Mısır gevreğiyle beraber koltuğa oturan Rose gerçekten de berbat bir haldeydi. Son iki aydır düzgün beslenemiyordu. Çünkü aşık olduğu kadın hayatından tamamen çıkıp gitmişti. Ne bekliyordu ki? Ona sarılmasını mı?
En son ne zaman sarıldıklarını hatırladı"Hadi ama üfle artık şu mumu!" Dedi Lena sabırsızlıkla. Çocuklujk arkadaşının 18. Yaşına girişini kutlamak için güzel bir mekan kiralamışlardı.
Rose gözlerini kapatarak bir dilek diledi."Lütfen her şey daha güzel olsun. Bir kez olsun kızıl saçlarına dokunabileyim"
Gözlerini açıp mumu üfleyen Rose alkışlarla beraber gülümsedi. Lena hemen arkadaşının boynuna atlayarak sımsıkı sarıldı. Kısa bir sarılmanın ardından geri çekildiğinde Abigail'in gülen yüzüyle karşılaştı. İçinde kuşlar, kelebekler uçuşmaya başladı.
Ve aylardır beklediği anın geldiğini hissetti. Abigail kollarını kaldırarak Rose'un boynuna doladı. Rose için o kısacık an sanki dünya üzerinde geçirdiği en güzel andı.
Salıncakta sallanır gibi,
Deniz kokusu gibi
Ve saçlarına deniz yağı sürdüğü belliydi.
Güzel kokuyorlardı.Telefonun titremesi onu daldığı dünyadan geri çıkardı. Telefonunu eline alarak kilidini açtı.
Bahar Yağmuru: Kapıyı açacak mısın?
Bahar Yağmuru: Yağmur yağıyor. Üşüyorum.
Rose kalbini o an ağzında hissetti. Kaseyi masaya koyarak direkt kapıya koştu ve derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı açtı. Karşısında gözaltları morarmış kızıl saçlı bir kız duruyordu. Kilo verdiği elmacık kemiklerinin belirginleşmesinden belli oluyordu. Hoş, Rose'un da pek bir farkı yoktu. İki ayda 7 kilo vermişti o da.
"Kapıda mı dikileceğim?" Abigail beklemekten sıkılmış sesle soruyu yönelttiğinde Rose geri çekilerek onu içeri aldı. Kapıyı kapattığı sırada Abigail onun belinden sarıldı. Rose ne olduğunu anlamaya kavrarken kendini bir anda yerde buldu.
Üşüyordu. Ev darmadağınıktı ve başı ağrıyordu. Gördüğü rüyanın etkisinden çıkmaya çalışarak ne zaman eve geldiğini hatırlamaya çalıştı. Dün bir tekele girip cebindeki paranın hepsine bira almıştı ve delicesine içmişti. Yaklaşık 18 kutu...
Ceketini giydi. Elleri sinirden duvar yumruklamakta morarmıştı, acıyorlardı.
Ne zaman yaptığı hakkında bir fikri yoktu.
Öfke nöbetleri
Diye geçirdi içinden. Kapüşonunu örttü ve anahtarıyla telefonunu alarak evden çıktı. Yağmur yağıyordu. Ayakları iki aydır gitmemeye çalıştığı kadının evine sürüklüyordu onu. Abigail'den bu kadar uzun süre ayrı kalmak mantıklı değildi onun için. Kısa sürede evine vardığında kapının önüne gelerek derin bir nefes aldı. Kapıyı çaldığında yüzünü buruşturdu. Moraran elleri yüzünden canı yanıyordu. İçeriden bir ses geldi. Kapı ardına kadar açıldığında Abigail'in annesi ile karşılaştı.
"Buyrun?" Dedi kadın karşısındakinin kim olduğunu anımsamaya çalışarak
"Abigail'e bakmıştım." Dedi Rose karşısındaki kadına bakarak. Süslü bir elbise giymişti ve abartılı bir göz makyajı vardı.
"Ah, odasında. Ben de çıkıyordum zaten... Üst kattaki kırmızı kapısı olan oda." Dedikten sonra Rose'u içeri alarak evden çıktı. Kadının tarif ettiği kapının önüne geldiğinde iki kez tıkladı.
"Meşgulüm anne" dedi içerideki kız. Rose dudaklarını yaladı ve çatallaşmış sesiyle konuştu
"Ben yapamıyorum Abby."
İçeriden ses gelmiyordu. Birkaç dakika sonra kapı açıldı.
Rüyasında gördüğü gibiydi kızıl saçlı kız. O da çökmüştü.Hiçbir şey demeden Rose'u içeri çekti ve sarıldı. Gözyaşlarını tutamayan Abigail ağlamaya başladı.
Rose saçlarını okşadı. Elleri oraya aitmiş gibi hissediyordu.
Tanrım eğer varsan zamanı durdur.