1.7

540 29 0
                                    

Abigail kahvesini alarak masaya geçti. Sanırım biraz daha heyecan yaparsa bayılabilirdi. En son ne zaman bu kadar heyecanlandığını anımsadı.

"Biraz daha hızlı salla Lena!"
Ve arkadan gelen güzel bir kıkırdama. Abigail aşık olduğu kadının en çok gülüşünü seviyordu. Gülmek en çok ona yakışıyordu sanki..
Birden salıncak durdu. Lena, Abigail'in önüne geçerek ellerini tuttu.
"Çocuksu heyecanını seviyorum Abb."
Dedikten sonra ellerini kızıl saçlara götürerek sevgilisinin yüzüne gelen tutamı kulaklarının arkasına sıkıştırdı. Ve sokak lambasının ışığında daha güzel görünen dudaklarına baktı genç kızın. Öpmek isteyip bir türlü cesaret edemediği dudaklarına...
Ve eğildi yavaşça. Ardından gözlerini kapatarak dudaklarını sevgilisinin dudaklarına bastırdı. Saniyeler sonra da geri çekildi.
Abigail gözleri kapalı duruyordu.
Nasıl? Diye sormuştu kendine.
Bir öpücük nasıl dünyayı durdurabilirdi?

Kafasını sağa sola sallayan Abigail kahvesinden bir yudum aldı. Atlatmıştı. Gidişini kabullenmişti.
Sabırsızca saate baktı. Bilerek erken gelmişti.
Ve o sırada karşısındaki sandalye çekildi. Abigail'in burnuna tanıdık kiraz aromalı parfüm gelmişti. Genç kız karşısına oturanın kim olduğunu öğrenmekten korkuyordu. Kahvenin bulunduğu karton bardağı hafifçe sıktı ve kafasını kaldırarak pembe saçların sahibine baktı.

"Hadi ama Abigail! Seni yakın arkadaşımla tanıştıramaz mıyım?"

Abigail dudaklarını ısırdı.
"Utanıyorum işte." Dedi hafif kızarmış yanaklarıyla.
"Aww! Benim tatlı sevgilim!" Dedi Lena gülerek. Ve ardından Abigail'in yanaklarını sıktı.

"Ama o seninle tanışmayı çok istiyor." Dedi ısrarla. Genç kız sevgilisini kıramıyordu. Hem ne zaman üzmüştü ki onu?
Sahi, hiç üzmüş müydü?
Üzmediyse bu ilk olamazdı.
Üzdüyse de bir daha üzemezdi.
" tamam." Dedi pes ederek. Ve sevgilisinin elini tuttu. Lena zile bastı. Kapıyı pembe saçlı bir kız açtı.
Pembe saçlı kızın gözlerinde hem hüzün, hem mutluluk bulunuyordu.
"Ben Rose." Dedi pembe saçlı kız güzel sesiyle.

Bir süre bir şey demeden birbirlerine baktılar. Ne Abigail konuşmaya cesaret ediyordu, ne de Rose.
En sonunda sinir bozan sessizliği Rose bozdu.

"Biliyorum. Bu mantıklı değil. Ama en başından beri karşı koyamadığım bir çekim alanının içine girdim."
Dedi Rose. Ve sertçe yutkunarak tırnaklarıyla oynarken devam etti.
"En yakın arkadaşının sevgilisine aşık olmak kadar boktan bir şey yok sanırım. Belki de var. Karşısına çıkıp bunu marifetmiş gibi söylemek..
Yapamadım. Seni silemedim beceremedim. Denedim Abigail. Çok denedim. Lena her seferinde seni bana anlattığında daha çok bağladım sana. Belki de yaralarını sevdim.
Çok kızdım ona. Seni bırakıp gittiği için çok... Ama faydası olmadı. Geri gelmedi. Gittikten sonra çok düşündüm. Belki de sana yazmamalıydım. Belki de hayatına girmemeliydim.. Çıkmaza girdim Abby. Ne yapacağımı bilemedim ve her zaman olduğu gibi bir gece seni izlerken buldum kendimi. Ve o an engel olamadım, yazdım. Seni çok seviyorum. Bunu değiştiremem. Ama sana son kez sarılmayı çok istedim."
Rose'un kelimeleri bitmişti. Tekrar yutkundu ve Abigail'e baktı.
Abigail tepki veremiyordu. Ne diyeceğini bilmiyordu. Yavaşça ayağa kalktı. Rose'da ayağa kalktı kızıl saçlı kız kalınca. Abigail önce dudaklarını yaladı ve ardından konuştu
"Bir daha bana mesaj atma."
Hızlıca uzaklaşırken Rose'un yaptığı tek şey gözyaşlarını tutmaya çalışmaktı.

Let Me DieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin