Gözlerimi açtığımda karşımda tanıdık bir yüz buluyorum.
"Ege!"
"Özür dilerim. Seni korkutmak istememiştim ama o sapık ayyaş seni takip ediyordu."
Yerde olduğumu fark ediyorum ve ayağa kalkıyorum. Bacağım kanıyor. "Te-teşekkür ederim de, sen burada ne arıyorsun Ege? Yoksa okula mı döneceksin?"
"Hayır, okula dönmeyeceğim. Sen ve dört gözlü deve havalara uçabilirsiniz."
"O halde neden buradasın?"
"Uzun hikaye... Tatlı üvey anneciğimi utandırdım, babalık kızdı ve bana bu konuyu akşam konuşacağımızı söyledi. Ben de akşam eve gitmedim."
Ege gülmeye başlıyor daha sonra yarışıyor ve bana bakıyor. "Peki sen, İzel; sen neden buradasın? Burası pek senin gibilerin yeri değildir de."
"Okula giderken kayboldum."
"Yanlış sokağa sapmışsın, bir ileriki aradan gidiliyor okula. Gel seni bırakayım." Diyor. Bu kibar davranışı beni şaşırtsa da...
Okulun kapısına geliyoruz. "Teşekkür ederim." diyorum.
"Bir şey değil. İzel, Arzu'ya özür dilediğimi söyler misin?" Diyor.
"Ne?"
"Sen söyle o anlar."
Pek üstünde durmuyorum ve okula giriyorum. Yağız bana sorarcasına bakıyor. "Okuldan atılan şu çocuk değil miydi yanındaki?"
"Evet."diyor ve geçiştiriyorum. Sınıfa girdiğimde yanımda yine Aras'ın çantasını görüyorum. Ne! Arzu bugün de gelmemiş!
Çantamı bırakıyor ve şenlik için kapalı spor salonuna gidiyorum. Buraya ne olmuş böyle! Etrafta sonbaharı çağrıştıran turuncu ve kırmızı ama loş ışıklar var. Masalar altın renginde ve üstünde yiyecekler var. Dans pistinin her tarafına sararmış yapraklar serpiştirilmiş! Çok... Güzel...
Birkaç kişi tribünlerde dans edenleri izliyor, bir kaç kişi tıkınmakla meşgul, bir kaç kişi de çiftli veya tek olarak dans ediyor. Ben de tribünlere gidiyorum ve oturuyorum. Daha sonra kenarda bir grup fark ediyorum.
Inanmıyorum! Lisede bile bunu yapmak... Bir grup öğrenci kameraların görmediği bir alanda içiyor ve öpüşüyor! Başımı diğer yana çevirince Yağız'ı görüyorum.
"İzel, dans edelim mi?"
"Hayır."
"Hadi, çok eğleneceksin."
Yağız'ın dört dakika boyu ısrar etmesinden sonra kalkıyorum.
Şarkı listesini dokuzlar hazırlarmış, okulda gelenekmiş, bunu da öğrenmiş oluyorum.
Yaprakların arasında dans etmeye başlıyoruz. Ilk başta "Timber" şarkısı çalıyor. Tüm pist nakaratı ezbere söylerken diğer bölümleri sallıyor.
Sonra da İsmail YK - Bas Gaza çalmaya başlıyor. Aman Allah'ım! Kim, hangi cani koymuş bunu müzik listesine!?!
Bazıları gülüyor, bazısı şarkıya daha fazla dayanamayıp oturuyor, ama Yağız gibileri hiç istifini bozmadan dans etmeye devam ediyor. Neyse ki şarkının kırkıncı saniyesinde DJ bile bu işkenceye daha fazla dayanamıyor ve sıradaki şarkıya geçiyor.
Black Eyed Peas'in Pump It şarkısı çalıyor. Tüm grup eşli bir dansa başlıyor, her "Pump It!" diye bağırılınca eş değiştiriliyor.
Hep tanımadığım kişilerle rahatça dans ederken, karşıma Aras gelince donup kalıyorum. Onun gibi birinin dans edeceğini hiç düşünmemiştim.
Şarkı bitiyor ve DJ "Evet eşler, pozisyona devam, sıradaki şarkıya hazır olun!" diyor.
Celine Dion'ın My Heart Will Go On şarkısı çalıyor. Ya!
Ne yapsam diye düşünürken herkesin çoktan dans etmeye başlamış olduğunu görüyorum. Aras da geliyor ve ellerini belime yerleştiriyor. Ben de kollarımı boynuna doluyorum.
Ona bakıyorum ama o bana bakmak yerine karşıya bakıyor.
"Aras, neden güneş gözlüğü takıyorsun?" diyorum. Cevap alamayınca konuyu değiştiriyorum. "E, Celine Dion dinler misin?" diyorum.
"Pek sayılmaz." diyor. "Ama bu şarkısını biliyorum. Titanik'te çalıyordu, değil mi?"
"Titanik'i izledin mi?"
"Evet. Eski kız arkadaşım zorla izletmiş bir de kaç posta ağlamıştı."
"Ben Titanik'i izleyemedim."
"Ne?" diyor. "Neden?"
"Annem bayılacağımı düşündüğü için izlememe izin vermiyor."
Gülümsüyor. Sanırım ilk kez böyle içten gülümsediğini görüyorum.
Sonra gülümsemesi yerini her zamanki ifadesine bırakıyor. Beni kendine daha da yaklaştırıyor.
"Bacağın neden kanıyor?" diye fısıldıyor.
Cevap vermiyorum.
"Ve," diye devam ediyor. "seni neden Ege bıraktı?"
"Şey... Bugün yolumu kaybettim ve sarhoş herifin teki peşime takıldı. Ege beni kurtardı."
Şarkı bitiyor ve hareketli bir şarkı çalmaya başlıyor ama Aras'la hala slow pozisyondayız.
Benden biraz uzaklaşıyor ve "Denize düşen yılana sarılırmış." dedikten sonra dans pistinden uzaklaşıyor.
ARZU
Okulda şenlik olduğunu duyunca okula gitmekten vazgeçiyorum. Bugün de dinlenmek en iyisi. Bir yanım İzel için endişelenmiyor da değil.
Annem yanıma geliyor ve "Kapıda bir arkadaşın bekliyor." diyor. Seni ziyarete gelmiş."
İZEL
Annemin gecikmesi yetmezmiş gibi bir de yağmur yağmaya başlıyor. Telefonum çalıyor.
"Alo anne?"
"Alo, kızım? Terfi ettim! İnanabiliyor musun!"
"Ya, çok tebrik ederim! Ama beni ne zaman alacaksın?"
"Kızım, işim biraz uzadı. Kuru ve sıcak bir yerde bekle beni."
"Peki."
Telefonu kapandıktan sonra okul kapısına yöneliyorum. İçeri giriyorum. Resim atölyesinin kapısının altından ışık geldiğini fark edince oraya giriyorum.
Aras'ın arkası bana dönük ve kulağında kulaklık var. Resim yapıyor. Florosanlar sarıya çalan saçlarına vuruyor. Ve...
Güneş gözlüğünü çıkarmış, gözlük masanın üstünde duruyor!
"I, Aras?" diye sesleniyorum. Beni duymuyor ve resimini yapmaya devam ediyor. Ona yaklaşıyorum. Önünü dönse gözlerini görebilirim...
Resim defterini kapıyor ve çantasına koymak için arkasını dönüyor. Gözlerimiz buluşuyor.
Bunlar...
Hayatımda gördüğüm en güzel gözler.
Hayatımda gördüğüm en farklı gözler...
Şok olmuş bir vaziyette bana bakıyor.
Mavinin en güzel tonunu düşünebilirsiniz..
Ya da yeşilin en güzel tonunu...
Sağ gözü mavi, sol gözü ise yeşil.
O an herşey oturuyor. "Farklı olmak bir kusur değildir."
Bölüm hakkındaki yorumlarınızı çok merak ediyorum, öpüldünüz :) :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Gözlüğü
Teen Fiction"Benim adım İzel. 11. sınıf öğrencisiyim. Katapleksi hastasıyım. Hepimiz gün içerisinde heyecanlanırız değil mi? Duygularımız hepimize doğal gelir. Gülmek, ağlamak, korkmak, şaşırmak… Bu duyguları yoğun bir şekilde hissetmek bütün kas gücümü...