[Ji Eun'ın fazlaca gecikmiş günlüğü]
<01/10/2017>Herkesin belli bir dönem boyunca belli bir neden gösteremeden yaptığı ve yapmaya devam ettiği şeyler vardır elbet. Kendi özgür irademizle mi ya da diğer insanların dolduruşuyla mı hareket ediyorduk kesin değildi ama bir şeyden emindim ki yapmak istediğimizden değil, yapabiliyor oluşumuzdan etkilenip çıkıyorduk bu yola.
Mesela: herkes şarkı söylemeyi severdi ve şarkıcı olmak isterdi lakin asıl bunu amaçlayanlar kendinde bunu hayal etme cesaretini bulanlardı. Müzik yapmak istedikleri için değil, müzik yapabiliyor oldukları içindi bütün çabaları.
Ben de benzer bir durumdaydım. Müzik yapma kaygısıyla yanıp tutuştuğum yoktu ya da başka yeteneklerimle kendimi bir şeylere kaptırmamıştım. Kendi kendimi kafeslediğim bu kısır döngü kesinlikle yanımda oturup masanın altından durmadan bacaklarıma dokunmaya çalışan sevgilimdi.
"Eunkwang!" Elini ittirip uyarır bir sesle fısıldadım. Yüzüne şapşal bir gülücük yayılınca ciddi anlamda önümdeki mineralli su dolu bardağı kafasına geçirip gitmek istemiştim.
Tabii bu sadece bir hayaldi.
Asıl hayatımda ise Eunkwang'ın yalakalığını yaptığı sunbaesi ile saatler süren bir yemekteydim.
Eunkwang yakında staja başlayacaktı ve karşımdaki iri yarı adam Kore'nin en bilinen porselen markasının sahibi tanıyordu. Torpil aracılığı ile kendisine iyi bir CV hazırlamaya çalışıyordu. Bu yüzden ona iyi bir izlenim vermek isteyen çirkin sevgilim benim masumane güzelliğimi -bilmiyorum, kendisi böyle söylemişti- kullanarak onu etkilemeyi planlıyordu.
Her şeyin iyi geçeceğini söyleyerek beni ikna eden sevgilime güvenmiş ve kendimi basit bir makarna tabağına bile annemin gönderdiği aylık paranın yarısını bayacağım bir yerde bulmuştum.
Ha, bir de Eunkwang'ın durmak bilmeyen elleri vardı tabii ki.
"Sunbae~" İlişkimiz boyunca bana karşı kullanmadığı bir ses tonuyla kocaman bir hindi buduna gömen adama miyavladı. "İşi ayarlayabilirsin değil mi? Biliyorsun, stajımı öyle bir yerde yapmadığım sürece iyi bir pozisyona gelemem." Şimdi de bir anda uyuz hastalığına yakalanmışım gibi rahatsız olmama neden olacak şekilde mızıldanmıştı. Hatta göz numaram büyümediyse bir ara omuzlarını sallayarak aegyo yaptığına şahit olmuştum.
"Biliyorum, baban yatalak hastaydı ve annen de engelli maaşı ile geçiniyordu değil mi?" Yediği koca et parçasını tabağa koyduktan sonra elinin tersiyle ağzının kenarında kalan barbekü sosunu sildi. "Ben de senin gibi birini işe almazdım doğrusu." Her bir kelimesinde Eunkwang'ın suratının gerilişine ve gözlerinin kanla kaynadığını gördüm. Boynundaki damar kaparmış, alnına doğru yükseliyordu. Şu an bu sinirle kalkıp kavga etmeye başlasa şaşırmazdım ama bunu yapmadı. Bunun yerine başını yere eğdi, gözlerini kapadı ve ellerini yumruk yaptı. Derin nefesler alıp verirken gözlerini açıp az önceki gibi tekrar tatlı bir gülümseme saçtı.
"Haklısın Sunbae, bu yüzden yardımına ihtiyacım var. Halledeceksin değil mi?" Sesindeki yumuşak tını bir an beni bile şaşırtmıştı. Bir anda nasıl bu kadar değişebilmişti?
Şişman adam başını yukarı aşağı sallayıp ağzının kenarlarını masa örtüsüne sildi ve ayaklandı. "Burayı sen hallet." Ardından restorandan ayrılınca yüklü bir miktar hesapla orada kalakalmıştık.
"Eunkwang, ben mi yanlış anladım yoksa o az önce bütün hesabı bize mi kitledi?" Ben boş bir ifadeyle Eunkwang'a bakarken o arka cebinden çıkardığı cüzdanı karıştırıyordu.
"Ji Eun-ah, annen bugün sana para göndermişti değil mi?" Başımı salladığımda ensesini kaşıyıp utangaç bir şekilde gülümsedi. "Bugünlük hesabı sen ödesen? Bursum haftaya yatacak. O zaman söz veriyorum ödeyeceğim." Ağzımı reddetmek için araladım.
"Evin kirasını verme-" ellerimi avuçları arasına alıp yalvarır gibi baktı.
"Lütfen, Ji Eun-ah... Söz veriyorum haftaya para elime geçer geçmez sana vereceğim." Gözleri hafiften dolarken alt dudağımı ısırıp sandalyenin köşesinde asılı duran kırmızı deri çantamla bakıştım. Yapmalı mıydım?
O gün oradan bütün ay idare etmem gereken parayı sadece su içerek katkıda bulunduğum hesaba yatırarak ayrılmıştım.
Böylece bütün maddiyatım elimden ışık hızında çıkmıştı.
Ve ben o parayı bir daha asla geri alamamıştım.
Güvenmemem gereken birine karşı olan saçma inancımdı beni o gün bitiren.
Herkesin belli bir dönem boyunca neden gösteremeden yaptığı ve yapmaya devam ettiği şeyler vardır elbet. Kendi özgür irademizle mi ya da diğer insanların dolduruşuyla mı hareket ediyorduk kesin değildi ama bir şeyden emindim ki yapmak istediğimizden değil, yapabiliyor oluşumuzdan etkilenip çıkıyorduk bu yola.
Ona güvenmek istediğimden değildi bütün bunlar. Ona güvenebiliyor olmamdı beni cezbeden.
Ve işte bu, benim ikinci günahımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOONA! [JK+IU]
أدب الهواةNoona! Nereye gidiyorsun?" Nefes nefese konuştu. Kumral saçları rüzgarın etkisiyle hafiften arkaya uçuşmuştu ve saç diplerinden kaşlarına doğru inen ter damlaları bana yetişmek için koştuğunu belirtircesine parlıyordu. "Kaç kere daha söylemem gerek...