Medya mükemmel,mükemmel,mükemmel! Tony Stark'a sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Neyse, bol bol yorum yapın. Efsane bir finale yaklaşıyoruz!
Zihin Taşı'nı yok etmek üzere Wakanda'ya gidecek grubu yolcu ettikten sonra kalanlar hazır bir şekilde beklemeye başlamıştı. Ne zaman geleceğini bilmiyorlardı. O yüzden beklemedeydiler. Tabi ki kimse ellerinde silahlarıyla dizilmiş bir şekilde beklemiyordu. Sadece telefonları açıktı ve çağırıldıkları an gelebilecek konumdaydılar. Tony yürüyüşe çıkmıştı. Peter okuluna yollanmıştı. Wade, ortalıkta geziniyordu. Diğerlerinin nerede olduğunu bilen yoktu. Strange Wong'a ulaşmaya çalışıyordu ve Liz gördüğü rüyanın etkisinden kurtulmayı deniyordu. Ama bunu başaramıyordu ve başaramayacaktı da. O rüya bir mesajdı, uyarıydı.
Camdan dışarıya baktığında gördüğü şeyle içtiği kahve boğazına kaçtı. "Stephen!" diye seslenirken elindeki bardağı tezgahın üzerine bıraktı ve onun odasına koştu. Sesini duyan Stephen odadan Wong ile birlikte çıktığında Liz biraz şaşırdı.
"Aa, selam Beyonce."
"Selam, Liz."
"Ne oldu?"
"Dışarıda bir şey var... Yuvarlak bir uzay gemisi. İnsanlar çığlık atarak kaçıyor."
Stephen ile Wong da camdan o şeyi gördükten sonra kendilerini dışarıya attı. "Sen Tony'e haber ver ve burada bekle."
"Burada bekle mi? Hayır beklemiyorum!"
Telefondan Tony'nin numarasını tuşladı. Telefon açıldığı an tek bir cümle duymuştu. "Biliyorum, ortak alanda buluşalım."
Sonra da Stephen, Wong, Bruce ve Elizabeth dışarıya çıkmıştı. Etraf kıyamet alanına dönmüş gibiydi. İnsanlar birbirlerini iterek kaçıyor, çığlık atıyorlardı. Herkes kaçarken onların o tarafa doğru yürümesi şaşırtıcı bir görüntü sergiliyordu.
Tony ile buluştuklarında yan yana dizildiler ve karşıdan gelen silüetlerin yaklaşmasını beklediler.
"Dinleyin ve sevinin. Thanos'un çocuklarının elinde ölmek üzeresiniz."
Dumanlar gittiğinde iki yaratığında görüntüsü netleşmişti.
"Çocukları böyleyse Thanos'u düşünemiyorum. Genlerinde ciddi bir sorun var." Liz mırıltıyla konuştuğunda Wong hafifçe güldü.
"Üzgünüm, Dünya bugün kapalı. Eşyalarınızı alın ve buradan defolun"
Tony konuştuğunda çirkin yaratık bakışlarını ona çevirdi.
"Taş koruyucusu, bu çenesiz hayvan senin adına mı konuşuyor?" (Bu nasıl çeviri ya gülsem mi gülmesem mi sjsjs çenesiz hayvan mı doğrusu?)
"Tabi ki de hayır, kendi adıma konuşabilirim." Stephen Strange iki elini birbirine vurduktan sonra ellerinden çıkan ışık hüzmesiyle uzaylılara doğru adım atmıştı.
"Bu şehre ve gezegene giriş yasak."
Elizabeth bir an için onunla gurur duydu ama endişelendi de.
"Taşı getir." Ufak tefek olan çirkin, iri yarı olan çirkine bunu söylediğinde Wong ile Liz de öne çıkmıştı.
"Banner, katılmak ister misin?" Tony Bruce'a bunu söylediğinde Bruce biraz tedirgindi. Başarabileceğinden emin değildi, Hulk sorun çıkartmayı bir türlü bırakmıyordu.
"Hayır, istemem. Ama... hiçbir zaman istediğim olmaz."
Bruce kendini sıkıp dönüşmeye çalışırken herkes ona bakıyordu. Dişlerini sıkan adamın boynu biraz yeşile döner gibi oluyordu ama hala tık yoktu. "Koca Adam nerede?" Elizabeth çenesini tutamamıştı.
Baltalı dev yaratık onlara doğru gelirken herkes Banner'ın dönüşmesini bekliyordu.
"Be-ben yapamıyorum..."
Tony ellerini omuzlarına yerleştirdi "Sorun değil. Onu korur musun?" Ve Bruce'u Wong'a teslim etti.
Yaratık koşmaya başladığında Tony ark reaktörüne dokundu ve zırhı oluşmaya başladı. Zırhı tamamen bedenini kapladığında yaratık diplerine girmişti bile. Tony zırhından çıkan parçalarla o yaratığa ışın attı ve onu yolladı.
"Bu harikaydı!"
"Sağ ol, Liz."
Diğer uzaylı elini savurduğunda Tony yerdeki toprakla birlikte havaya savrulmuştu.
"Bu çirkin şeyle işimiz var anlaşılan."
Liz'i duyan uzaylı elini savurup onu duvara çarptığında Stephen büyüyle onun düşmesini engellemişti.
"Uyardığımda gitmeliydin." Dedikten sonra yaratığa doğru atak yaptı. Bu sırada Tony büyük olan yaratıkla dövüşürken gözden kaybolmuştu. Wong da onu ve Bruce'u korumak için gitmişti. Geride kalanlar Liz ve Stephen'dı. Liz yerden kalktığında Stephen'ın uzaylıyla dövüştüğünü görmüştü. Güçlerine odaklanıp yanlarına gitti.
"Çek ellerini, çirkin şey."
Ellerinden çıkan şeffaf renkli güç uzaylının boğazını yakalarken bunu yapabildiğine şaşırmıştı. "Ruh Taşı. Demek sen de diğer Taş Koruyucususun."
"Senin bile ruhun varmış ha? Şaşırtıcı!" Alayla konuştuğunda yaratık sırıtıp elini savurdu ve Liz geriye doğru düştü. Bu sırada Stephen saldırıya geçmişti. Ama uzaylı onu duvarlar arasına hapsetti.
"Taşı bana ver."
Elini kolyeye götürdüğünde acıyla inledi. "asit bir büyüdür ama kırması çok zor."
"O zaman ölü bedeninden alırım!"
"O biraz zor, buruşuk surat."
Liz ona saldırdığında uzaylı bir an için güçsüz düştü. Ama sonra tekrar toparlandı ve yerdeki bir kayayı ona fırlattı.
"Liz!" Stephen kayayı başka tarafa gönderdiğinde uzaylı sırıttı. "Demek bu asil olmayan kadınla aranda romantik bir şeyler var? Bu taşı vermene yardımcı olur sanırım."
Yerden çıkan sarmaşıklar Liz'in etrafına dolanırken genç kadın kaçmaya çalıştı ama başaramadı. Boğazına dolanan sarmaşıklar nefesinin kesilmesine neden olmuştu.
"Kimse benim Liz'ime dokunamaz!" Wade bıçaklarından birini ona fırlattığında habersiz olan uzaylı yaralanmıştı. Suratını buruştururken Liz'i sarmalayan sarmaşıklar eski haline döndü.
"Ben de benden çirkin başka bir şey yok sanıyordum. Şuna da bir bakın. Götüm bile senden daha güzel."
"Wade! Seni göreceğime hiç bu kadar sevinmemiştim."
"Sefil yaratık! Cezanı çekeceksin!" Bıçağı hırsla ve büyüyle geri yolladığında Wade'in kafasına saplanmıştı. Elizabeth bir çığlık attı.
"Sakin ol Lizzie, ilk kez olmuyor."
Sonra katanaları da bedenine girdiğinde Stephen uzaylıyı durdurmak için hamle yaptı.
"Neyse ki ölmüyorum."
Wade kendinden geçtiğinde Liz yerdeki Stephen'ı gördü. Az önce kendisine olduğu gibi sarmaşıklarla sarılmış ve bayıltılmıştı.
"Stretch!" Liz bağırıp yaratığa koştuğunda aynı şey kendi başına da geldi. Şimdi ikisi de baygın bir şekilde havada süzülerek uzaylının peşinden gidiyorlardı.
Bunu fark eden Tony Peter'a seslendi.
"Evlat, Strange ve Liz! Onları almasını engelle."
"Tamamdır, Bay Stark."
Peter uzaylının peşinden gittiğinde Tony de büyük olanı Wong'a bırakıp peşlerinden gitmişti. Onca darbelere rağmen Peter Strange ile Liz'i bırakmamıştı ve şimdi o da uzay gemisine sürükleniyordu.
"Friday, 17-A'yı yolla."
"Tamamdır, efendim."
Ardından kendisi de geminin peşinden gitti. Kurtarması gereken iki dostu ve koruması gereken bir çocuk vardı. Bir de kazanması gereken bir savaş. Durumları çok kötü görünüyor olsa da onların umutları vardı. Ve bu kazanmalarını sağlayabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vertigo(Doctor Strange)
Fanfiction(Hikaye Türkçe'dir.) "Doctor Stretch?" "It's Strange." - "Hey Stretch!" "It's Strange, okay? Strange!" - "I love you Stretch." "I love you too but please... It's fucking Strange!" Kapak için @4everavengers'a teşekkürler ❤