●1●SOY●

174 18 7
                                    

Yayınlanma Tarihi: 01/10/2018


Şehrimin kasvetli havası ruhumu emerken zihnim karanlıkta dans ediyordu. Hayatımdaki çoğu şey gibi yaşadığım kasabanın iklimi de sevdiğim gibi değildi.

Ben sıcağı severdim.

Sıcaklığı iliklerime kadar hissetmek , ona dokunmak isterdim.

Yaşadığım sürece aradığım mutluluğu bulamamıştım. Yaşamım çoğu kişiye göre dört dörtlükken ben böyle düşünmüyorum. Anne babamın hayatta olması , iyi bir okulda okuyor olmam , kendi ayaklarımın üzerinde durmam ya da güzel olmam , mutlu olmam için yeterli değildi.

Bana göre her insanın dünyaya gelişinin bir sebebi vardır...Kimisi insanları korumak için görevlendirilip aramıza sızdırılan muhafızlar , kimisi kötülüğe alıştırıp evveliyatımızı karartan iblisler , kimisi ensemizde nefesi ile yaşayan kurtarıcılar...

Ben yaratılırken ruhuma üflenen amacın farkında değildim. Bunun farkına varacağım günün aradığım mutluluğu bulacağım gün olduğunu biliyordum.

Biliyor , hissediyordum.

Ben Dora Yıldıray. Mutluluğumun soyumdan gelecek olan bir armağan olduğunu çok sonradan öğrenecektim.

Kafamın içinde tepinen düşünceleri kovabilmek için açtığım radyonun sesini kıstım. Hiç bir boka yaramıyordu. Bu seferde camı aralayıp kulağımı yağmur sesine vermeye çalıştım. Ama çok geçmeden geri kapattım. Üşümüştüm. Ben üşümekten nefret ederdim. Sırıttım. Kafamda dönen düşünceler de tam bu yöndeydi işte. Ben isteklerimin önüne koyulan taşlarla sınanıyordum.

Arabam toprak yolda , yağmurdan dolayı çamurlaşmış yüzeyde ilerlerken sıkıntıdan patlamak üzereydim.

Çok hızlı sürmesemde kontrolunu sağlamak gittikçe güçleşirken yağmur şiddetini her geçen saniye arttırıyordu. Sık ağaçların olduğu neredeyse her gün kullandığım toprak yol gözüme hiç bu kadar karanlık ve ürkütücü gelmemişti. Ay ışığı ve arabamın farkı geceyi aydınlatan tek ışık kaynağıydı. Silecekler yağan yağmura yetişemiyor , tekerlekler ilerlemekte zorluk çekiyordu.

Yanaklarımın içini havayla doldurdum. Radyoyu tekrar açtım. Kısık sesli slow bir şarkı çalıyordu. Pek tarzım olmasa da değiştirmedim. Parmaklarımı direksiyonda yavaş ritme uydurdum. Yağmurun yeterince hızlı yağmıyormuş gibi şimdi de rüzgar çıkmıştı. Bunu ağaç dallarından ve yola savrulan toz bulutundan anlamıştım.

Aniden çalmaya başlayan telefonumla yerimden sıçradım ve direksiyon bir anda elimden kaydı. Sahici bir küfür mırıldanıp direksiyonu daha sıkı kavradım ve tek elimle telefonuma uzanmaya çalıştım.

Yetişmeme çok az bir mesafe vardı fakat hala ulaşamamıştım. Göz ucuyla yolu kontrol edip bir kez daha kolumu bu sefer daha ileriye götürerek telefona ulaştım. Zaten çoktan susmuş olan telefonu elime alınca şarjının bittiğini gördüm.

Sinirlenerek telefonu yan koltuğa hafifçe attım. Aslında hafifçe atmadığımı kapağı kırılıp yere düşünce anlamıştım. Gözümü irice açıp parçalanan telefonuma baktım. Hayır , şuan sinirden kudurmuyorum. Onu boş verip yola döndüm.

Frene asılarak arabayı çarpmamak için durdum.

Kafamı direksiyona vurmuştum. Ama şuan daha büyük bir sorunum vardı. Mesela arabanın önünde çıplak sırtı bana dönük duran bir insan silüeti gibi.

Dehşete düşmüş bir şekilde ona bakıyordum. Karanlıkta tam seçemesemde onun bir erkek olduğunu anlamıştım. Yağmur tanecikleri sırtından aşağıya akıyordu ve siyah saçları sırılsıklamdı. Altında siyah , bacaklarını saran bir pantolon vardı. Omuzları dik , boyu uzundu. Çok uzun. 1.95'in üzerinde olduğuna yemin edebilirdim. Ensesinde bir dövme vardı. 'B.S ' yazıyordu ve yazının şekli o kadar güzeldi ki..

Uzun farları yakmak aklıma gelmişti fakat şuan çok korkuyordum ve sanırım korkudan nereden yakıldığını unutmuştum.

Gecenin bu saati , bu havada , bu ormanın içinde , bu kıyafetlerde daha doğrusu neredeyse çıplak ne yaptığını merak etsemde merakımı rafa kaldırıp ne yapmam gerektiğini düşündüm.

Gaza basıp son sürat evime sürebilirdim , arabadan inip onunla konuşabilirdim ya da onu ezip yoluma devam edebilirdim.Son aklıma gelen şeyle saçmaladığımı anladım ve uzun farları yakmaya karar verdim. Tabi yerini hatırlayabilirsem.

Bu sırada o hala arkası dönük , iki eli yumruk olmuş bir şekilde durmaya devam ediyordu ve benim vücudum titremeya başlamıştı çoktan.

Uzun farları açmak için elimi kaldırdım fakat o kadar çok titriyorlardı ki bulsam bile yakamazdım. Telaşa kapıldım ve bu telaşla elim kornaya çarptı. İrileşmiş gözlerimle onun irkildiğini ve aynı zamanda omzunun üstünden arkasına baktığını gördüm. Yumruk yaptığı ellerini çözülmüştü.

Bir saniye?

O ağlıyor muydu?

Artık korkudan bayılacak düzeye gelmiştim.

Arabanın kapılarını kitledim. Dikiz aynasından arkayı kontrol ettim. Sanırım yanından geçip gidecektim. Tekrar ona baktığımda...

Yoktu.

Arabanın önünde hiçbir şey yoktu. Yerimde dikleşerek bütün camlardan dışarıya baktım ama onu göremedim.

Kahretsin! Bu da neydi böyle? Az önce gördüğüm şey benim gördüğüm bir halüsinasyon olabilir miydi? Hayır , olamazdı. O şey gerçekti. Ama nereye gitmişti?

▪FERİŞTAH▪Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin