"B-bu.."
Hoseok çıktığı tepeden önünde uzanan yeşil vadiye bakıyordu.Rüzgar saçlarını okşuyordu yavaşça.Büyülenmiş gözleri hayatında ilk defa gördüğü şeylere takılı kalıyor,bedeni sanki hiç alışmadığı bir atmosferdeymiş gibi garip hissetiriyordu.
Hayatında ilkleri yaşıyordu üç gündür.İlk defa kraliyet duvarları içinden çıkmıştı.Yaşadığı yerin surları arkasındaki dünyayı her zaman merak etmişti.Olabildiğince yeşil,yer yer ormanlar gözüküyordu uzakta.Rüzgar bile bir başka esiyordu.Surlardan devam eden bazı yollar vardı.Muhtemelen ticaret için yapılmıştı.
Zaman kaybetmeden yürümeye başladı.Bu sefer bir ot getirmesi gerekiyordu.Kayalıkların arasında,sadece üç defa büyüyen bir ot.
Aslında dün yaşadıklarından sonra inanası gelmiyordu.Eve geri döndüğünde ölmek adına uzunca düşünmüştü.Sonra aklına Yoongi gelmişti.Onu birkez daha gülerken görmezse,ölmek bile rahata kavuşturacak gibi değildi.
Dünden kalan ayaklanmanın etkisi vardı taş sokaklarda.Yer yer kurumuş kan lekeleri,yıkılıp dökülmüş tezgahlara ait meyveler,kumaşlar,hatta broşlar bile vardı.Hepsinden kurtulup,bu güzel manzaraya kavuştuğu için seviniyordu Hoseok.Sevinmekte erkenciydi.
Dışarısının surlarla kaplı ve askerlerle dolu biryerden daha tehlikeli olabileceği aklına gelmemişti.Farklı krallıkların farklı renkteki kalpleri vardı.Binlerce renkten,Hoseoka sadece sarı olanlar öğretilmişti.Komşu krallığın,kırmızı kalpliler gibi olan sarı kalplileri.Onun dışında hiçbirşeyden haberi yoktu gencin.Özellikle siyah kalplilerden.
Güneş batana kadar yürüdü.Birkaç hayvan çıkmıştı karşısına.Öldürmek yerine kaçmayı başarmıştı.Kıyafetleri birazcık yırtılmış ve kirlenmişti.Üç günde oldukça zayıflamıştı genç adam.
En sonunda kayalıkların yanına geldiğinde herşeyin bittiğini sanıyordu.Kafasını üst üste dizilmiş kayalara kaldırdığında,dağ gibi olduklarını farketti.O ot her neyse en yukarıda büyüyordu ve Hoseokun oraya tırmanması lazımdı.
"Siktir.."
Tırmanırken kolaylık sağlaması adına tüfeğini ve diğer ağırlık yapan herşeyi orada bırakıp bir kenara tutundu.Daha ilk adımında keskin bir kaya dizini kesmişti.Bir küfür daha savurarak üstündekinden bir parça daha yırttı ve kanayan dizine sardı.
Lanet olası büyücü ona söylediği şeyleri detaylıca anlatmıyordu.Bu yüzden Hoseok da hazırlıksız olarak yakalanıyordu her şeye.
Biraz daha tırmandıktan sonra soluklanmak adına bir kayanın üstüne oturdu.Bütün yürüdüğü yollar önüne serilirken gülümsedi.Ancak gülümsemesini söndürecek pek çok şey vardı o an.
Aniden başlayan yağmur,ya da arkasına dayanan tüfek namlusu gibi.
Çaresizce ellerini kaldırdı Hoseok.Gözlerini kapattı dolan gözlerini saklamak adına.Neden herşey onun başına gelmek zorundaydı?Neden hep acı çeken Hoseok oluyordu?
Birkaç saniyede binlerce düşünce geçti aklından.Burda bittiğini sanıyordu.Bir daha Yoongini güzel yüzünü göremeden,dudaklarına kapanamadan öleceği için ağlıyordu.O kadar zorlamıştı,böyle bitmesini istemiyordu.
Sırtındaki namlu biraz daha bastırılınca ayaklarını saldığı yüksekliğe biraz daha yaklaştı.Korkuyla kaldırdığı ellerinin yumruk yaptı.
"Sen kimsin?"
"Min Krallığından,kırmızı kalplilerden Jung Hoseok.Lütfen bana zarar vermeyin."
Birkaç kişinin aralarında konuştuklarını duydu.Artık gözyaşları yanaklarını ıslatıyordu.Onlar öldürmese,sivri kayalıklara kendisi atlayacaktı.
"Burda ne işin var?"
"B-bir görev için.Prens Yoongi'yi uyandırmalıyım."
"Ne alacaksın?"
"Tanrıya yemin ederim ki hiçbirşeyle ilgim yok.Sadece yukarıdaki otları alacağım."
Hoseokun korkudan titreyen sesi adamları hiçbir şekilde yumuşatmazken ayağa kalkmasını istediler.Siyah irisleri korkudan kocamanken karşısındakileri süzdü.
Sadece gözlerini açıkta bırakan siyah üniformaları,göğüslerinde panter şeklinde siyah broşları vardı.Damarlarından akan kan siyah olduğundan,gözlerindeki damarlar onları oldukça korkunç gösteriyordu.
"Seni öldüreceğiz."
"Ne!?"
Hoseok korkuyla bir adım daha geriye yakındı.Kayalara düşerek mi,yoksa bir kurşunla vurularak daha az acı çekerdi düşünmeye başlamıştı.Gözlerini kapattığında Yoonginin gülümsemesi geldi önüne.Elleri havada,gözleri kapalı bir şekilde orda dikilirken o da gülümsedi.Uyanıkken rüya görüyor gibiydi.
"Korkma Hoseok.Bu sefer ben seni koruyacağım."
Yoonginin güzel silüeti gözünün önünden kaybolurken gözlerini açma cesaretini kendinde bulamadı genç adam.Bir gözyaşı daha yanağından boynuna doğru bir yol çizdi.
"Özür dilerim Yoongi.."
O sırada ondan kilometrelerce uzakta,şatodaki odasında huzurla uyuyan Yoonginin elleri arasına hapsettiği kalbi parladı.Dudaklarında günler sonra bir gülümseme belirdi.
Hoseok yüksek bir ses, sonra acı dolu bir çığlık duydu.Önce vurulduğunu sandı.Ama hala nefes alıyordu.Hiçbiyeri acımıyordu.Önce bir gözünü yavaşca araladı.Kendine dehşetle bakan gözleri gördüğünde ise ikisini de açtı.
Tam yanında bir kaya vardı.Eğilip aşağı doğru baktığında ise yüzünü ekşitip geri çekildi.
Bir kaya onu vuracak olan adama yuvarlanmış,onun sert kayalıklara çakılmasına sebep olmuştu.Adamlardan biri atını geriye doğru çekerken diğerlerine seslendi.
"Bırakın!Bir büyücü olmalı!"
Hepsi kayalıkların arkasından kaybolurken Hoseok arkalarından yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bağırdı.
"Kaçın tabi!Korkaklar!"
Daha sonra yaşlı gözlerini gökyüzüne çevirdi.Huzurla kapandı bu sefer göz kapakları.Yağmur onu sırılsıklam etmişti.Gözkapaklarına,dudaklarına düşen damlalar Hoseokun yorgunluğuna bir masaj gibi gelirken fısıldadı.
"Teşekkür ederim Yoongi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The City of Hearts ° sope
Short StoryKabinin renginin,sınıfını belirlediği bir krallıkta,Hoseok ve Yoongi imkansızca aşık olmuşlardı.