Saat kaçta uyandım bilmiyorum ama saatlerdir duvarımı izliyorum. Dün kafamızdaki soru işaretlerini atalım dedik fikir danıştık bana yapmadıkları kalmadı. Ooo çekmeler, sırtıma vurmalar falan. Kim bekliyor seni diye sordular tabi. Fakat Nihal'in duygularından emin değilim. Üstelik bunu arkadaşlarıma söylemek Nihal'e saygısızlık olur.
Karnımın daha fazla guruldamasına dayanamayacaktım. Çok güzel kokular gelmişti mutfaktan ama ben uyuyormuş gibi yapıp kalkmamıştım. Beynimi yemek daha cazip gelmişti. Yataktan kalkıp nasıl göründüğümü umursamadan mutfağa doğru ilerledim. Anneannem beni es geçmeden kahvaltı hazırlayıp bırakmıştır. Tahmin ettiğim gibi bir kaç şey vardı masanın üzerinde. Oturup atıştırmaya başladım.
"Oğlum seslensene ben kalktım diye. Ben sana çay koyayım." Anneannemin heyecanlı sesini duyunca başımı kaldırdım.
"Gerek yok ben yiyorum bir şeyler." Bir elini saçlarımda dolaştırırken diğer eliyle yanağımı okşuyordu. Az önce yemek yediğimi söylemiştim ama artık mümkün değildi.
"Ah kara çocuğum benim. 1 haftadır göremedim seni. Yoruldun mu çok?" Başımı sağa sola salladım. Yorulmak ne kelime, sıcaktan tarlada ölecektim.
"Baban bana dedi ki, git Zafere söyle köye gideceğiz az sonra. Ama akşam dönecekmişsiniz." itiraz edeceğimi biliyordu ki susturdu. "Toplamak yada ayıklamak yok. Sadece alıp geleceksiniz."
Ağız tadı ile kahvaltı bile edememiştim sağ olsunlar. Murat ne güne duruyordu merak ediyorum. Çalış Zafer çalış.
"Tamam." diyerek masadan kalktım. Odama girip dün çıkarıp kenara attığım pantolonu giydim. Hava sıcak olduğu için sıfır kollu tişört giyip telefonumu pantolonun cebine koydum. Babam dört gözle beni bekliyor olmalıydı. Evden çıkıp araba ile ilgilenen babamın yanında durdum.
"Gelmezsin diye düşünüyordum."
"Geldim." diye kısaca yanıtladım. Gelmeme gibi bir şansım yoktu zaten. Başı ile arabayı işaret edince sürücü koltuğuna yerleşip canım köyüme doğru sürmeye başladım.
Nasıl özlediysem yarım saat içinde gelmiştik. O kadar çok kasa vardı ki kamyonete bindiğimiz için şükrettim. Otuzdan fazla kasa vardı. Yarısından fazlası çürük görünüyordu. Bunları yakılması yada gübre yapılması için fabrikalara gönderiyorduk. Kasaları yerleştirdikten sonra düşmemeleri için sıkıca bağladık. Köyde bu kadar az bir zaman kalacağımı inanın düşünmezdim. Günübirlik geldiğimiz de nadirdi. Arabaya binip şehir istikametine doğru sürmeye başladım. Neyseki ağaçlardaki son vişneler toplanmıştı ve sezon bitmişti. Uzun zaman gelmezdik artık buraya.
Sabah tavan ile koyu sohbet içerisindeyken köyde kalmayı da düşünmüştüm. Gizem mahallede kalacaktı. Büyük ihtimal evleneceklerdi. Hem ondan hem daha anlam veremediğim içimdeki Nihal duygusundan kurtulmanın tek yolu buydu. Yada mahallede kalıp Gizemin düğününde halay çekecektim.
Mahalleye giriş yaptık. Murat, Gizem, bizimkiler ve mahalledeki bir kaç genç kız bizim kapının önünde oturuyordu. Başka yer yoktu sanki. Ben arabadan inince arkadaşlar arasında coşkulu bir karşılama yaşandı. Tabi hâlâ dünün etkisindeydiler.
"Bu yere bakan yürek yakan Zaferi bekleyen bir kız varmış." diye duymayanlara da duyurmuş oldu İsmail. O anda orada olduğunu yeni fark ettiğim Nihal bir anda ayağa kalktı. Has**
Bu gerçekten çok kötü olmuştu. Onu anlattığımı düşünmüştü. Bu hareketi de zaten bana karşı bir şey hissettiğini kanıtlamış oldu.
"Sonra görüşürüz kızlar." diyerek koşar adımlarla uzaklaştı. Arkasından gitmeli miydim? O zaman daha çok dikkat çekerdi. Onlar tekrar eski muhabbetlerine dönerken, fark edilmeden elimdeki çürük vişne kasası ile Nihal'in gittiği yöne doğru ilerlemeye başladım. Tam evlerine girmek üzereydi ki seslenip durmasını sağladım.
"Efendim Zafer?" sesi çok üzgün çıkmıştı. Ne yaptım ki ben ya?
"Az önce gerçekten yanlış anladın. Ben kimseye bir şey söylemedim. Onlar kendi kafalarında-" sözümü kesti omuz silkerek.
"Neyi söyleyeceksin ki? Ortada bir şey mi var?" Ben bir şey diyemeden kapıyı açıp içeri girdi. Kızın karşısına iğrenç kokulu bir kasa ile çıkmıştım. Kaçtı desem yeridir. Evimize doğru ilerledim. Babam telefonla kasaları almaya ne zaman geleceklerini soruyordu. Elimdekini kamyonete koyup yanlarına oturdum.
"Siz çok yakıştınız ya!!" diye Gizemle Muratı övmeye başladılar. Bu saatten sonra yapabileceğim bir şey yoktu sanırım. Mutlu olmasalar neyse, gider söylerdim. Ama mutlular. Bunca sene bekleyişimi, sevgimi gömmeyi tercih ederim kardeşim için.
İsmail elindeki telefonu kimsenin göremeyeceği şekilde sadece bana doğru uzattı. Ekranda not bölümündeki yazıyı okudum.
'Nihal ile aranızda ne var?' Kaşlarımı çattım. Giderken beni fark ettiğini düşünmemiştim. Telefonu kendine çekip tekrar bir şeyler yazdı.
'Sen yokken adın geçince kızarıyor da ondan sordum. Ayarlayabilirim istersen :)'
Pişkin pişkin gülerken kafasına vurdum sinirle. Gizeme söylemeyeceğiz dedikte başkasıyla olacağız demedik. Nihali de üzmeye gerek yok. İsmailin bir şeyler sezmesi kötü oldu. Ondan bir şey saklanmazdı gerçi. O bir şey biliyorsa bütün mahale duyardı.
Konu kızların hakimiyetiyle dizilere geçmişti. Gizeme baktım göz ucuyla. Hararetli şekilde bir şeyler anlatıyordu. Benim ilgimi çeken kelimeleri değildi şu an. Dudak hareketleri, bazen şaşırması, bazen kızların söylediği şeye baya gülmesi, yüzünü buruşturması, rahatsız oldukça sarı saçlarını omzunun arkasına atması... Bunlardı beni mutlu eden, ne olursa olsun onu izleyebilmekti.
Sonra beni buldu gözleri. Böyle tam gözlerimin içine bakarken hatırlasın istedim. Bir anda aklına gelsin. O yüzden çekmedim gözlerimi. Ama anlamlı da bakmadım zorlamamak için. Yüzündeki gülümseme yavaşça soldu ve gözlerini kaçırdı. Bir şeyler hatırlatmış olmayı diledim o an. En ufak anımızı bile hatırlasın istedim sadece. Önüme dönüp gözlerimi kapattım.
Sadece keşke diyebiliyorum bu durumdayken. Onu ilk gördüğümde, onlar sarılırken, her şeye rağmen gidip söyleseydim. Bu kadar erken evlenme kararı alınmadan engel olabilirdim. Ama işte sadece keşke diyebiliyorum. Ne Murata kızabiliyorum ne de Gizeme.
Bölüm kısa oldu biliyorum ama yayınlamak istedim. Diğer bölüm uzun olacak ve 2 gün içinde gelecek ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kasa Çürük Vişne
ChickLit"Sen buralara ait değilsin, git." dedim bir kez daha. Ben onun istediği zaman dönebileceği adam olmak istemiyordum. İşaret parmağını kalbimin olduğu tarafa koydu. "Buraya da mı?" diye sordu gözünden bir damla yaş akarken. Orası zaten hep onundu. Baş...