Paris, 2016 Ağustos

45 6 0
                                    

Paris gecelerinin tipik özelliği idi bu hoyratça yapan yağmur. Tıpkı insanın karşısına ne zaman ve ne şekilde çıkabileceği konusunda kadere bağlı iplerin ucundaki aşklar gibi. Şair, o nehrin en kırık bankında yorgun ve rahatlamış tavırla otururken düşünce radarından hızla bu yağmuru düşündü. Yağmuru seviyordu,yağmurda oturmayı, yağmurla oynamayı, pervasızca ıslanıp gökyüzüne haykırır gibi bir serzenişle yüzünü dönüp şükretmeyi de biliyordu. Aniden bir içgüdüyle ayağa kalktı ve içki ile tarih kokulu Paris sokaklarından kiralamış olduğu  evine doğru ilerlemeye başladı. Yanından geçen iki bisikletlinin gece yarısı çıkardığı gürültü şairi kısmen de olsa korkutmuş idi. Entelektüel bir zaman ve cenderesinde hayatın akan sabır değirmenleri... Yarın İstanbul'a dönüş yapması ve kitabı için ilhamı bulduğu bu şehirden ayrılması gerekiyordu. Hüznün sevince tahvili gibiydi bu tür yolculuklar. Dönmenin sevincine, ayrılmanın kederi... Evine  vardığında bavullarını hazırlamakta hiç acele etmedi, nasıl olsa uçağı gündüz saatlerinde idi. Kendisine evinin yakınındaki Faslı pizzacıdan fesleğen süslü karışık bir pizza söylediği zaman,çayın suyunu çoktan koymuştu bile. O sıra yandan yine bilindik kavga sesleri gelmeye başladı, Fransız karı- koca her zaman olduğu gibi birbirlerine bağırıyordu. Kadının sesi, adamınkini öylesine bastırıyordu ki bütün apartman olayı, garip adamın karısına yeterince  değer vermediği serzenişi gibi klasik kadın kaprisleriyle olduğunun farkında idiler. Şair, " Ah kadınlar sizi anlamak ne kadar da zor " diye geçirdi hafif bir tebessüm ile. Kendine ayırdığı vakti, şiirle doldurmayı seviyordu. İçinde zevk alarak bulunduğu Paris'e bunun için geliyordu ve şehrin içine bezenmiş parkların ortasında yeşile uzanarak karaladığı şiirlerini, seri halinde yayımlamayı düşünmüştü. "Fesleğen"adını verdiği ilk kitabı edebiyat eleştirmenleri tarafından büyük bir övgü ile karşılanmış, yazdığı şiirleri ve kitabının önsözünde şiir ile ilgili düşünceleri bu genç adama önü alınamaz bir şöhret getirmişti. Nitekim ilk kitabı, ismi yeni duyulmasına rağmen,  rağbet gösterilen bir eser olmuş idi. Ülke çapında traji yüksek gazetelerde verdiği röportajların yanısıra kültür-sanat proğramlarında fikirlerini           büyük bir hevesle herkese anlatıyordu.  Hatta o televizyon programının birinde sunucu "İlk şiirinizi ne zaman yazmaya başladınız" sorusunu yöneltince ağzından "aşık olunca" diyerek cevap vermişti. Aklından neler neler geçiyordu maziye dair, geleceğe inat. O sıra yağmur kesilmiş, kilitli parke dolu Paris sokaklarının mazgallarında metroya yakın bir yere doğru ilerlemeye başlamıştı ki, kapı aniden çaldı ve şair, kapıya yöneldi. Gelen pizzacı idi. "Bonjour Monsieur" ( Merhaba Bayım) Arap aksanlı Fransızcasıyla pizzayı şaire gülerek ve bahşiş umutlu bakışlarıyla uzatmıştı. Şair bu aşina simayı görünce ufak da olsa bahşiş vermeyi ihmal etmemişti. Paris'te şimdilik bu son gecenin yemeğini de pizza ile yapmıştı. Çayını alıp bavullarını toplamıştı ve yorgunluğunu daha da hissetmişti. Yatağına uzanınca eşini  düşünmüştü, içinde ona karşı oluşan  paradoks hala bitmiyor gibiydi. Emin olamadığı bir sevginin davranışlarla örülü duvarlarını hem kafasında hem de kalbinde anlandırmaya çalışıyordu ve bu konuda bir yoksunluk açıkça kendini gösteriyordu. Ve yağmur, tekrar panjurlu pencereye vurmaya başlamıştı, Paris ağlıyordu şairini gönderdiği için...

Bir Şairin ÖlümüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin