Dördüncü Günah

72 11 4
                                    

[Ji Eun'ın fazlaca gecikmiş günlüğü]
      <7/10/2017>
      

Ailesine düşkün birisi değildim. Tek çocuk olduğumdandır galiba; kendi işimi kendim görmeye alışıktım ki ailemden fazla destek almazdım. En başında bencildim. Düşüncelerim de dahil hiçbir şeyimi paylaşmayı sevmezdim. Bu özelliğim beni kendi ailemden bile çekinir hale getirmişti. Onları sevip sevmediğimi sorsanız evet derdim ama bu duygu öylesine yoğun bir etki yaratmıyordu kalbimde. Beni yetiştiren insanlardan ötesi olamıyorlardı benim için. Belki de bu yüzden şu an etrafıma dolanmış kollara karşı tepkisiz bir şekilde duruyordum. Geri çekilmek istediğim yoktu ama sarılmak da istemiyordum. Sadece bitmesini bekliyordum. İstemediğim bir samimiyeti göstermek zorunda olmadığım tensel temastan uzak, normal pozisyonlarımıza dönmek istiyordum. 

"Hangi rüzgar attı seni?" merakla sordu annem kollarını üzerimden çekerken. Büyük bir rahatlamayla nefesimi dışa verirken sadece dudaklarımın kenarının kasılmasına neden olduğum sahte bir gülücük sergiledim. 

"Uzun süredir seni ziyaret etmemi söylediğin mesajlar atıyorsun. Hangi rüzgar atmış olabilir?" İğneli konuşmama alışık olduğundan söylediğime gülüp geçti. Bileğimden çekiştirerek beni eski tek katlı eve yönlendirdi. Bir aralar her köşesinde çocukluğumu yaşadığım ev şimdileri gözüme oldukça yıkık dökük geliyordu. 

İçeri geçtim, anılarımın aksine oldukça değişmiş olan mobilyaları incelemekten ziyade bir aralar her köşede asılı duran aile fotoğraflarımızın kirli duvardan kaldırılması nedeniyle duvarın terk edilmişliğini simgeleyen beyaz,  dikdörtgen lekelere baktım ister istemez. Annemin öfkesinin eseriydi her biri. Onlara bakmak içini kemiriyor olmalıydı; haliyle dayanamamıştı.

Koltuğa oturmak zorunda bırakılırken gözlerimi anneminkilere odakladım. Pek bir fikrim yoktu ne diyeceğime ya da yapacağıma dair. Bir şey düşündüğüm de söylenemezdi zaten. Boş boş etrafı izliyordum. Beynimde beyaz ve asla karıncalanmayan bir ekran vardı bir nevi.

"Babanla konuştun mu?"

"Hayır." Sakince cevapladım.

"O zaman haberin de yoktur." Bakışları gözlerimden ellerine kaydı. Baş parmağının tırnağı ile oynarken diğer parmaklarının derisini kanatacak gibi çekiştiriyordu.

"Neyden?" Normalde duygusuz çıkan sesime bu sefer bir tutam merak serpilmişti.

"Galiba benden bahsediyor." Tanıdık gelen ve bir o kadar da anlamlamdıramadığım bir ses kulaklarımı doldurunca kafamı çevirip elindeki valizi yere bırakan çocuğa baktım. Sonrasında tekrar anneme dönerken annemin alt dudağını ısırıp içinde patlamak üzere olan duyguları dizginlemek isteyen ifadeyisle karşılaştım.

"Bunu söylemenin kısa bir yolu yok, kızım. Ji Eun, babanın başka bir kadından olan çocuğu Jungkook ile tanış. Bundan sonra seninle kalacak."

Dördüncü günahım ne miydi? Dördüncü günahım şu an yaptığım bir eylemden ibaret değildi. Berbat bir hayatım vardı ve sürekli başıma yeni şeyler biniyordu. Dünyadaki en büyük günahkar ben olmalıydım ki bunları yaşıyordum. Günahın ta kendisiydim. Dünyaya gelmem: dördüncü günahımdı.

NOONA! [JK+IU]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin