Kate ürkekçe yanıma gelip, "merhaba." Demesiyle gözlerimi Dominic'in gözlerinden çektim.
"Sanada." Dedim kısaca. Dominic'in hâlâ beni izlediğini hissediyordum. Sanki nasıl tepki vereceğimi izler bir hali vardı.
"Şey... Bunun için üzgünüm, yani Amber ve arkadaşları için.." dedi Kate çekinir bir hali vardı.
"Sen bir şey yapmadın. O yüzden özür dilemene gerek yok." Dedim soğuk bir tavırla kitabımın sayfalarını aralamıştım.
"Biliyorum ama ilk günden böyle davranması hoş değil. İyiliği için Amber'a böyle davranmamalısın aksi takdirde canını yakabilir." Dedi ve benden bir cevap alamayınca devam etti. "Cidden buraya babanın işi için mi geldin? Biliyorum bunu sormak üzerime vazife değil ama sınıfımıza gelen ilk kişisin. Yani hangi şehir hayatı yaşamış insan böyle bir kasabaya gelir ki anlamıyorum." Dedi ve kendi kendine güldü. "Buraya gelme sebebin yoksa kötü işlere karıştığın için mi? Çünkü çok sessiz bir tipsin."
"Bak," dedim sakince. "Neye inanıp inanmadığın umrumda değil ben yalnız takılmayı severim anlıyor musun?"
Kate'in yüzü tekrar asılırken, "Ah... Rahatsızlık verdiğim için üzgünüm.. o zaman ben gideyim.." dedi kırılmış bir şekilde sıramdan uzaklaşırken.
---------------------------------------------------------
"Alo anne, benim Nerissa. Eve geldiğimi haber vermek için aradım. Müsait olunca ara beni." Diyip kapattım. Her zaman ki gibi telesekreteri çıkmıştı. Mola saatinde kesinlikle bana geri dönüş yapardı.
Kendimi salondaki koltuğa atıp gerindim. Acaba annemin ilk iş günü nasıl geçmişti? Benimkinden iyi geçtiği kesindi. Aslında Amber ile yaşadığımız küçük tartışmadan sonra gayet sakin geçmişti ama sürekli izlenilmiştim. Hemde Dominic tarafından ve beni izlediğini saklamaya bile gerek duymamıştı. Ne kadar da rahat bir tip.
Whisker'ın karnıma atlamasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Miyavladı. "Sanada merhaba Whisker."
Parmak uçlarımla çenesinin altını yumuşakça kaşırken memnuniyetle mırlıyordu. "Senin günün nasıldı acaba? Umarım yaramazlık yapmamışsındır. Babamı uyandırdın mı bakalım?"
Mırlaması hızla tıslamaya dönüşüp vahşice elimi tırmalayıp kaçtı. "Ah!" Diye inledim acıyla. "Seni kötü kedi!"
Whisker ile ilişkimiz hep böyleydi aslında o yüzden alışmıştım. Hayvanlarla aram kötüydü ne yazık ki. Ya korkudan kaçıyorlardı yada saldırıyorlardı. Vampir olmamdan kaynaklı olduğunu düşünüyordum. Hayvanlarla aram kötü olmasına rağmen Whisker ile aram bir nebze daha iyiydi. Bebekliğimden beri beraber olmamızdan kaynaklı olmalıydı. O, bu ailede ben kapıya bırakılmadan öncede olduğunu söylemişti babam. Whisker için bir vampirin bu eve gelmesi zor olmuş olmalı.Yaraya şöyle bir göz atınca pek derin bir yara olmadığını anladım. Akan kanı yalayarak iyileşmesi için oraya odaklandım ve iyileşmişti. Biz vampirlerin yarası öyle kitaplardaki ve filmlerdeki gibi saniyesinde iyileşmezdi. Yaranın iyileşmesine odaklanmazsak o yara iyileşmezdi. Eh, En azından benim öyleydi diğer vampirleri bilemem. Kendim dışında bir vampir ile tanışıklığım, sezinleyişim yoktu.
Koltuktan kalktım. Sahi babam neredeydi? Kahvaltısını etmiş mi diye mutfağa gidip annemin tepsiyi koyduğu yere baktım ama yoktu. Tepsinin olması gereken yerde bir not kağıdı vardı. Bir vampirden beklenilecek hızla tezgaha gidip not kağıdını aldım.
Kahvaltı her zaman ki gibi enfesdi teşekkürler hayatım. Eve erken gelirde beni göremezseniz eğer göldeyimdir. Endişelenmeyin. Hepinizi çok seviyorum.
-Max
Gülümsemeden edemedim. Gölde olacağını tahmin etmeliydim. Babam, annem ve benden sonra en çok sevdiği şeylerden biri de suydu. O yüzden mesleğini severek yapıyordu. Bende babam gibi suyu çok seviyordum. Bu özelliğimi ondan almış olmalıyım.
Odama hızla gidip üstümü hızla değişmeye koyuldum. Kendimi bildim bileli babam ile minik kayığımızda vakit geçirmeyi çok severim ve elimden geldiğince hiç bir fırsatı kaçırmam, tıpkı şu an ki gibi. Üstüme açık mavi uzun kollu bir kazak altımaysa bol bir pantolon geçirdim. Saçımı gelişi güzel toplayıp unutmadan güneş kremini açıkta kalan yerlerine sürdüm. Iyk! İğrençti. Güzel kokuyor olabilirdi ama yapış yapıştı.
Evden hızla çıkıp göl kenarında yürümeye başladım. Evimiz hemen gölün karşısındaydı. Babam bilerek bu evi istemişti, evdeki hemen hemen her odanın camı göl manzarasını yansıttığı için şuan oturduğumuz evdeydik. Şikayetçi değildim aksine memnundum bu karardan.
Babamı ve kayığı görene kadar beton yolda ilerlemeye devam ettim. Bir kaç dakikalık yürümenin ardından babamı görmüştüm. Kayığın içinde ayakta durmuş balık ağını çekiyordu.
"Baba!" Diye seslendim beni görmesi için elimi sallayarak.
Sesimi duyunca ağı bırakıp gözleri hızla beni aradı ve gözleri sonunda beni bulduğunda o da aynı şekilde el sallamaya başladı. Babam balık ağıyla uğraşırken en yakın iskeleye oturup kayığın yavaşça bana gelmesini bekledim.
Babam yaklaştığında, "Nerissa." Dedi gülümseyerek. "Geleceğini biliyordum ama bu kadar erken olacağını beklemiyordum."
Kayığa dikkatli bir şekilde zıplayıp sarsmamaya özen gösterip babamın karşısına oturdum. "Bende öyle ama kışa doğru bu saatlerde hava çoktan kararmış olacak. O zaman da çok geçmiş gibi görünecek."
Babam burukça gülümseyerek, "Haklısın." Dedi. Babamdan kürekleri alıp onları kırmayacağım şekilde kuvvet uygulayarak gölde açılarak sessizce ilerledik.
Yeterince açıldığımızda kürekleri kayığın içine koydum. "Peki ne zaman gideceksin?" Diye sordum babama.
Babam sıkıntılı bir şekilde iç geçirdi. "Bi 10 gün sonra. Son kez denizlere açılmadan önce bana burada iş imkanı sağlayan aile bize 'hoşgeldin' ziyaretine gelmek istiyorlar."
"Peki ne zaman?"
"1 hafta sonra."
"Anneme haber verdin mi?"
"Elbette verdim. Çok heyecanlandı şimdiden ne tür yemekler hazırlayacağını düşünüyor." Dedi gülümseyerek.
"Evet nasıl olduğunu düşünebiliyorum." Dedim gülümsemesine karşılık vererek.
Babam balık ağını tekrar suya atmak için ayağa kalktı. "Eee," dedi balık ağını atıp tekrar bana bakarken. "İlk gün nasıldı?"
Omuz silktim. "Sıradandı işte."
"Senin sıradanını biliyorum. Ne oldu anlat bana."
"Bir kaç kişi benle uğraştı o kadar."
Babamın kaşları yukarı kalkarken, "peki ya sen ne yaptın?" Dedi.
"Elbette hiç bir şey yapmadım ne yapabilirim ki?"
"Saçlarından tutup sıraya yapıştırabilirdin mesela." Dedi ve önümde eğilip ellerimi tuttu. "Ah tatlım, kendini geri planda tutma artık. Sen güçlü bir kızsın vampirliğin verdiği güçten bahsetmiyorum bile."
Bakışlarımı yere indirdim. "Ya tekrar olursa.. o olay.." korkuyordum.
"Biliyorum senin için çok zordu. Bizim içinde öyle ama o olayın üstünden çok geçti. Sen olgunlaştın, kendini kontrol edebilecek kadar güçlüsün. Yeni arkadaşlıklar kurup hayatına devam etmelisin geçmişe takılıp kalma."
Doğruydu dedikleri ama unutamıyordum ki. Balık ağı titreşmeye ve ağırlaşmaya başlayıp kayığı hafifçe sarsmıştı. Babam ellerimi bırakıp, "büyük bir balık olmalı!" Diyip ağı tutup çekmeye başladı. Babam ağa büyük bir heyecanla asılırken her şey bir anda oldu. Dev balık kayığın içine düşerken babam kayığın içinde ki halata dolanıp suya düşmüştü. O kadar hızlı gelişmişti ki bağıramamıştım bile.
"Baba!"
Okuma oranı az ama olsun git gide büyüyeceğimize eminim :) bölümler her salı yayınlanacak. Bu bölümü takip edip okuyan tüm okurlara ithaf ediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elemental Vampirler
VampireNerissa bir vampirdi, bunu biliyordu ama yeterince bilmiyordu. Ne kendisini ne diğer vampirleri ne de ailesini. Bu dünyanın ne içindeydi ne dışında. Ama artık her şey değişti. Yeni bir şehir hayatını tahmin edilemez bir şekilde nasıl değiştirebilird...