hastaneleri sevmiyorum. anlaşılan o ki, taehyung da sevmiyor. ellerimiz birbirine kenetli, rahatsız koltuklarda uyuklarken, kulağıma fısıldıyor. hastane koridorlarınım kokusu, onu korkutuyor. ben, çenesinden öpüyorum onu, biraz sabretmesini söylüyorum. esmer teninin iğne izlerinden öpüyorum, ağrısını alırım belki diye, sıkıca sarılıyorum. o kollarımın arasında küçülürken, göğsüme yaslanıyor hemen. biraz daha sakin şimdi, derin bir nefes ile sakinleşiyorum ben de. o iyiyse, sorun yok. hiçbir sorun yok.
insanlar geçip gidiyor. omuzları çökük, sessiz adımlar ile, belki bir ölüm haberi ile, belki de gecikmiş bir hastalık.
beni korkutan da bu. çökük omuzlar, kanlı gözler ile dönmek, hüznün girmediği küçük evimize. ölesiye korkuyorum. taehyung'un aniden güçsüz düşmesinin sebeplerinden, ölesiye korkuyorum.
birkaç saatlik bekleyişin ardından, güzelim omuzlarımda uyuyor. saçları yüzüne dökülmüş, biraz da ensesini örtüyor. kolları sıkıca sarmış belimi, sanki gitmemi istemiyor gibi. ben ise, titreyen dizlerim ile birkaç belgenin gelmesini bekliyorum. tek dileğim ise, gördüğümüz sonuçlardan sonra gülerek buradan çıkıp gitmemiz, hiç uğramamak üzere. belki yol üzerinde açık bir yer bulup, birkaç şişe şarap alırız. benim güzelim, kırmızı şarabı çok sever. yine atışırız, kırmızı mı beyaz mı diye. sırf sinir olsun da dudaklarını büzsün diye, kırmızı istemediğimi söylerim. sonra iki şişe ile döneriz evimize. demir parmaklıklı balkonumuza kurulur, radyodan yükselen melodiler ile öpüşürüz. dibini gördüğümüz şişelerin ardından, saksılarla çevrili yatağımızda sımsıkı dolanırız birbirimize. açık kalan balkon kapısı içeriye alır sıcak rüzgarı, sımsıkı sarılır uyuruz.
şu hastane, koridorların ağır ilaç kokusu ve görevlilerin çökmüş yüzleri dağıtıyor beni. iyi ki uyuyor biriciğim. dayanamaz ki görmeye, sokulur göğsüme de öyle ağlar, biliyorum, kırılır hemen. korkar biraz da.
kır saçlı, solmuş önlüğü ile bir doktor geliyor yanımıza, ayağa kalkmak istiyorum fakat, taehyung'un uyanmasını engellemek adına oturarak doktoru dinliyorum. birkaç şey fısıldıyor bana, kağıtları gösteriyor. bakıyorum sadece, dün geceden uykusuzum ya biraz, yanlış anlıyorum söylediklerini- ya da öyle olmasını istiyorum. gülmeye başlıyorum. hastalıklı bir adam gibi görünüyorum o an, karşımdaki doktor, ne yapacağını şaşırıyor. konuşması yarıda kesiliyor fakat ben duyacağımı duydum ki zaten. güzelim, güzelim ölüyor. ben gülüyorum. çünkü, o kadar komik ki bu. o giderse, arkasından gidecekken ben, doktor bana taehyung ölüyor diyor.
gitmesini istiyorum. kibarca kovuyorum adamı, sonra da saçlarını okşayarak sevgilimi uyandırıyorum. kısık gözleri ile soluk ışığa alışmaya çalışıyor önce. uyanabildiğinde ellerini kavrıyorum buradan çabucak kurtulmak adına, daha fazla bu havayı solusun istemiyorum.
yağmur çiseliyor, üzerimizde sadece hırkalarımız varken üşüyoruz. taehyung'un omuzlarını sarıyorum. titriyor biraz ama, sıcaklığımı paylaşıyorum onunla. gülümsüyor, çenemin altından öpüyor hafifçe. daha sonra, yürüdüğümüz ağaçlı yolda duraklayarak yüzümü avuçluyor. beni sevdiğini defalarca fısıldayarak dudaklarımı öpüyor. taehyung, biliyor. o an farkına varıyorum ama, taehyung biliyor.
taehyung ölüyor.