Bu bölümü çok sevdim çok sevdiiiim. Ve yazarken baya da yoruldum. O yüzdeeen beğenip yorum yapın. Ama bol bol yorum yapın! Ayrıca beni takip edin, mesaj da atın, tanışalıım. Sizi seviyorum.
Not: Remember not to forget adlı Tom Riddle hikayeme bakarsanız sevinirim ^^
****
Portaldan çıktıklarında kendilerini Tony Stark'ın salonunda bulmuşlardı. Ve anlaşılan pek de uygun bir zamanda gelmemişlerdi. Tony Stark ve Steve Rogers'ı birbirine sarılmış halde bulmak gerçekten çok ilginçti. Stephen bıyık altından gülerken Liz suçlu bir şekilde ikisine bakıyordu.
"Kusura bakmayın."
Tony Stark omuz silkip kafasını koltuğa yasladı. "Sorun değil, biz de Yüzbaşı ile klasik düşersek birlikte düşeriz, kalkarsak birlikte kalkarız muhabbetini yapıyorduk. Sonra da sarıldık. Benden duymuş olmayın ama..." Son cümleyi fısıldayarak söylemişti. "Bu ihtiyar biraz fazla duygusal."
"Eminim öyledir, Stark." Stephen sırıttığında Liz de gülümsemeden edememişti. Steve ise kıpkırmızı bir halde sessizliğini koruyordu.
"Stark?"
"Efendim Yüzbaşı?"
"Bana sarılmayı kessen artık?"
Tony hala ona sarıldığını fark ettiğinde panikle geriye çekildi. "Ah, dalmışım. Ee kumrular, neler yaptınız bakalım? Üç gündür yoktunuz."
Strange gözlerini devirirken Liz ölümcül bakışlarını karşısındaki esmer herife çevirdi. Steve kalkıp ışığı açtığında, loş ortam kaybolmuş yerine parlak bir salon gelmişti. Artık herkes birbirini net bir şekilde görebiliyordu. Tony onu gördüğünde telaşla yerinden kalktı. "Aman Tanrım! Sana ne oldu böyle? Tanrı Aşkına Strange! Onu dövdün mü?"
"Sen Ateist değil miydin?" diye sorsa da kimse onu takmamıştı.
"Saçmalama, Stark."
"Ne oldu öyleyse İngiltere Kraliçe'me?"
Genç kadın milyonuncu kez gözlerini devirirken Tony'nin çenesindeki eline bir şaplak atıp ondan kurtuldu. "Bir şey olmadı, Stretch'in ufak bir düşmanıyla karşılaştım. Ayrıca bana İngiltere Kraliçesi demeyi kes, İngiliz aksanım bile yok!" Tony Stark eğlenir bir yüz ifadesiyle isyan eden kadına bakıp güldü. Bu sırada Stephen Strange mavi gözlerini kısarak bu ikiliyi izliyordu. Hissettiği şey de neydi? Kıskançlık mı? Buna hakkı var mıydı? Henüz bir haftadır tanıdığı bu mükemmel kadının sırf gelecekte kendisine ait olduğunu, ona aşık olduğunu gördü diye şu an kıskanmaya hakkı var mıydı? Belki de yoktu ama onun bunu umursadığı pek söylenemezdi.
"Zorlu bir üç gündü. Neyse ki istediğimiz bilgileri edindik, en azından Liz edindi."
"Vay, demek Liz? Elizabeth adını kullanıyorsun sanıyordum Doktor Winston?"
Ses tonu ima doluydu ve salondaki herkes bunu anlamıştı. Steve yoldan gelen bu iki arkadaşını kurtarmak için kanepeden kalktı ve elini Tony'nin omzuna yerleştirip onu geriye çekti.
"Yolculuktan geldiler, rahat bırak da gidip dinlensinler Stark."
"Seni seviyorum, Steve. Sen de olmasan bu herifi çekip dururduk." Liz samimi bir şekilde ona gülümsediğinde Steve de karşılık vermişti. Stephen ise kaşlarını çatmamak için kendini zor tutuyordu.
"Uhm, Liz? Biraz uyusan iyi olur biliyorsun beynin birazcık kızardı da..."
"Ne? Beynini mi kızarttılar?!" Bağıran Tony'nin omzuna Steve'in yumruğu-çok hafif bir tane- geçtiğinde sesi kesilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vertigo(Doctor Strange)
Fanfiction(Hikaye Türkçe'dir.) "Doctor Stretch?" "It's Strange." - "Hey Stretch!" "It's Strange, okay? Strange!" - "I love you Stretch." "I love you too but please... It's fucking Strange!" Kapak için @4everavengers'a teşekkürler ❤