Okula başlayalı iki hafta oldu. Arzu her tenefüste yanıma geliyor. Ona merak etmemesini söylüyorum hep. Doğru da söylüyorum. Okula başladığımdan beri hiç bir arkadaş edinemedim. Sıra arkadaşım Aras'la henüz bir iki cümle dışında konuşmuşluğumuz yok.
Ders zilinin çalmasını sabırsızlıkla bekliyorum. Evet, aynen öyle. Çünkü Arzu teneffüste yanıma kimseyi yaklaştırmıyor (Hoş, zaten birinin yaklaşmak istediği de yok.)
Sıra arkadaşımın Aras olduğunu duyan Arzu rahatlıyor: "İyi. O çocuğun konuştuğuna tek tük rastlamışımdır."
"Arzu," diyorum. "sence de Aras biraz tuhaf değil mi?"
"Ha, güneş gözlüğü takmasından bahsediyorsun. Nedenini bilmiyorum, ama bu okula geldiğinde altıncı sınıftaydı. O yaşta bile güneş gözlüğüyle dolaşıyordu. Daha altıncı sınıfta olmasına rağmen kızların dikkatini çekmişti. Ama sonra gözlerini hiç göstermeyince kızlar ondan bıktı. Gözlerinin neye benzediğini kimse bilmiyor. Belki bir rahatsızlığı falan var. Belki de gözleri çok çirkin... Ama gözlük takıyor işte ve hocalar hiçbir şey demiyor. Orası da şaşırtıcı ya. E, tabi; okulun sahibinin oğlu olunca..."
"A, okulun sahibinin oğlu mu o?"
"Hı-hı."
"Hmm..."
Ders zili çalıyor ve yerime geçiyorum. Ancak o nedense bu ders burada değil. Yanım boş.
Ders ilerledikçe Aras'ın yokluğunun pek bir şey değiştirmediğini görüyorum. Tek fark, iki üç kız Aras'a cilveli cilveli sırıtmıyor.
Öğretmen orta sıralardan birine bağırıyor: "Ege! Yeter artık! Halil Bey'e de iletmezsem... Yine günündesin maşallah! Geç, en arkaya!"
Ege isimli çocuk hocaya "Çoh da tınn" ismi verilen o bakışı atıp benim yanıma kuruluyor.
"Selam yeni kız."
"Selam."
Bana bakıp gülümsüyor. Ben de gülümsüyorum. Ancak sonra, beni utandıracak bir şey söylüyor:
"Kirpiklerin ne kadar uzun! Gözlerin de kocaman! Kısa boylu hatunlar şirindir derlerdi de inanmazdım..."
Önüme dönüyor ve ona kadar saymaya başlıyorum. Tamam, kaslarımı hala hareket ettirebiliyorum. Bu harika.
Ama bu sefer Ege dalgalı çikolata rengi saçlarımla oynamaya başlayınca, daha ileri gidip omzuma kolunu falan yerleştirmemesini umuyorum. Babasız büyüdüğüm ve hiç erkek arkadaşım olmaması göz önünde bulundurlunca erkeklerle yakınlığa hiç alışık değilim.
Nihayet zil çalıyor. Sadece Ege yokmuş gibi davranmaya çalışıyor ve teneffüse çıkmasını umuyorum. Ama o gitmiyor.
Tam o sırada içeri Aras giriyor. Hoca ona ters ters bakınca o omuz silkiyor ve yerine doğru yürüyor. Ege'ye bakıyor ve "Kalk yerimden." diyor.
Ege ise gülüyor ve "Dili de mi varmış." dedikten sonra saçlarımla oynamaya devam ediyor. Lütfen bunlar rüya olsun. Artık sınıra gelmek üzereyim.
Gülme sırası Aras'ta. "Zaten sınıftan iki kızla birden çıkıyorsun Ege. Üçüncü olarak yeni kıza mı göz koydun?"
Ege beni baştan aşağı süzüyor. Dudakları yukarı kıvrılıyor. "Hiç fena parça değil. Baksana, çömez yapısına rağmen göğüsleri gayet düzgün."
Aras beklenmedik bir hareket yapıyor. Ege'yi yakasından tutup kaldırıyor ve "Sapık herif!" diye bağırıp yumruk atıyor.
Ayağa fırlıyorum. Arzu'yu bulmam gerek. Arzu... 1-2-3-4...
Ne yazık ki 10'a gelemeden görüntü kararıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Gözlüğü
Novela Juvenil"Benim adım İzel. 11. sınıf öğrencisiyim. Katapleksi hastasıyım. Hepimiz gün içerisinde heyecanlanırız değil mi? Duygularımız hepimize doğal gelir. Gülmek, ağlamak, korkmak, şaşırmak… Bu duyguları yoğun bir şekilde hissetmek bütün kas gücümü...