Berbat bir bölüm oldu, hiç yazamadım. Çok üzgünüm bunun için... en beğenmediğim bölüm bu sanırım. Kafamda güzel şeyler vardı ama bunu aktaramadım. Modum çok düşük ve yazamıyorum. Yine de umarım beğenirsiniz. İyi okumalar, sizi seviyorum.
"Yine gücünü kullanıp benim canımı yakarsan seni öldürürüm Elizabeth."
Mordo kendine gelmeyi başardıktan sonra Liz'i hapsettiği yere geri dönmüş işkencesine devam etmek için hazırlıklara başlamıştı. Liz'i yerden kaldırıp sandalyesine oturttu ve ellerini şakaklarına yerleştirdi.
"Taşın yerini bilmiyorum diyorum! Dilimden anlamıyor musun? Onu bulamayacaksın!"
Dayanacak gücü kalmadığını hissediyordu genç kadın. Mordo gözü dönmüş bir şekilde bunu yapmaya devam ederse çok kalmadan ölecekti. Ölmese bile zihninde kalıcı bir hasar kalacağına emindi.
"Bulacağım, bulacağım ve sonsuz gücü ele geçireceğim! Ruh Taşı'nı kontrol edeceğim!"
Adama bakıp yüzünü buruşturdu. Güç sevdası onu ne hale getirmişti?
"Bulamaycaksın..." diye fısıldadığında adam daha fazla beklemedi ve kadının zihnini talan etmeye başladı. Liz çığlık atmak istemiyordu çünkü boğazı çok yıpranmıştı ve canı yanıyordu. Ama istemsizce çığlık atıyordu çünkü tarifi mümkün olmayan bir acı yaşıyordu.
"Lanet kadın göster şu taşı artık!"
"Bir hanımefendiye böyle davranılmayacağını öğretmediler mi sana?"
Yankılanan ses ile kadının içi rahatlarken Mordo şaşkına dönmüş ve paniğe kapılmıştı.
"Strange!" diye tısladığında portalın içinden atlayan Stephen tarafından bir darbe aldı. Aldığı darbeyle uzağa giderken Stephen onu umursamayıp göz ucuyla Liz'e bakmıştı. Daha dün yüzünde güller açan kadın şimdi perişan görünüyordu.
"Liz..." sesi titrediğinde kadın ona tebessüm etti. Kendisini kurtarmaya geleceğini biliyordu zaten. Stephen ona doğru bir adım attığında düştüğü yerden kalkıp sinirle koşan Mordo'yu fark etti.
"Stephen dikkat et!"
Strange arkasını döndüğünde kendisine fırlatılan şeyleri fark edip kalkan oluşturdu ve kendini savundu. Mordo'nun eskisinden daha güçlü olduğu belliydi. Anlaşılan işi biraz zordu. Yola birlikte çıktığı arkadaşı nihayet geldiğinde rahat bir nefes aldı.
"Wong, Liz'i güvende tut."
Wong kafasını sallayıp Liz'in yanına gittiğinde ellerini kütletip mavi gözlerini Karanlık Taraf'a kendini teslim etmiş adama çevirdi.
"Onu incittin değil mi? Bu seni öldürmem için çok iyi bir sebep."
Mordo alayla sırıttı. "Demek Bayan Winston'u çok önemsiyorsun ha? Yoksa Stephen Strange aşık mı olmuş?"
Gözlerini devirip bıkkın bir nefes aldı. "Boş konuşmayı kes Mordo, neyin peşindesin?"
"Peşinde olduğum şeyi almama yarayacak kişiyi almıştım ve sen yoluma taş koyuyorsun Strange. Önce senden kurtulsam iyi olacak."
Mordo elini salladığında duvarlar hareketlenmeye başlamıştı. Endişeyle Liz'e ve onunla ilgilenen Wong'a baktı.
"Onu koru Beyonce."
Ve sonra olanlar oldu. Karmakarışık, altı üstü birbirine girmiş odada Stephen ve Mordo dövüşmeye başlamıştı. Mordo adamlarını çağırmış ve işi iyice zorlaştırmıştı. Stephen onunla ve adamlarıyla aynı anda baş etmekte çok zorlanıyordu. Kendisine gelen Liz durumu gördüğünde Wong'a gitmesini söyledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vertigo(Doctor Strange)
Fanfiction(Hikaye Türkçe'dir.) "Doctor Stretch?" "It's Strange." - "Hey Stretch!" "It's Strange, okay? Strange!" - "I love you Stretch." "I love you too but please... It's fucking Strange!" Kapak için @4everavengers'a teşekkürler ❤