Kalpsiz adam

105 6 0
                                    

Bir insan nasıl bu kadar acımasız olabilirdi? Belki o da ben gibi intikam istiyordu ama ben zaten yaptığımın bedelini ödüyordum. Her gün yanıyordu canım, her gün o günü tekrar tekrar yaşıyordum! Şuan öyle hırçınım ki bana yaklaşmaya kalkışsa parçalarım sanki. "Kıraç ne yapacağız şimdi?" sessizliği bozan Çağrı oldu. Kıraç bir süre sessiz kaldı ve sonunda arabayı köy yolu gibi taşlı, çukurlu bir yola saptırdı. Araba bu yolda ilerlerken biz arabanın içinde yamulup duruyorduk. Kızla yer değiştirmiştik ve ben sürekli Çağrıya doğru kayıyordum. Kıraçla bir an da dikiz aynasında göz göze geldik ve birden Kıraç gaza yüklendi ve ben bu sefer diğer tarafa doğru kaydım. "Doğru düzgün sür şu arabayı!" bir an da ağzımdan kaçmıştı ona olan öfkemden dilimi tutamıyordum. 

"Her yer düzgün de ben yamuk sürüyorum değil mi?!!" bağırmasa olmaz sanki! "Burası senin memleketin falan mı ya? Şu ağaçlardan birazdan arkadaşların inecek!" Çağrı bir an da kolumu hafif sıktı ve gözlerimin içine 'lütfen sus' der gibi baktı. "Kızım sen akıllanmak bilmez misin? Canını daha mı çok yakayım bunu mu istiyorsun? Bak o bacağını söker eline veririm kapa çeneni!" diye bağırdı. "İnsanların canını yakmaktan zevk alan nasıl bir manyaksın sen?" Yüzünde öyle bir tebessüm oldu ki resmen sinsilik akıyordu. 

"Tıpkı senin gibi bir manyağım" dedi. Ben insanların canını mı yakmıştım? "Sen onu nereden tanıyorsun?" bir an da değişmiştim. Ses tonum her şeyim yumuşamıştı. "Bu seni ilgilendirmez!" dedi. Sustum, içimde bir şeyler koptu sanki. Kıraç onu seviyordu, değer veriyordu. Onu sevebilen birinin olduğunu düşünmek hele ki bunu Kıraç olduğunu düşünmek iğrenmeme sebep oldu. 

"Beni kedinle asla bir tutma tamam mı?! Ben kimsenin canını yakmadım bazı şeyler öyle olması gerektiği için öyle oldu ben senin gibi acımasız değilim! Yaptığım şeyin bedelini fazlasıyla ödüyorum sen tasalanma!" bunu öyle bir bağırarak söyledim ki herkes şaşkınlıkla donup kaldı. Kıraç arabayı durdurdu ama inmedi. Direksiyonu kavrayan parmakları sertleşti. Sesi öyle sessiz ve kuruydu ki sanki sabrının son demlerini içiyordu. "Eve varalım Çağrı ve Karmeta siz dışarı çıkın biraz alışveriş yapın bizi biraz yalnız bırakın" dedi. Ben ürkek ürkek Çağrıya bakarken Çağrı da hiç bir şey bilmiyormuş gibi bana bakıyordu. 

Karmeta sessizce Kıraçla konuşmaya başladı. "Kıraç bak bu kızı ben de sevmedim ama şuan olmaz. Hem senin elinde hiç kanıt kalmaz" dedi. Kıraç öfkeyle yolu izliyor ve hızını arttırıyordu. Sonun da ağaçlık bir yolun ucundan dublexler görünmeye başladı. "Söylediğimi yapın sana düşüncelerini sormadım!" dedi. Herkese karşı sertti ama sanki beni bir böcek gibi görüyordu. Araba düz yola girince sondan ikinci dublexin önünde durdu. 

Ev gayet bakımlı duruyordu, çimenleri özenle kesilmişti ev de belli ki yaşayan birileri vardı. Biz arabadan inince direksiyona Çağrı geçti. Onlar gözden kaybolurken biz eve doğru yürüdük. Kıraç kapının kilidini açtı ve içeri girdik. Ev yoğun bir çamaşır suyuyla temizlenmişti ve perdeler çekilmiş, evin içi ışıl ışıldı ama kimse yoktu. 

Kıraç elimdeki kelepçeleri çıkardı ve beni salona fırlatır gibi itti. Ben bileklerimi ovalarken o yaklaşıyordu. "Otur şu koltuğa!" dedi ve dibimde dikildi. "Kimsin kızım sen?!" çenesini kaşıdı ve benden bir iki adım uzaklaştı. Belindeki kemeri çözüp eline alırken ondan öyle çok korkuyordum ki! Beni kemerle mi dövecekti? Bu kadar acımasız olamazdı! Ayağa kalktım ve kapıyla Kıraç'ın arasındaki mesafeyi ayarlamaya çalıştım. Koşabildiğim kadar hızlı koşacaktım ve dışarı çıkınca beni bulamaması için Allah'a yalvaracaktım! Bana küçümser bir bakış attı ve yaklaştı ben de kaçmaya hazırlanıyordum. 

Elindeki kemeri kaldırdı tam vurmaya hazırlanıyordu ki koltukla sehpanın arasındaki o mesafeye çarparak yere düştüm. Acıyla inlerken ve yerde öylece kıvranırken kemeri başka bir yere sertçe fırlattı ve dizlerinin üstüne çöktü. "Ben acımasızım! Ama sen şuan yerden kalkabilmek için bile bana muhtaçsın!" Ellerini saçlarıma geçirdi ve diplerinden tutarak çekti. "Ne istersem yapacaksın anladı mı? Ve ben senin bir daha bana karşı sesini yükselttiğini duyarsam" eli bacağıma gitti ve  öyle bir sıktı ki çığlık atmama izin vermeden eliyle ağzımı kapattı göz yaşlarım ellerine damladı.  

"Çığlıklarını içine yuttururum!" elini ağzımdan çekti ve bileklerime kelepçeleri takıp beni ayağa kaldırdı. Yer yine kan olmuştu ve beni kanlı kanlı kucağına alıp yukarı merdivenlerden çıkarmaya başladı. "Senden nefret ediyorum?! Duydun mu? Kimseden nefret etmediğim kadar çok nefret ediyorum!" yüzünde bir gülümseme oldu ve bir tane odanın kapısını ayağıyla açıp "aferin kızıma! Çabuk öğreniyorsun!" deyip yatağa yatırdı. "Ruh hastası mısın?" yatağa oturdu ve bandajı açtı. "Dur dokunma! Canım yanıyor ne olursun yapma!" diye yalvardım. Yanımızdaki dolaptan bir şeyler çıkardı.  Bezin üzerine kahverengi bir ilaç döktü ve onu bacağıma sardı. 

"Neden hem canımı yakıp hem de iyileştiriyor sun?" bana bakmadan yataktan kalktı ve "biraz uyu" deyip çıktı odadan. 

Sorularımı cevapsız bırakıyordu, beni böcek gibi görüyordu!. Hayatımda hiç bu kadar aşağılanmadım hiç bu kadar kırılmadım! Neden ben yaptığım şeyin sonucunu böyle ödüyorum? Neden yanıyor bu kadar canım!  Ölmek istiyorum! Dayanamıyorum artık. Kalbim paramparça, anılarım ölü, hayallerim sakat! Nefes almak istemiyorum! Boğuluyorum artık, aldığım nefeste boğuluyorum. 

Tutsak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin