. Sedye de beyaz renkteydi. Odada beyazdan farklı olan tek şey üstümde duran mavi örtüydü. Gözlerim yavaşça sağ koluma kaydı. Serum bağlamışlardı. Serumun etrafında ise iki kolumda da üçer tane yassı ve beyaz renkte ip vardı.
Serum, ip, duvar, ışık, sedye... Bunların hepsini hatırlayabiliyordum. 'Bunları hatırlayabiliyorsam, anılarımı da hatırlayabilmeliyim.' Dedim kendi kendime içimden. Beynimi tekrar zorladım. Ama hayır, bunların hiçbirini hatırlamıyordum. Bir ailem var mıydı? Arkadaşlarım? Eğer varsa bile, hatırlayamıyordum.
Bildiğim tek şey, beyaz ve oldukça soğuk bir odanın içindeki bir sedyenin üstünde yattığım ve adımın Marvin olduğuydu. Bir de, bir oda arkadaşım olduğuydu. Başımı yana çevirdim ve onu gördüm. Simsiyah, düz ve kulağının altına kadar gelen saçları vardı ve parlıyordu. Siyah gözleri vardı. Çocuk gülümsemeye çalışıyordu ama gözlerinden, onun ne kadar harap olduğunu anlayabiliyordum.
"Sen de hiçbir şey hatırlamıyorsun değil mi" dedi siyah saçlı çocuk. 16-17 yaşlarında biri gibi gözüküyordu. Tanrım, madem tüm bu şeyleri hatırlayabiliyordum, nasıl geçmişimi hatırlayamıyordum?
"Aslında bir şeyi hatırlıyorum." Dedim zar zor. İlk defa konuşmuştum ve bu o kadar zor olmuştu ki, sanki ağzım da gözlerim gibi oldukça uzun bir süre çalışmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Gifted
Science FictionÜçlemenin İlk Kitabı//Uyandınız, ve adınız dışında hiç bir şey hatırlamıyorsunuz. Bir denek gibi beyaz odalarda tutuluyorsunuz, size istedikleri şeyi enjekte ediyorlar ve hareketlerinizi ölçüyorlar. Ve bunun nedenini anlıyorsunuz. Siz özelsiniz. Öze...