KARANLIK?

40 23 8
                                    

Korku yine bütün vücudumu ele geçirmişken babamın öfkeli bakışları yine üstümdeydi. Odayı saran içki  kokusu midemi yine bulandırmıştı.

"Bir saattir bağrıyorum nerdesin sen" etrafa bakındım yatağımdayım ve benden başka kimse yoktu. Demir nerde. Ne zaman gitti. Bilmiyorum.
"Uyumuşum"
"Kalk çabuk bana ilaç getir başım ağrıyor." yerimden kalkıp mutfağa geçip ağrı kesici getirdim babama ama aklım hala Demir'deydi.
"Buyur baba ilacın" içtikten sonra artık ritüel haline gelmiş gibi kanepede sızıp kaldı. Babanın üstüne çarşafı attıktan sonra odama girmek için kapıyı açtım içeri söylenerek girdim karşımda Demir'i gördüğüme çok şaşırdım.
"Sen gitmemişmiydin"
"Yerde yatmana kıyamadım seni yatağa yatırdım kendim içerdeki odaya gittim"
"Bu ne rahatlık böyle bir de odadan çıkıp içeriye mi yatıyorsun pes valla"
"Tabi kızım benden rahatı mezarda"
"Ya babam görseydi bay ukala o zaman ne olurdu"
"O daha burnunun ucunu göremiyor beni nasıl görsün" haklıydı aslında küp gibi içmiş yine ayakta bile duramazken benim korktuğuma bak.
Uyumak için yastığı tekrar yere attığımda
"Sen yatağında uyu ben içerde uyumaya devam ederim."
"Saçmalama babam gece uyanırsa çok kötü şeyler olur"
"Sabaha kadar uyanmaz o adam"
"Olsun yine de riske edemem"
"Tamam sen yatakta yat ben yatarım burda" ben yatağıma o da yere uzandı. Derin bir sesizliği bozan kelimeler bana yöneltilen sorularla başlamıştı.

"Odanın duvarları neden siyah" cevap vermek istemedim ama cevapladım.
"Öylesine" aldığı cevaptan tatmin olmuş gibi değildi. Duvarlarımı ben boyamamıştım zaten annem öldükten sonra babam boyadı. Onun bütün renklerinin yok oluşuna sebep olduğum için o da benim renklerimi karanlığa gömmüştü. O günden beridir siyah duvarlar karanlığında beni bile gizler oldu. Çocukken aslında çok korkardım karanlıktan şimdilerde ise tek dostum diye bilirim bütün ışıklarımın söndüğü karanlık odada olmak ruhumun her zerresine işliyor ve dünyanın bütün çirkinliğini örtüyor.
"Demek öylesine ufalık peki o gün orda ne işin vardı"
"Nerde" yine salağa yattım biraz vakit kazanmak için.
"Arabanın önününe atladığın gün"
"Birincisi arabanın önüne atlamadım ikinciside yürüyordum sadece fark etmemişim arabanın geldiğini"

"Dalgın ve mutsuzdun aynı zamanda sinirli ve huysuzda."
"Allah Allah bunları sen mi söylüyorsun sende sert ve kabasın hatta yolda görsem korkar yolumu değiştiririm." yine beni sinirlendirmeyi başardı.
"Benmiyim kaba olan ufaklık hayatını kurtardım bi teşekkür bile etmedin be"
"Teşekkür için yaptıysan kurtarmasaydın o zaman"
"Of be sana laf yetiştiremiycem yat uyu artık"
"Emredersin paşam" sözlerim sanki havada kalmıştı bana arkasını dönüp uyumuştu bile.

Açık pencereden esen rüzgar tenimi okşarken uykunun tatlı kucağından buz gibi odama uyandım. Etrafa göz gezdirdim yine yoktu.
"Kim bilir yine nerde" kelimeler ağzımdan dökülmesini beklercesine gelen sesle başımı pencereye çevirdim.

"Beni mi özledin ufaklık" yine o ukala tavrı yüzüne yerleştirmiş gülüyordu.
"Anlatamam ne kadar özlediğimi" beni sinir etmesi belliki hoşuna gitmişti.
"Hadi ufaklık şu Mehmet amcana gidelim de kolyeyi bir an önce alalım"
"Tamam ama babam uyanmadan çıkalım sen pencereden in ben kapıdan çıkıcam" olumlu anlamda kafa sallamasına rağmen henüz bir hareket yoktu.
"Bişey mi bekliyosun"
"Senin inmeni bekliyorum"
"Hani müsaden olursa üstümü değiştiriceğim"
"Ha tamam pardon" penceren aşağı indi. Bende hemen üstümü değiştirip sessizce evden çıktım. Şu lanet kolye den kurtulacağım artık. Sokağın başında Demir beni bekliyordu onunla beraber pastaneye yürürken sürekli beni izlemesi yanaklarımı çoktan elma gibi kızartmıştı bile. Yol boyunca hiç konuşmadık pastanenin kapısana geldiğimizde burası dedim.
"Hadi sen git kolyeyi al ben bekliyorum seni"
"Seninde gelmen lazım vermez bana"
"Verir niye vermesin"
"Tanımıyosun Mehmet amcayı vermez hadi gel al şunuda bitsin artık"
"Benden bu kadar mı kurtulmak istiyorsun" bi süre konuşamadım evet diyemedim dökülmedi dudaklarımdan.
"Hadi içeri girelim" önden ben girdim arkadan Demir. Aslı'nın beni görmesiyle boynuma atlaması bir oldu.
"Geldin demi artık iyileştin" heyecanlı konuşması beni gülümsetmişti. Arkamdan gelen Demir' i görünce
" Bu beyfendi kim"
"Bir tanıdık, Mehmet amca nerde?"
"Mutfakta" Demir'e köşedeki masayı işaret ettim mutfağa girdim. Her zamanki gibi mutfaktan gelen kokular beni mest etmişti.
"Günaydın Mehmet amca"
"Aaa Alya kızım sen mi geldin biraz daha dinlenseydin"
"Yok Mehmet amca çalışmaya gelmedim, hani sende bir emanetimiz vardı onu almaya geldik." yüzüme manalı manalı bakarken
"Arkadaşında geldi değil mi"
"Evet içerde"
"tamam kızım sen geç ben geliyorum." kafa sallayıp içeri geçip Demir'in yanındaki sandalyeye oturdum geliyor diye içeri işaret ettim. Demir etrafı inceliyorken Mehmet amcada elinde çaylarla içeri girdi. Oturduğumuz masaya doğru yürürken.
"Size sıcak çay getirdim çay içerken sizde bana olanları anlatın"
Mehmet amcanın sesiyle Demir'de bende yüzümüzü ona döndük, Demir'in surat ifadesi çok garipti kulağıma eğilerek sessizce
"Mehmet amca bu mu?" kafa sallayarak onayladım şaşırmış bir ifadesi vardı üstelik tedirginde duruyor anlam veremedim bu haline.
"Tanıyormusun yoksa"
"Hayır tanımıyorum" net bi cevaptı oysa ki bana öyle gelmişti. Mehmet amcada da aynı tavırları sergilerken ortamı kaplayan gergin ve kasvetli hava adete beni boğuyor gibiydi. Birbirlerine attıkları tehlikeli bakışlar kurşun gibi değdiği yeri yakabilirdi. Mehmet amca çayları önümüze koyup yan masadaki boş sandalyeyi çekip hemen Demir'in karşısına oturdu. Bakışları Demir'e kilitlenmiş onu inceliyordu. Demir'de ona dik dik bakıyordu anlam veremediğim gerginlik iyice hissedilir olmuştu.
"Siz tanışıyormusunuz?" Demir sinirle "Sana hayır dedim ya anlamıyormusun" bu tepkisini gerçekten anlamıyorum niye bağırdı şimdi.
Mehmet amcanın söze başlamasıyla beynimdeki sorulardan sıyrılıp onu dinlemeye başladım.
"Hadi anlatın bakalım bu kolye nasıl sizin elinize geçti"
"Şey Mehmet am..." sözlerimin bitmesini bile beklemeden Demir lafa girdi.
"Seni ilgilendirir ki bu emanetimizi ver gidelim" ses tonundaki öfkeli hali dikkatimi çekti.
"Bak belli ki başınız da bir dert var size yardımcı olayım"
"Sana ihtiyacımız yok hadi uzatma da getir artık" sadece onları dinliyorum tek kelime bile etmedim. Demir iyice öfkelendi. Sinirden kaşları çatılmış düzensiz soluk alışverişi yüzünde ki kabaran damarlar çok sinirli olduğunu ele veriyordu.
"Oğlum biraz sakin ol konuşalım"
Demir sandalyeden sinirle fırlarken elini sertçe masaya vurdu
"Bana oğlum deme" bende hemen kalktım Demir'in kolundan tutup
"Sakin ol hadi gidelim burdan"
"Kolyeyi versin gidelim" Mehmet amcadan kolyeyi istedim
"Mehmet amca kolyeyi ver de gidelim artık"
"Hayır vermiyorum başınızı belaya sokmanıza göz göre göre izin veremem." Demir yine kendini tutamayıp
"Sanane sanane belaysa bize bela ver artık"
"Ne yaparsanız yapın vermiycem onu bilin"
"Mehmet amca ver bize kolyeyi lütfen"
"Hiç yorma kendini Alya başınız belaya girmiş belli zaten o yüzden bu kolyenin bende kalması en doğrusu" Demir iyice sinirlenmiş dükkanda ki masaları bir bir devirdikten sonra
"Ben almasını bilirim" diyip kapıdan çıkıp gitti. Bende hemen peşinden çıktım.

"Demir bekle beni" arkasından okadar seslenmeme rağmen dönüp bakmadı bile. Arkasından koşup ona yetiştim kolundan tuttum
"Dur artık"
"Alya git başımdan"
"Gitmiyorum hiç bir yere" ben de kendimden emin sesimle karşılık verdim. Bana ufaklık derdi nerdeyse ilk defa ismimle hitap etti.
"Kızım bak sinirimi senden çıkarmadan git"
"Sana gitmiyeğimi söyledim şimdi ne yapmayı düşünüyosun onu söyle"
"Gidip kolyeyi alıcam"
"Nasıl ama vermedi"
"Konsolostan nasıl aldısam öyle akşam olunca evine gircem"
"Saçmalama Demir ben bulurum bi yolunu yinemi hırsılık yapıcaksın"
"Bu hırsızlık sayılmaz bize ait bişey alacağım"
"Biraz sakinleşip öyle düşünsen olmaz mı" gözlerimin içine baktı bi an duraksadı sonra yürümeye başladı.
"Sakinim ben ufaklık" evet gerçekten sakinleşmişti.
"Nereye gidiyorsun acıktım yemek yiyebileceğim bir yer bakıyorum akşam oluncaya kadar oyalanmam gerekiyor."
"Bende geliyorum"
"Hayır gelmiyorsun"
"Gelicem diyorum hem bu işe beraber başladık beraber bitirelim ama ben Mehmet amcayla konuşsam önce"
"Sen bu adamı ne kadardır tanıyorsun"
"İki sene falan oldu niye sordun"
"Hiç merak ettim hadi sen evine git"
"Ne yaparsan yap gitmiyeceğim"
"Sen bilirsin sonra ağlamak sızlamak yok" kafa sallayarak onayladım. Bir yere geçip akşam olmasını bekledik havanın kararmasıyla bizde harekete geçtik.

Kafeden çıkarken önümüzde duran arabaya yöneldi Demir kapısını açıp binecekken
"Hadi ufaklık" ben arabanın nerden çıktığını anlamaya çalışıyordum.
"Bu nerden çıktı"
"E eee soyguna gidiyoruz sonuçta yürüyerek mi gidelim" yine o sırıtışı yüzüne yerleşmişti. Arabaya bindim ve yola koyulduk.
"Mehmet amcanın evini bilmiyorum ben"
"Ben buldum merak etme"
"Her şeyide düşünmüşsün"
"Tabi kızım düşündüm yoksa çoktan yakayı ele vermiştik" bi süre hiç konuşmadan ilerledik bir evin gerisinde dırduk
"Bak karşısı çok sevdiğin Mehmet amcanın evi"
"Eminmisin bırası olduğuna"
"Evet eminim" nasıl burası olabilirki çok lüks duran bir villanın önündeyiz bildiğim kadarıyla Emekli öğretmen olan Mehmet amca böyle bir evde nasıl oturabilirki anlamıyorum.
"Hadi gel bu taraftan" Demir'in peşinden ilerlemeye başladık. Evin arka tarafında çitlerin birinin altı kazılmış ordan içeri girdik bu kadar ayrıntıyı nasıl bildiğine hayret etmiştim açıkçası. Villanın arkasından içeri açılan büyük cam bir kapıdan direk üst kattaki çalışma odasına benzeyen bir odaya girdik. Demir direk masanın altında bulunan kasaya yöneldi. Şifreyi girip kasayı açtı. Bütün bunları nasıl bilebilir ki. Her şeyi eliyle koymuş gibi bulması kasanın şifresine kadar bilmesi çok garip
"Sen nasıl biliyorsun şifreyi"
"Tahmin ettim"
"tek seferde mi Mehmet amcayı tanımıyorsun bile neye göre tahmin ettin"
"Ettim işte uzatma ufaklık" kasanın içine baktı kolye dışında bir sürü para ve kağıt doluydu.
"Allah kahretmesin yok burda kesin yatak odasındadır"
"Eminmisin belkide pastanededir getirmemiştir"
"O kadar değerli bir kolyeyi orda saklamaz yatak odasında da küçük bir kasa var kesin ordadır"
"Çok fazla şey biliyorsun"
"Her şeyi çok kurcalama ufaklık zaten seni buraya niye getirdim ki ben"
"Sadece garip bu kadar şeyi bi kaç saatte öğrenmiş olman"
"Hadi gidelim" kapıdan çıkıp koridorun sonundaki odaya girdik oldukça büyük bir oda, oda dediğime bakmayın bizim ev kadar nerdeyse odanın içinde iki kapı var anladığım kadarıyla tuvalet ve banyo bir tarafta yatak hemen önünde duran koltuk öbür tarafata ise deri bir kanepe iki koltuk ve ortasında bir sehpa vardı. Mobilyaların ne kadar pahalı olduğunu kolayca anlaşılıyordu. Bu ev nasıl emekli bir öğretmene ait olur ki. Kapı ağzında etrafı incelemeye dalmıştım
"Hadi girsene içeri bi gören olacak"
"Ha tamam" içeri girdim Demir duvarda asılı tabloyu indirdi arkasındaki kasa vardı yine herşeyin yerini biliyor olması dikkattimi çekmiş olsada azar işitmemek için sustum. Şifreyi girip kasayı açtı.
"Ha siktir burda da yok" yüzünde beliren öfke taneleri gözlerinden okunuyordu kapı açıldı içeri giren Mehmet amcadan başkası değildi.
"Bunumu aradın oğlum" Demir şaşırmıştı.
"Baba"

MERHABALAR YENİ BÖLÜM BUGÜN GELDİ SİZİ BEKLETTİĞİM İÇİN KUSURA BAKMAYIN İNŞALLAH BEĞENİRSİNİZ.

VOTELEMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN SİZİ SEVİYORUM...

RUHUMUN GÖLGESİ #wattys2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin