"Parfümün lavantalı mı?"

738 30 6
                                    

Haftaya cumartesi yine parti gibi birşey varmış.

Umrumda mı?
Hayır.

Gitmeli miyim?
Kesinlikle.

Eylül beni görmeli ve bana aşık olmalı. Nedenini bilmiyorum ama bunu kesinkilke istiyorum.

"Nergis Teyzengile şu börekleri götür oğlum!" 'Günaydın' bile demeden bağıran anneme merhaba diyin.Ama bu iyi bir fırsat. Onu etkilemek için. Kaslarımı belli eden bir tişortumu giyinim birde saç savurmamla etkilenmiyecek kız lezbiyendir herhalde.

"Sanada günaydın validem." diyip şirin bir gülümseme attım. Annemin tabağını alıp merdivenlerden dokuzuncu kata şndim. Şanssızlık bende ata sporu olduğundan kapıyı Nergis Teyze açtı.

"Hoşgeldin yavrum. İçeri buyurmazmıydın."

"Hoşbulduk Teyzecim. Ben hiç oturmayayım."

"Israr etmiyorum tatlım. Nasıl olsa akşam Eylül ile buluşucaksınız o zaman görüşürsünüz." Ne diyo labu ? Acaba bizi sevgilimi sanıyolar? Ne Eylülle buluşması?

"Pardon teyze anlamadım?"

"Haa! Annen sana söylemedi demek. Eylül sana hoşuna gidebilecek yerleri gezdircek. 3 uygunmudur senin için?"dedi ve o tatlı pofuduk gülüşünü yolladı.

"Tamam teyzecim bana uyar."Ohhhh hemde öyle bir uyar ki. Çok eğlencez çok.

~

Pek bi yakışıklı oldum lan. Kız olsam bana asılırım yani okadar. Saat 3'e 10 kala Eylül'ü almak için aşağı indim. Kapıyı Eylül açtı.

"Selam."

"Gidelim." bilin bakalım 'selam' diyen kimdi? Tabi ki mal ben. Niye selam veriyorsun ki? Kızda güzel olmuş yani. Siyah yırtık pantolon üstüne siyah üzerinde fransızca bir şeyler yazan salaş bir tişort giymişti.Fransızca olduğunu nerden mi biliyorum? Fransızca eğitimi almıştım bir ara ama okadar da iyi değilim konuşmada.Herneyse.Yüzünde yine makyaj yoktu. Buna rağmen çoğu kıza taş çıkarırdı. Saçlarını açmıştı. Saçlarının rengi güzeldi ama her bir tel birbirinden bağımsızdı. Bazıları dalgalı bazıları düz. Gözlüğünü de çıkarmıştı. Demk ki çok sık kullanmıyordu.

"Beni incelemeyi kestiysen artık gidelim. Bu arada benimkiyle gideceğiz." demek arabası vardı. Modelini merak ediyordum doğrusu. Siyah olduğu kesindi.

"Senin kıytırık arabanla gitmeyeceğiz. Benim BMW'm var, eminim daha rahat ederiz."

"Ön yargılı."dedi ve siyah bir bot giydi. Bu sıcak havada? Biraz mal galiba bu? Ben yine boş boş bakarken o çıkıp kapıyı kapttı. Asansörün düğmesine bastım ve binadan ayrılana kadar konuşmadık. Ta ki o karşıdaki Harley Davidson'a doğru önden yürüyene kadar. Yanında durdu ve orda mal gibi bakan bana döndü.

"Kullanmak isteyeceğini düşündüm."dedi gülümseyerek ve anahtarları bana attı.

"Senden böyle bir jest beklemezdim doğrusu. Hep bir Harley istedim. Annem sağolsun tehlikeli diyerek reddedi."dedim ve bende gülümsedim.

"Ben de zar zor aldırdım zaten." içten bir gülümseme daha.

"Nasıl aldırdın? Sırrını benimle paylaşmak ister misin bayağn?"

"Belki ileriki günlerde" bu sefer gıcık bir gülücük. Ama sen hep gül be kızım. Gülmrk sana çok yakışıyor. Ona doğru yaklaştım. Burnuma kokusu geldi. Asansördede bu koku vardı ama oda parfümlerinden sanmıştım. Kız bariz lavanta gibi kokuyor.

"Parfümün lavantalı mı?"

"Hayır." dedi ve bir an ağlamaklı oldu. Ne dedim ki ben?

"Ne dedimki ben? Sulu göz birine benzemiyorsun?" cevap vermeden motorsiklete bindi. Tabi buna motorsiklet demek hakaret. Bende onun önüne bindim. Ve motoru çalıştırdım. 'Eylül bana arkamdan sımsıkı sarıldı. Bir an kalbimin hızlandığını hisettim. Onunda kalbi benimki gibi hızlıydı. Ona doğru baktığımda gülümsüyordu. Başını sırtıma yasladı ve gözlerini yumdu.' dememi bekliyorsunuz ama öyle olmadı.

"Bana sarılarak destek olabilirsin." dememe rağmen tutunmadan gitmeye alışık olduğunu söyleyerek dik bir şekilde oturdu. Siteden çıktık ve anayolda yavaşça durdum.

"Nereye gideceğiz?"

"Burdan aşağı in. Yokuşa girmeden sola dönücez. Sonrada ışıklardan sağa." dediğini içimden tekrarladım.'aşağı yokuştan sola ışıklardan sağa.'

"Tamam. Nasıl bir mekan ?"

"Güzel bir mekan." dedi beni taklit ederek.

"Kızım salak mısın? Yani park mı kafe mi müze mi? "

"Oo ben ne demek istediğini anlamamıştım. Hadi çalıştır motoru da gidelim." Bir şey söylemen motoru çalıştırdım. Onunla daha fazla konuşmayacaktım. Yüzünü görmesemde konuşmak için çırpındığından emindim. Onun söylediği yerde durdum. Ankara'ya göre yemyeşil bir alandı. Çevresinde pek bir şey yoktu. Buraya gelirken zaman binalar azalmıştı. Bu yeşil alanın tam ortasında büminik bir kulube duruyordu. Tahminimce kafe gibi bir yerdi. Eylül inip kafenin kapısının kenarına parketmem için bana işaret çaktı. Bende parkedip onun arkasından ilerledim. Ben ne olduğunu anlamadan etrafı incelerken o bir anda kaybolmuştu. Umursamayarak etrafı şnceledim. Safran gşbş kokuyordu. Duvarlar ahşap kaplama, ahşap bordo minderli sandalyeler, bordo masalar vardı. Kovboy filmlerindeki barları andıran kapı ve mutfağı vardı. Kapıdan girer girmez içeceklerin yapıldığı o alan-artık oraya ne deniliyosa- karşıda duruyordu. Kumral ve ela gözlü tahminen 16 yaşlarında bir çocuk bana gülümsedi.

"Hoş geldiniz. Eylül'ün arkadaşısınız galiba." Eylül mü? Bu ne samimiyet!

"Hıhı" gibisinden bir şeyler mırıldandım.

"Şu masaya geçebilirsiniz. Birazdan siparişinizi alacağım." dedi ve gülümsedi. Ne çok gülüyo lan bu? Gay felan çıkmasın? Masada duran küçük menüyü gördüm, Cidden sevimli ve sıcak bir yerdi. Eylül'ün tam zıttı. Kafamı çevirmemle Eylül'ün ahşap merdivenden indiğini gördüm. Merdiveni farketmemiştim. Bir saniye! Eylül'ün üzerindekiler ne öyle?

/////

Arkadaşlar ben okunmasa bile finale kadar yazmayı düşünüyorum. Yani hikayeyi yarım bırakmayacağım.Umarım hevesim kaçmaz.Votelar artarsa mutlu olurum:)) İyi okumalar ;))

KOMŞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin