Soğuktan titreyen bacaklarıma sesimde eşlik ediyordu. Kahkaha sesleri kulaklarımı tırmalarcasına kanatıyorken adamların alaycı sözleri beni sinirlendirmeyi başarmıştı. "Siz kimsiniz, bırakın beni" diye bağırırken adamlardan biri belindeki silahı gösterip sessiz olmamı işaret etti. İleride duran masaya doğru ilerleyip kağıt oynamaya devam ettiler. İzbe bir depoda bir sandalyeye bağlı başıma nelerin geleceğini bimeden etrafı inceliyorum. Camları kırık bu eski depoda kapılar bile yerinden sökülmüştü. Yerlerdeki bira ve şarap şişeleri daha önce yakılmış ateş külleri burdan epey bir misafirin geçtiğini işaret ediyordu. Karşımda duran adamı şöyle baştan aşağı inceleme fırsatı bulmuştum. Koyu kumral yana doğru taranmış saçlarının bi tutamı bağımsızlığını ilan etmiş gibi yüzüne düşmüştü. Belirgin yüz hatları, hafif uzun sakalları vardı. Kızları kıskandıracak uzun kirpikleri oldukça dikkatimi çekmişti. Gelen mırıldanma sesi Demir'den başkası değildi
"Durun yapmayın, durun "Demir uyandın mı? Beni duyuyor musun?" Bi cevap alamadım. Muhtemelen sayıklıyor olmalı. Ben bayılmadan önce Demir'i de dövdüklerini gördüm yüzü gözü kan içindeydi. Sol kaşı ve dudağı kanamış, aldığı darbelerin sertliğiyle bayılmıştı. Bu adamlarla ne ilişkisi var merak ediyorum.
Karşımızda oturan adamlarda bir hareketlenme başladı. Biri ötekine
"Hadi uyandır şunu patron gelmeden" diye bağırdı. Gecikmeden cevap gelmişti.
"Hemen abi" Bize doğru yürümeye başlayan adam kendinden emin hızlı adımlarla yürüyüp bizi geçti. Arkamızda duran varilin içinden bir kova su alıp Demir'in tam karşısına geçti.
"Uyanma vakti"
Bir kova su Demir'in yüzüyle bıluşurken adamın yüzünde ki iğreti gülüş beni sinir etmişti. Demir ani bir irkilmeyle uyandı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Hadi kendine gel patron gelicek" Demir adama bakıp olumlu anlamda kafasını salladı. Kim bu patron merak etmiştim doğrusu. Ben bunları düşünürken dışardan gelen araba sesiyle adamlar kapıya doğru ilerleyip dışarı çıktılar. Adamların dışarı çıkmasıyla Demir bana dönüp.
"Ufaklıkta burdaymış" bir depoda elleri bağlı silahlı adamların elindeyken nasıl olurda bu adam böyle rahat davranıyor anlamıyorum.
"Birincisi bana ufaklık deme, ikincisi beni burdan hemen çıkar" yüzündeki alaycı ifade beni sinirlendirmeye yetti.
"Hemen efendim V.I.P aracınız kapıda sizi bekliyor"
"Senin yüzünden burdayım, bi de kaşıma geçip dalga geçiyosun. Beni burdan çıkarmak zorundasın." Sesim fazlasıyla gür çıktı hatta bağıyorum. Ben bağırmayı bilen biri değildim hatta yaşadıklarım hep içime kapanık olmamı emretmişti.
"Kendim bile çıkamıyorum seni nasıl çıkarayım" içeriye doğru gelen sesler adamların geldiğini haber veriyordu. Demir bana dönerek
"Bak kızım patron gelicek burdan çıkmak istiyorsan ne derse evet de"
Cevap vermeme bile fırsat bulamadan kapıdan içeri girdiler. Patron hangisi diye merakla bakınırken Esmer ve uzun bolu olan adam heybetli duruşu ile dikkat çekiyordu. Üzerinde lacivert oldukça şık görünen takım elbisesi italyan paça pantolonunun altındaki şık ayakkabılar bir mafya değilde dergi kapağından fırlamış bir model gibiydi. İtiraf etmek gerekirse bu kadar genç ve yakışıklı bir adam görmeyi beklemiyordum. Adamlar bize doğru yaklaşıp tam önümüzde durdular. Patron üzerindeki ceketi çıkarıp Adamlardan birine verdi. Ağır ağır adımlarla etrafımızda gezerken bi yandan da kol düğmelerini çözüyordu.Bakışlarıyla önce beni baştan aşağı süzdü sonra Demir'e dönerek
"Benden kaçamayacağını bilmiyor musun? " ses tonunda ki öfke kendini hissettiriyor.
"Kaçtığımı nerden çıkardın" Demir'in kendinden emin tavrı etkileyiciydi.
"Demek kaçmadın, seni çağırdığımda gelmemeni nasıl açıklıyorsun"
"Ben senin itinmiyim gel dediğinde gelecem git dediğinde gidecem" Demin ki ukala tavırları nekadar iticiyse şimdi ki sert kendine güvenen tavrıysa da o kadar çekiciydi. Demir'in yüzüne inen sert yumrukla yere bi kaç damla kan sıçradı.
"Hiç akıllanmıyorsun. Senin yüzünden tablo polisin eline geçti toblayu çalıp nasıl polise kaptırırsın." "Tabloyu bırakıp kaçmsam ben de yakalacaktım" Demir sözünü bitirmeden duyduklarıma inanamadım.
"Ne sen hırsızmısın?" ağzımdan kaçan kelimeler bir anda bütün dikkatleri üzerime çekti. Bağlı olduğum sandalyeye iyice sindim. Kulağıma gelen kahkaha sesiyle başımı kaldırdım.
"Bu kadar gülecek ne var anlamadım." kendinden emin çıkan sesim patronun surat ifadesini değiştirmişti. Daha ciddi bi şekilde önüme geçip eliyle çenemi tutup ona bakmam için kafamı kaldırdı.
"Bak küçük hanım seni bu seferlik affediyorum ama bana cevap vermemeyi öğrenmelisin bu senin için iyi olmaz." Yüzüme yediğim tokatla sarsılan vücudum her zerresini korku tanelerini ulaştırmıştı.
"Bırak kızı senin onla bir işin yok, bırak gitsin"
"Evet haklısın galiba bir işim yoktu ama artık var" sözlerini bitiren patrona baktım bu da ne demek oluyor. Ne işi var benimle gözlerimden akan yaşları artık tutamıyorum. Demir'in yüksek çıkan sesiyle bir anda irkildim.
"Ne işinden bahsediyorsun adi adam"
"Yapma Demir yabancı olduğun işler değil öğretirsin küçük sevgiline"
"Saçmalıyorsun böyle bişey asla olmayak" Demir çok sinirlenmiş gözüküyor gözleri birer ateş topu gibiydi.
"Bana bak Demir şimdi yeni bir iş var yapman gereken sen ve sevgilin bunu halledeceksiniz bu son şansınız. Eğer başaramazsanız sizi köpeklere yem ederim"
"Yapamam ben"
"Yediğin tokat az geldi galiba. Yapacasın dediysem yapacaksın. Başka şansın yok"
"Patron o kız ne anlasın hırsızlıktan yapamaz ben hallederim ona gerek yok" Demir biraz daha ılımlı ses tonuyla patronu ikna etmeye çalışıyor ama nafile. Adam kafasına koymuş beni de katacak işin içine.
"Kızda geliyor dedim o kadar" patronun gür sesi bütün tartışmaya son vermişti.
"Ya yaparsanız ya da ölürsünüz. Semih size detayları vericek ona göre bir an öncre bitirin."
Patron kapıya ilerlerken Semih olduğunu düşündüğüm adam bize doğru geldi. Önce Demir'in ellerini çözdü.
"Kızıda çöz bu tarafa gelin de planı anlatayım" gösterdiği yöne doğru giderken Demir benim ellerimi çözüyordu. Ellerim çözüldükten sonra ayakları çözüp ayağa kalktım. Saatlerdir sandalye de bağlı olduğum için yürürken biraz zorlanıyordum. Demir'in arkasında yürüyüp adamların biraz önce kağıt oynadıkları masanın önünde durduk. Semih cebinden çıkardığı kağıdı masanın üstüne serdi haritaya benziyordu.
"Bu gireceğiniz villa. Eski alman başkonsolosunun evi bu yüzden çok iyi korunuyor çok dikkatli olmanız gerekiyor biz evi uzun süredir izliyoruz evde tam 18 koruma var" Semih anlattıkça benim endişelerim artıyordu. Nasıl başkasının evine girip hırsızlık yapabilirim. Kafamda o kadar çok soru var ki iyice çıkmaza girmiştim burdan kurtulmanın hiç bir yolunu bulamıyorum. Demir'le semih planlar yaparken ben onları dinlemiyorum bile bu sabah olanlar Demir'le kaşılaşmamız beni buralara sürükledi. Düşüncelerim beynimin içinde resmen çorba olmuştu. Demir bana dönüp
"Hadi ufaklık gidiyoruz" Demir'in söyledikleri kulaklarıma giriyor fakat benime ulaşmıyor gibiydi.
"Ufaklık beni duyuyormusun" sadece kafamı salladım. Demir masanın üstündeki harita ve araba anahtarlarını aldı. Semih belinden çıkardığı iki silahı bize doğru uzattı. Demir birincisini aldı. Semih öbürünün de benim almamı beklerken Demir onuda aldı.
"Hadi gidelim burdan" Demir'in komutuyla deponun çıkışına doğru yürümeye başladık. Semih'in arkamızdan seslenmesiyle duraksadık
"Ha söylemeyi unuttum bizim çoçuklardan ikisi sizi takip edecekler ona göre" Semih'in verdiği uyarıyı aldıktan sonra depodan çıktık. Dışarda duran siyah sedan arabaya binip konsolosun yaşadığı villaya doğru ilerlemeye başladık. Demir'in bakışlarını üzerimde hissetmiştim.
"Hayıdır ufaklık konuşmuyorsun hiç" dönüp Demir'in yüzüne baktım hergün rutin hayatımın bir adım dışına çıkmamışken bugün bir villaya soyguna gidiyorum. Babam bana hep uğursuz derdi. Haklıydı galiba uğursuzum benden başka kim evden çıkıp önce mafyanın rehinesi olup, gece de nasıl soyguna karışır ki sonuçta.
" Hey kızım iyimisin sen neden cevap vermiyosun"
"Bırak beni"
"Bırakamam ufaklık ölmek istemiyorum sanırım sende istemiyosun"
"Beni bulamazlar ne seninle ne onlarla alakam yok lütfen bırak beni" araba ani frenle dururken arabanın içinde sarsıldım.
"İn! Hadi insene."
"Gerçekten mi? "
"Evet gerçekten inebilirsin ama indikten sonra kendine dikkat et"
"Bu ne demek şimdi"
"Arkana dön bi bak ne demekmiş" arkamı döndüğümde tam arkamızda duran arabayı gördüm. İçinde ki adamlar silahları bize doğrultmuş bekliyorlardı.
"Neden bırakamdığımı anladın mı? Bende seninle gitmeye meraklı değilim. Ama mecburuz bunu kafana soksan iyi edersin. Patronun istediği kolyeyi alıp işi bitiricez. Sadece bu kadar sonra sen yoluna ben yoluma"
Yol boyunca ikimizde sustuk gireceğimiz villaya yaklaşırken
"Varmak üzereyiz peşimizdekiler olmasa seni burda bırakırdım ama gelmek zorundasın malesef" kabuletmiştim artık başka şansım yoktu. Sessizce Demir'in sözlerini bitirmesini bekledim.
"Sana anlatacağım pek bişey yok yanımdan ayrılma ve sessiz ol gerisini ben hallederim"
"Peki anladım" arabayı villanın az gerisinde park edip arabadan indik. Demir'in yönlendirmesiyle arkada olan garaj kapısına geldik karşımızda ki kapalı kapıyı görünce
"Burdan nasıl gircez bir planın varmı"
"Konsolosun kızı birazdan gelir o arabayla içeri girdikten sonra kapı aşağı inene kadar 27 saniyemiz var, 27 saniyede içeri girmeliyiz."
"Ya bizi fark ederse"
"Orası da benim ustalık alanım merak etme sen bana uyum sağlarsan tek parça çıkabiliriz burdan" duvar kenarında konsolosun kızını beklerken uzakta görünen araba ışıkları bizi harekete geçirmişti.Arabanın garaja girmesiyle hızlıca garaja yaklaştık. Kapı ağır ağır inmeye başladı
"Ne zaman gircez"
"Sabırlı ol biraz" kapı kapanırken Demir'den gelen sesle
"Şimdi" hızlı bir şekilde içeri girip arabanın arkasına saklandık. Kalbim ağzımda atıyor gibi hem çok heycanlıyım hem yakalanmaktan çok korkuyorum. Konsolosun kızı arabadan inip yukarı çıktı. Kız gittikten sonra biraz bekledik. Demir'in komutuyla evin içine doğru hızlı adımlarla ilerlerken korumalardan birinin bizi fark etmesi hiç iyi olmamıştı. Adam tam silahına davranacakken Demir daha hızlı davranıp adamı sol omzundan vurdu adam yere yığılıken ben donup kalmıştım
"Onu öldürdün"
"Korkma ölmez omzundan vurdum. Hadi gitmemiz lazım" kolumdan tutup beni çekmeye başladı. Merdivenlere giden uzun koridordan geçerken gelen ayak sesleriyle rastgele bir odaya saklandık. Şanslıydık ki oda da kimse yoktu.
"Yakalanıcaz" titreyen sesim beni bile rahatsız etmişti. Gözlerimden akan bir iki damla yaşla iyice korkularımı gün yüzüne çıkarmıştı.
"Kızım bırak ağlamayı" Kafamı kaldırdığımda Demir'in sert bakışlarına maruz kaldım.
" Hadi çıkıyoruz" Demir sesizce kapıyı açarken elimin tersiyle gözlerimden akan yaşları silip Demir'in peşinden devam ettim. Odadan çıkarken etrafa bakınıp koridorun sonundaki merdivenlere sonunda ulaştık. Hızlı ve sessiz olmak zorundaydık. Yukarı çıkarken etrafta kimsecikler yoktu. Sonunda çalışma odasına girmeyi başardık. Ben hızlı bir şekilde etrafı karıştırırken çıkardığım sesleri duymuyordum. Demir yanıma gelip kollarımdan tuttu.
"Kızım senin derdin ne bizi yakalatmaya mı çalışıyorsun" Demir'in yeşilleri içimde bişeyler kıpırdamıştı.
"Kolyeyi arıyorum"
"Sen kapıyı dinle bi ses duyarsan söyle" olumlu anlamda kafamı sallayıp kapıyı dinlemeye başladım. Demir plaketlerin üstünde bulunduğu dolap kapaklarını açtı. İçinde çelik bir kasa vardı. Demir cebinden çıkardığı bir aleti kasanın üstüne koydu anlayamadığım bişeyler yapmaya başladı.
"Hadi hızlı ol biraz"
"Sen kasa açmayı kolaymı sanıyorsun"
"Bana laf yetiştirmeyi bırakta işine bak biri gelicek yakalanacaz"
"Susarsan işime odaklanamıyorum" kısa bi süreden sonra kasa açılmıştı.
"Açıldı" Demir'in sesiyle ona yöneldim. Kasanın içinde bir sürü kağıt bi kaç tane kutu ve para vardı. Demir kutuları çıkarıp açmaya başladı. Açtığı üçüncü kutuda sonunda kolyeyi bulmuştuk. Işıl ışıl parlayan pırlanta kolye elimizdeydi artık.
"Hadi bi an önce çıkalım burdan" önden Demir arkadan ben çıktım. Geldiğimiz yoldan geri dönecektik. Ortalıklarda hiç kimsecikler yoktu buda işimizi kolaylaştırıyordu. Garaja kadar indik. Yakalanmadan işi bitirip bütün bu saçmalıktan kurtulacaktık. Demir garaj kapısını açan düğmeye bastı kapı açılırken
"Ufaklık bitti bundan sonra istediğin yere gidebilirsin?" Demir'e bakıp gülümsedim.
"İlk defa güldüğünü görüyorum" gerçekten şaşırmış gibi bana bakıyordu. Demir bana uzun uzun bakarken yüzümdeki gülücük yerini sevmişcesine gitmek istemiyordu. İlk kez bu kadar içten gülümsemiştim sanırım.
Kapı tamamen açıldınğında gördüklerim adeta gülüşümü toprağa gömmüştü. Karşımızdakiler başkonsolos ve adamlarıydı..
"Bize selam vermeden mi gidiyorsunuz.."
![](https://img.wattpad.com/cover/152657216-288-k815599.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHUMUN GÖLGESİ #wattys2020
Fiksi RemajaBen Alya Deniz. Hayatım boyunca tek bir hata yaptım. Ve bu hata bütün kaderimi değiştirdi.