Bir kez daha uğursuzluğum yüzüme çarpıldı. Tam bu lanet olası işten kurtulacağıma inanmış gibi sevinirken onları karşımda görmek herşeyin burda bittiğini kulağıma fısıldadı. Bu kez kurtulmak için yapabilecek neyimiz olabilirki?
"Yandık ufaklık" Demir bile kabullenmişti. Zaten bu kadar kolay nasıl bu evden çıkabilirdik ki. Birşeylerin ters gittiğini anlamalıydık.
Aniden gelen silah sesleri beni korkuturken kimin kime ateş ettiğini bile anlayamadım. Demir elimi tutup villanın içine doğru koşmaya başladık. Arkamızdan gelen silah sesleri, bizi teğet geçen kurşunlar, etrafata tam anlamıyla kaos oluşmuştu. Biz villanın ön kapısına doğru giderken peşi sıra bizi takip edenller de vardı tabiki. Savaş çıkmış gibi ardıardına gelen silah sesleri kulakları sağır edercesine yağmur gibi yağıyordu. Ayağımın takılmasıyla yere düştüm,
"Hadi ufaklık yakalanacaz." ayağa kalkmak için yeltendim fakat ayağım burkulduğu için kalkamadım.
"Ayağımı burktum galiba"
"Hadi dayan biraz az kaldı" ayağım acısını bi kenara bırakıp kalkmaya çalıştım, Demir'in uzattığı elinden tutup hızla çıkışa doğru ilerlemeye çalıştık. Şişen ayağımın üstüne daha fazla basamıyordum. Demir'e belli ettirmeye çalışsam da anlamıştı sanırım
"Az kaldı ufaklık" sesinde ki vurgu acı cektiğimi bildiğini göstermişti. Zaten gözünden de kaçmazdı hiç bişey.
İyice yaklaşan kurşun sesleri bizi daha hızlı olmaya mecbur kılsada ağrıyan ayağım buna elvermiyor. Demir'e tutunarak ilerlemeye çalışsamda dayanacak gücüm kalmadı artık. Evin ön kapısına geldiğimizde arkamızdan gelen sesle kurtuluş umutlarım daha da azaldı
"Durun hiç bir yere kaçamazsınız"
Sesin sahibine dönüp bakmadık bile dış kapıdan çıkacağımız sırada gelen kurşun sesine Demir'in ağzından kaçan küçük inilti eşlik etmişti. Kapıdan çıkarken ayağımın ağrısı iyice arttığından yerle buluşmama engel olamadım. Demir'e baktım.
"Demir kolun, kolun kanıyor"
"Önemli değil sadece sıyırdı" sesinde ki umursamazlık acı çekmediğini göstersede buna inamadım.
"Hadi ufaklık"
"Demir gücüm yok artık" Gerçekten de gücüm kalmamıştı. Bir anda bedenim yerden havandı. Demir vurulmasına rağmen beni sırtına alıp arabaya kadar taşırken bşr yandan da arkayı kontrol ediyordu. Arabaya ulaştığımızda önce beni bindirdi sonra kendisi binecekti. Arkamızdakilerin silahları ateşlemesiyle Demir'de karşılık verdi. Arabaya binmeden iki tane daha sıktı.
Demir'in arabayı sürmeye başlamasıyla derin bir oh çektim.
"Kurtulduk artık"
"Hemen sevinme ufaklık arakamızdan takip edenler var" Demir'in sözlerinin ardından arkama dönüp bakmamla beni teğet geçip camı delen kurşun beni şoka sokarkerken Demir'den aldığım komutla başımı eğdim.
"Çıkarma sakın başını ordan" eğilmiş durumdayken Demir'in kanayan koluna odaklanmıştım başımı kaldırmadan yarasına saracak bişeyler bakındım. Arabanın arkasındada ki hırkayı farkedip uzanmaya çalışırken
"kızım ne yapıyosun vurulacaksın?"
El çabukluğuyla hırkayı aldım Demir'in koluna bastırdım.
"Çok kanıyor bişey yapmamız lazım"
"İstersen hastaneye gidelim biz bir soyguna karıştık kaçarken de vurulduk diğelim " yine o ukala tavrı yüzündeydi. Bu tarafını hiç sevmemiştim.
"Senin için söyledim ben. Ne halin varsa gör be al bunuda kendin tut" Arkamızdaki adamları atlatmak için oldukça hızlı gittiğimizden Demir eliyle yarasını tutamazdı benden yardım istimek zorunda olduğu için yarasına bastırmayı bırakmıştım. Hiç oralı bile olmaması beni şaşırtsada ben de ilgilenmiyormuş gibi davrandım. Araba o kadar hızlıydı ki bir sağa bir sola savruluyodum
"Sıkı tutun ufaklık" Demir'in uyarıcı sesi beni bi anda geçmişe götürmüştü. Babamın beni sevdiği önemsediği anlardan birini yaşatmış gibiydi.
"Ufaklık bunlar bizim peşimizi bırakacağa benzemiyor şimdi beni dinle ilerde bi viraj var ordan geçerken arabadan atlayıp ormana gizlen adamlar seni fark etmez benim peşimden gelirler"
"Peki sen"
"Ben kaçmanın bir yolunu bulurum"
"Nasıl bulucaksın eğer bir yol varsa bende geliyim bu ormandan tek başıma nasıl çıkacam"
"Yapmak zorundasın çünkü kolyeyi sen alıcan benim üstümde bulamazlarsa ancak kurtulabilrim" Demir'in söylediklerini düşünüyorum, nasıl atlıycam arabadan bu ormandan nasıl çıkıcam ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
"Hadi geldik"
"Ne ben atlayamam"
"Hadi yapmak zorundasın şunuda al" elime tutuşturğu kolyeye bakarken kapıya uzanıp açtı, kemerimide açtı ona bu kadar yakın olmak kalp ritmimi bozmuş gibiydi.
"Ufaklık hadi biraz yavaşlıycam atladıktan sonra yuvarlan yara almaman için.
" Demir"
"Hadi vaktimiz yok" Demir'e son kez baktım. O anda aklıma gelen tek şey onu bir daha görebilcekmiyim sorusuydu.
"Alya hadi atla artık" Demir'in son sözleriyle kendimi boşluğa savurdum yuvarlanarak yere düştüm.
****
Gözlerimi ağır ağır açarken sert esen rüzgar tenimi okşuyor. Etraftan gelen hayvan sesleri ile birlikte kendime gelirken gözlerimi zifiri karanlığa araladım. Nerde olduğumu anlamaya çalışıyorum, gözlerimi ovuşturdum etrafımda bir çok ağaç vardı. Sanırım orman burası, nasıl geldim buraya başımda korkunç bir ağrı var. Çok yakından gelen sesler beni korkuturken burdan bir an önce çıkmam gerektiğini anımsattı. Ayağa kalkmak için yeltendim, aynı hızla geri düştüm. Ayak bileğimde acıyı hissetmiş olsamda yapacak birşeyim yok dayanmak zorundayım. Tam ayağı kalkacakken yerde duran parlak cisim dikkattimi çekti. Elime alınca Demir'in verdiği kolye bu en son arabadaydık...
"Demir, Demir'in peşindeler" bir anda içimi kaplayan endişeyle bu karanlık ormanda yalnızım. Ağaçlara tutunarak yoluma devam etmeye çalıştım düşe kalka bir süre ilerledikten sonra bir yere varamayacağımı anlayıp bir ağaç dibine oturdum. Dizlerimi kendime çekip iki elimi bacaklarıma sardım sabah olmasını beklemeye karar verdim.
Bu ıssız gecede saatler durmuş gibi vakit geçmiyor sabah olmasını bekliyorum. Elimde tuttuğum kolyeyi incelerken Demir'i düşünüyorum kurtuldumu acaba, bu kolyeyi benden nasıl alacak, beni bulabilecek mi? Of daha büyük bi sorunum var ya babam babamı ne yapcam nasıl eve gidicem beynimi kemiren bu sorulara rağmen yorgun bedenim uykuya teslim olmuştu.
Yüzüme vuran güneş ışınları uyanmama yardımcı olurken gözlerimi masmavi gökyüzüne açtım. Bir süre öylece bakındım etrafa artık gitmeliyim burdan. Ayağa kalkıp yola çıkmak için ağaçlara tutunarak ilerledim.Ayağım şişmiş ve çok acıyor. Yola çıktığımda umduğumla karşılaşamadım, yol çok ıssızdı etrafta ne insanlar ne araba hiç bişey yoktu. Nerdeyim ne taraftayım bilmiyorum. Eve nasıl dönücem iki gündür yaşadıklarım benden bir ömür daha almış gibi. Uzaktan görünen araba içime umut tohumları ekmişti araba yaklaştıkça olamaz bu o araba bizi takip eden araba hemen ormana doğru ilerledim inşallah beni fark etmezler. Arabanın fren sesini duyduğumda hemen bir ağacın arkasına gizlendim. Arabanın kapı sesini duyduğumda dizlerim titremeye başladı. Soğuk soğuk terlemeye başladım. Bunlara fark ettirmem lazım kendimi. Adamlar ormana girdiler
"seni gördük nerdeysen çık ortaya" acaba olduğum yerde kalmalımıyım yoksa çıkıp kaçmalımı? Adamlardan birine gelen telefon la adamların dikkatti dağılmıştı. Uzaktan gelen kamyoneti gördümde bu son şansım dedim. Onlar telefona odaklanmışken sessizce yola doğru ilerledim kamyonet tam geçeceği zamanda durması için önüne attım kendimi.
*****"Hadi uyan kendine gel" kulağıma gelen ses bana yabancıydı. Gözlerimi araladığımda karşımda serumumu kontrol eden hemşireyi gördüm.
"Günaydın"
"Günaydın buraya ne zaman geldim ben"
"Dün getirdiler bi kamyonet çarpış size buraya da o kamyonetin sürücüsü getirdi."
"Dünden beridir burdamıyım"
"Evet buradasınız kendinize geldiğinize göre babanıza haber verebilirim dünden beridir kapıda bekliyor. Çok endişelendi. "
"Eminmisiniz. Peki ona nasıl ulaştınız"
"Kimlik bilgilerinizden sigorta kayıtlarınıza ulaşıp haber verdik. Neyse daha fazla bekletmeyelim" hemşire geçmiş olsun diyip babama haber vermeye gitmişti. Hala inanamıyorum benim babam beni bütün gece beklemiş benim için endişelenmiş. Gerçekten öleceğimi falan düşünüp beni de kaybetmekten mi korktu. Olabilir aslında annem öldüğünden beri babamın etrafındaki herkes babamın alkolik olmasıyla onu yalnız bıraktılar bir tek ben kaldım beni de kaybetmek istememiştir. Hiç böylesine mutlu olduğumu hatılamıyorum. Belki de babam yine beni eskisi gibi sevmeye devam eder. İçim içime sığmıyordu. Karnımda kelebekler uçuşuyor. Kapının tıklatılmasıyla kapı yavaş yavaş aralandı...
Yine içimdeki uçuşan kelebeklerin intiharına şahit oldum. Zaten böyle birşeye nasıl inandımki benim öldüğüm günü bayram diye kutlar niye benim için endişensin.
"Girebilirmiyim kızım" gelen Mehmet amcaydı. Onu en son 3 gün önce görmüştüm o günden sonra başıma gelmeyen kalmamıştı. Mehmet amcaya kafa sallayarak içeri girmesini istedim. O sabah yaşadıklarımızdan sonra hiç pastaneye gitmeyecektim Mehmet amca ve tek arkadaşım olan Aslıyıda görmek istemiyordum.
"Nasıl oldun kızım hala ağrın var mı?"
Sarılı olan ayağıma baktı. Ayak bileğimde ve anlımda sargılar vardı. Hafif sızlamalar dışında da hiç ağrım yoktu.
"iyiyim" hala konuşmak istemiyorum kafamı kaldırıp yüzüne bile bakamıyorum.
"Kızım senin için bende Aslı'da çok endişelendik. Evine geldim fakat evede gitmemişsin hiç, sonra bir telefon geliyor orman yolunda bi kazayla hastanede buluyoruz seni ne işin vardı kızım orda."
Sezsizliğimi bozmadım öylece sustum.
"Bak alya sen benim ikinci bir evladım gibisin senin için çok endişeleniyorum her neyse biraz sonra çıkış işlemlerini yapacağız sonra seni eve götürecem bir hafta iyice dinlen sonra tekrar kaldığımız yerden devam edicez."
"Bir daha işe gelmeyeceğim"
"Kızım ne saçmalıyorsun tabi ki geleceksin"
"Ne senin ne de Aslı'nın yüzüne bakamam"
"Niye bakamıycakmışsın kızım, bir kaza yaşanmış çocukmuşsun aklın ermemiş kendini suçlu görme eceli gelmiş yapılacak bişey yok geçmiş için ama geleceğine sahip çıkmalısın"
Mehmet amcanın sözleri benim içimdeki suçluluk duygusunu geçirmeye yetmezdi.
"Ben taburcu olman için işlemleri halledicem sen burda kal."
Mehmet amcanın kapıdan çıkıp işlemleri yapmaya giderken kolye aklıma gelmişti. Nerde bu yavaşça doğruldum ayağımın üzerine basamıyordum hastane odasına şöyle bir bakındım dolap dikkatini çekti daloba doğru sekerek gidip kapaklarını açtım montumun cebine koymuştum. Aradım bütün ceplerimi bulamadım. Üstümdekileri çıkarıp kendi kıyafetlerimi giyindim hemşireye sormak için tam kapıyı açacağım sırada nasıl soracağımı düşündüm sonuçta çalıntı bir kolyeydi. Ya anlamışlarsa belkide polise bile haber vermişlerdir. Yatağa dönüp Mehmet amcanın gelmesini bekledim. Bir süre sonra önünde sürdüğü tekerlekli sandalye ile odanın kapısını açtı.
"Artık gidebiliriz" Mehmet amcaya kafa salldım. Kolyeyi de sormam lazım naıl sorcam onda değildir onda olsa beni soru yağmuruna tutar belkide kaza yaptığım yerdeki adamlar almıştır en iyisi beklemek onda olsa illaki açar konuyu. Mehmet amcanın yardımıyla tekerlekli sandalyeye oturdum bir bir hastane odalarını geride bırakırken acaba Demir'de yarasına baktırmışmıdır. Eğer kolyeyi kaza yerinde adamlar aldıysa Demir'in peşini de bırakmışlardır. Kafamı geriye yasladım. Tavandaki ışıkları izlerken kocaman bir offf sesi çıktı ağzımdan.
"Kızım iyimisin?"
"İyiyim" arabanın önüne geldiğimizde Mehmet amca kapıyı açıp binmeme yardımcı oldu. Yolda hiç konuşmadan ilerlerken Mehmet amca cebinden çıkardığı kolyeyi bana gösterdi.
"Bununla ilgli bir açıklaman varmı?" Mehmet amcanın yüzüne baktım yalan söyleyemem hemen anlardı ama gerçeğide söyleyemem.
"Bir arkadaşıma ait onun için bir süre saklayacağım"
"Bu kolyeyi sana emanet edebilecek kadar yakın bir arkadşın olması şaşırtıcı doğrusu"
"Var işte biri" elimi uzatıp kolyeyi alabilirmiyim diye sordum. Olumsuz anlamda kafa sallayarak
"Senin için ben saklarım arkadaşın emaneti almaya geldinde bana gelip alırsınız hem sen saklayamazsın babadan" eve kadar sessiz yolculuğumuza devam ederken dikiz aynasından dikkatimi çeken siyah araba
"Allah kahretsin hala peşimdeler"####
BİR BÖLÜMÜN DAHA SONUNA GELDİK UMARIM BEĞENİRSİNİZ
YILDIZA BASMAYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN SEVİLİYORSUNUZ🙂😘

ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHUMUN GÖLGESİ #wattys2020
Teen FictionBen Alya Deniz. Hayatım boyunca tek bir hata yaptım. Ve bu hata bütün kaderimi değiştirdi.