Eski Dost

75 1 0
                                    

Olanlara anlam veremiyordu Sivta. Babasının sadece basit bir insan olduğunu sanıyordu, belki öyleydi ama bir klan lideri olmak, hatta en büyük klan liderinin soyundan gelmek... kulağa hoş geliyordu.

Belki de bu yolculuk iyi sonuçlanacaktı,bilemezdi.Karamsarlığı bir kenara bırakıp artık yola çıkma vakti gelmişti.

"Peki baba, nereye gideceğimizi nereden biliyoruz ki?" dedi Sivta Meraklı bir sesle.

Muara'nın yüzü gülmüştü, biraz sessizlikten sonra "Bilmiyorum," dedi.

"Son keşiflerde giden üç insandan kalan bir harita var elimde, fakat buraya uymuyor,sanki bu yeryüzüne ait değilmiş gibi,sanki daha önce hiç gitmediğim bir yermiş gibi" dedi oğluna bakarak.

Sivta'nın aklı iyice karışmıştı, duyduğu klan hikayesinden sonra yola çıkmak için sabırsızlanıyor, babası için endişeleniyor, annesi için üzülüyor,  Jao'dan nefret ediyor, yani hemen hemen tüm duyguları bir seferde yaşıyordu. Yemekleri bitmişti, ortalığı toparladıktan sonra kendilerine yük olacak gereksiz eşyaları evlerinde bıraktılar, kılıçlar bilenmiş, oklar sadaklara yerleştirilmiş, yayların kirişleri kontrol edilmiş, atlar yemlenmiş, eğerlenmişti. Artık yola çıkmak için bir engel yoktu.

" Sivta," diye seslendi Muara bağırarak. "Hızlı olmassan hikayenin geri kalanı diye bir şey olmayacak evlat" deyip hafif bir kahkaha attı.

"Tamam baba, hemen geliyorum" dedi Sivta fakat aklında son bir şey vardı. Bir sene önce bulduğu bir anahtarı gömmüştü, onu almak için evin içine doğru gitti. Yatağının altındaki bölmeden anahtarı aldı ve babasına götürdü.

" Bunu geçen yıl ormanda bir ağacın kovuğunda buldum, bütün güneş ışığı bu anahtarın üzerindeydi, çeliği fazla sert baba, hiç böyle sağlam bir şey görmedim. Defalarca kırmayı denedim ama kılıç darbesi bile buna zarar veremedi. Bunu sana getirmek istedim fakat sanki bir şey bunu engelledi, bak kulağa saçma gelebilir ama bence bu şey tılsımlı.''

''Tılsım, demek tılsımlı ha?'' dedi ellerini anahtara doğru uzatarak Muara.

Muara anahtarı eline aldı.Soğuk çeliğin verdiği buz hissi içini ürpertmişti. İlk defa böyle düzgün dövülmüş ve bu kadar parlak bir anahtar görüyordu. Anahtarı ters çevirip baktığında gördüğü sembol tüylerini ürpertmişti. Anahtarı yere düşürdü ve olduğu yere çöktü.

" Ne oldu baba? Neyin var,ne gördün?" dedi endişeli bir sesle.

"Bu anahtarın üstündeki karga işareti, tahmin etmeliydim,  Bu anahar Servi'ye ait."

"Servi mi ? oda kim?"

" Klanımızın büyücüsüydü, klandan atılırken benim tarafımda mücadele etmişti, yıllardır nerede olduğunu bile bilmiyorum, açıkçası öldüğünü düşünüyordum". Birdenbire eski dostundan gelen bu anahtar ne işe yarar, hangi kapıyı açar, bilemiyordu. Aklından geçen tek şey dostunun yaşıyor olmasıydı. Peki bunca yıl neden bir haber göndermemişti?, neden ölmediğini belli etmemişti?.

Servi'nin sesi kulaklarında çınladı, ''Unutma dostum, Her şeyin bir vakti vardır, eğer vakti gelmeden oluyorsa ondan bi yarar gelmez, hele ki bunun için sen ısrar ediyorsan''. Demek vakti artık gelmişti, ama neyin vakti?. 

Aklından geçenlerin hepsini toplayıp bir sonuca vardı. "Sanırım maceramız burada başlıyor" dedi kendi kendine. Koca dünyada arkadaşını nasıl bulacaktı, hafızası kuvvetli olan Muara sakince düşünmek için derenin kenarına gitti. Arkadaşının bir evi yoktu ,hatırladığı kadarıyla hizmet ettiği biri de yoktu. Düşündü, düşündü ve sonunda buldu. İkisi de gençken Servi ona bir şey söylemişti.

MUARA''Geçmiş hayatımın hatıraları''Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin