Ne kadar uyudum bilmiyorum ama ellerimdeki kelepçeler çıkmıştı ve Kıraç başımda uyuya kalmıştı! Doğru mu görüyordum? Kafası duvara yaslanmış, ellerini göğüsünde birleştirmiş, kaşlarını çatmış uyuyordu. Yataktan doğrulup battaniyeyi elime aldım ve üzerine örttüm. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama uyurken yüzündeki o acımasızlık yoktu. Birden dudaklarını araladı ve bir kaç kelime mırıldandı ama ne dediğini anlamadım ardından kıpırdandı ve gözlerini açtı. Kahverengi göz bebeği iyice irileşirken üstüne baktı ve ardından bana döndü bakışları. Ona aldırmadan topallayarak odanın kapısına doğru yürüdüm. Bacağım çok ağrıyordu ama dayanacaktım, dayanmak zorundaydım!
"Bana iyi davranma!" diye homurdanarak kalktı ve yanıma geldi. "Sana istesem de iyi davranamam zaten!" diye homurdandım. "Belli oluyor" dedi ve beni yine kucağına aldı. "Tıpkı şuan senin bana yaptığını yaptım sadece" dediğim de bakışları 2 saniye donup kaldı. "Ben kendim için yapıyorum!" dedi ve merdivenleri inmeye başladık. "Keşke kabullenmenin bir yolunu bulabilsem!" bana baktı ve keyiften uzak gülümsedi. "Ben böyleyim alışacaksın!" dedi ve salona doğru yürüdü. "Ya alışamazsam tıpkı şu içimdeki acıya alışamadığım gibi!" gözlerimin içine baktı sert sert.
"Hayatları mahvettin! Sen bir sevgiyi öldürdün ve geriye acı bıraktın! Ne bekliyorsun? Huzur bulmayı mı? Bana bak!" indirdi kucağından ve gözlerine bakmam için çenemi tuttu. "Bu gözlere iyi bak kızım! Bu gözler seni gördüğü sürece huzur yok sana!" omzuma çarparak salona girdi. Ben onun o gözlerinde göremediğim bir şeyi gördüm. Acı vardı! Ufak bir acı vardı ve bu acının sebebi bendim. Canını yaktığım kadar canımı yakıyordu! Ama ben bu adama nasıl bir şey yapmıştım ki? Nasıl yakmıştım canını? Onu bu kadar acımasız ve bencil yapacak kadar ne yaşatmıştım?!
Karıncayı incitmek istemezken koskocaman birinin içini paramparça yapmıştım. İçeri geçerken öyle dalgın ve üzgündüm ki! Sanki bana yaptığı bütün bu şeyler silinip gitmişti. İçimdeki dertler bir dağ gibi çoğalıyordu. Koltuğa otururken ellerim titrediğini hissettim ama belli etmemeye çalışarak kafamı kaldırıp herkese baktım. Kıraç dışında herkes bana bakıyordu.
Çağrı sonunda kem küm ederek "gerçekten adın ne?" diye sordu. İki gündür herkes bana ufaklık,o, şu kız gibi sıfatlarla hitap ediyordu. "Karen" dediğim de Kıraç'ın yüzü bana döndü ve bir an da ayağa kalktı. Çağrı ve Karmeta Kıraç'a doğru yürüdüler. "Sakin ol dostum! Kötü bir tesadüf sadece" dedi Çağrı. Ne olduğunu anlamıyordum! Kıraç benden iğrenircesine bakıp "asıl ben senden nefret ediyorum lan!" dedi ve bir an da belindeki silahı çıkartıp bana doğrulttu.
Çağrı ve Karmeta gözleri kocaman olmuş bir şekilde bize bakarken ben silaha doğru yürüyordum. "Çıkın salondan!" diye bağırdım ve silahı ellerimle kavrayıp kalbime dayadım. "Yap şimdi! Kurtar ikimizi de acılarından! Al şu yüreğimdeki yükü! Yalvarırım sana bas şu tetiğe!" göz yaşlarım yüzümden akarken gözlerimi bile kırpmadan Kıraç'a baktım. "İstediğin ölümü sana vereceğim ama bu benim ellerimden olmayacak! Sana bu ölümü duygularını öldürdüğün kadın tattıracak!" dedi ve bileğimden tuttuğu gibi koşar adımlarla dışarıya doğru sürükledi.
Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama bu öfkeyle sonumuz hiç iyiye alamet değildi. Hızlıca arabaya bindirip gaza yüklendiği gibi orman yoluna saptı. İkimiz de susuyorduk ve aramızdaki sessizliği arabanın tekerleğinden çıkan çığlıklar bozuyordu.
1 saate yakın bir yoldan sonra köy gibi bir yere geldik. Arabayı büyük bir çiftlik evinin önünde durdurdu ve sürükler gibi yürütmeye başladı. Evin önüne geldiğimiz de beni yere fırlattı ve başıma silahı dayadı. Evin kapısından bir kadın ve adam indi. Kadın beni görünce "ne yapıyorsun oğlum!" dedi ve koşar adımlarla bana yaklaşıp önümde dizlerinin üstüne çöktü.
"Korkma tamam mı? Ben şimdi sana yardımcı olacağım" dedi ve ellerimden tuttu. Kıraç kadına öyle çok benziyordu ki! Annesi miydi? Beni neden annesinin evine getirmişti?.
"Çek ellerini anne odan! O kız senin mutluluğunu ellerinden aldı!" Kadın bir an da durakladı ve Kıraç'a döndü ardından tekrar bana baktı. Kısa sarı saçları rüzgardan dolayı yüzünün bir kısmını örtüyordu. Ağır adımlarla saçlarını kenara itip kulağının arkasına sıkıştırdı. Bana bir farklı bakıyordu artık ama yine sevgi dolu. Yüzüm de parmaklarını hissettim ve gözlerinden inci taneleri süzüldü. "Sen" dedi ve sesi titredi. Elleri yüzümden kayıp kucağına düştü ve boynunu eğdi. Pişmanlık dolu hıçkırıklara boğuldu kadın. Ilık ılık aldığı havayı zerdali kokulu nefesiyle geri üflüyordu.
Kıraç başıma dayadığı silahı daha da canımı yakarcasına bastırırken "öldür onu!" dedi. Kadın telaşla ayağa kalkıp "ne diyorsun sen?!" diye bağırdı ve nefes almadan "indir o silahı, hemen!" diye bağırdı.
Kıraç şaşkın şaşkın annesine bakarken "anne o kız senin kalbini söküp aldı!" diye bağırdı. Annesi de aynı ses tonuyla "kendince en doğru şeyi yaptı! Bende olsam bende yapardım!" dedi ve beni ellerimden tutup kaldırdı. Kıraç silahı tekrar kafama doğrultup "hayır ölmeli!" dedi ve tetiğe tam basacakken karşımızda duran adam Kıraç'a silah doğrulttu. "Ya annenin sözünü dinlersin ya da" bir an da Kıraç'ın önüne atladım.
"Kıraç bak o kız benim sevdiğim adamın kızı" bir an da tüm gözler kadına döndü. "Ne olursa olsun ona benzeyen ve onu benimle yaşatacak tek kişi" Kıraç'ın gözleri büyüdü ve silahı yere indirdi. "Ne diyorsun sen anne?!" diye bağırdı. "Kıraç bu kızı ömrün boyunca koruyacağına söz ver!!!" kadına anlamayan gözlerle bakarken ağzımdan alayla karışık bir mırıltı çıktı.
"Ne!!"
"Onunla evleneceksin! Yoksa beni öldüren sen olursun oğlum!" gözlerim ister istemez Kıraç'a kaydı o ise her şeyden yoksun öfkeyle bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutsak
RomanceAmacı kalmamış, hayalleri bitmiş, savaşı sonlandırmış bir kızın hikayesi. Yaşamak için bir tane bile sebebi yokken ölümü arzulayarak attığı adımların üzerine düştü. Aldığı intikamın sonucun da yaşamaya mahkum, ölüm tutak edildi ona.