𝕧.

697 49 129
                                    

Adriana Sanchez;

Başımdaki keskin ağrıya karşın gözlerimi araladığımda nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum fakat yatağa sinmiş erkek kokusu düşüncelerimi kontrol edebilme yetimi uyuşturmuş gibiydi.

Yavaşça doğrulduğum sırada bileğimdeki sızıyla inledim. O esnada henüz farkettiğim su sesi kesildi ve kapı açılma sesiyle başımı banyo olduğunu tahmin ettiğim yere çevirdim.

Çevirmez olaydım..

"Sonunda uyandın. Ağrın var mı?"

Bu sorunun sahibi taptığım..
Bir dakika bir dakika.
Nasıl düştüysem artık hala uyanamadım mı?

Gözlerimi birkaç kez kırptım fakat gördüğüm manzara hala aynıydı.

Belinde havlusuyla Yüce Sergio Ramos García Hazretleri.

"Ölmediğime emin miyiz?"

"Esprinin vasatlığını yeni uyanmış olmana bağlıyorum. Bu arada, adın ne?"

Sergio Ramos karşımda durmuş, üstüne bir de espri yaptığımı düşünüp bunu vasat bulmuştu.

"A-Adriana. B-bir şey sorabilir miyim?"

Kafasıyla onayladığında devam ettim.

"Siz, ben, dün gece. Ben o kadar kötü mü düştüm ya... Komada filan mıyım?"

Ağırlığını sol koluna vererek yatağa oturdu ve dağılan saçlarımdan yüzümü kapatan tutamı kulağımın arkasına tıkıştırdı.

"Öncelikle sakin ol. Ölmedin, komada değilsin ya da başka tıbbi bir sıkıntı yaşamıyorsun ve daha önemlisi inanması zor ama ben gerçeğim."

Sonlara doğru yüzüne yayılan sırıtış karşısında kendimi dizginlemeyi zor da olsa başarıp konuştum.

"Burada ne işim var ve niye gece beraber uyuduğumuza dair düşünceler içerisindeyim?"

Ciddileşen suratıyla yaşananları başından anlatmaya başladığında bir manzara izler gibi onu izlemekten kendimi alıkoyamadım.

"Dün sahnede performansınızı gerçekleştirirken beni tanıdın ve donup kalınca figürleri karıştırıp önce eteğini yırttın sonra bileğini burktun ve bayıldın. Her zamanki gibi yine mükemmellik abidesi olarak düşmeden seni tuttum ve kulise kadar taşıdım. Gösteri yarıda kesilip herkes başına toplanınca çıktım. So-"

Sözünü kesip yapboz parçalarını kafamda oturtmaya çalıştım.

"Sonra ben uyandım ve ekibin tüm emeklerini çöp ettiğim düşüncesiyle utançla onlardan kaçıyordum ki bileğimin burkulduğu gerçeğiyle yere kapaklandım. Sonra biri beni kucağına aldı, kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırdığımda s-seni görüp tekrar bayıldım. Peki sonra?"

"İkince kez düşüp bayılınca endişelendim ve seni hastaneye götürdüm. Uyutuldun ve bileğin için ilaç yazdı doktor. Adını dahi bilmediğim için seni evine götüremedim fakat yalnız bırakmak istemediğim için de kaldığım otele geldik. Ayrıca evet, dün gece beraber uyuduk. Şimdi bandaj zamanı Adriana."

Ben beraber uyuduğumuz fikrine takılı kalmışken o çoktan üzerine bir şeyler giymişti.

Ayakucuma oturup sağ bileğimi nazikçe dizlerinin üzerine yerleştirdi. Ardından soğuk jeli küçük dokunuşlarla sürerken ürpermeme engel olamamıştım. İşini bitirdikten sonra bandajla sardığı bileğime gururla bakıp konuştu.

"İşte şimdi oldu. Üstüne düzgün bir şeyler vereyim de kahvaltıya inelim ha, ne dersin?"

O ana kadar kafamı eğip kendime bakmadığım için lanetler okuyarak tamam dercesine kafamı salladım.

Bol bir tişört ve iç çamaşırlarımla mı uyumuştum...

Dolabın karşısına geçip özenle asılmış tişörtlerden birini seçip çıkardı. Çekmeceden de bir siyah slip çekip aldı ve bana uzattı.

"Sen giyin, ben banyodayım."

Kral dairesi olduğunu düşündüğüm odada yine tek kalınca hızlı olduğunu düşündüğüm şekilde bana en az 5 beden büyük tişörtü üzerime giydim. Elbise gibi durmasını fazla takmayarak altından gözüken şortu da geçirip dağılan saçlarımı toplamaya çalıştım. Ama sadece çalıştım.

O esnada banyodan çıkan Sergio'ya döndüğümde yüzüne yayılan mutluluk dalgası peşisıra uzun soluklu birkaç kahkahayı da beraberinde getirmişti.

"El Capitán, gülmeyi keser misin?!"

Kızgın bakışlar attığımda kahkahası şiddetlenirken bir anda durdu.

"Adriana, Real Madrid'li misin?"

Başımla onayladığımda konuşmaya devam etti.

"Seni daha önce maçta görmüş olma ihtimalim kaç? Yüzün çok tanıdık da.."

Söyledikleriyle küçük çaplı bir şok geçirdim.

"S-sen beni hatırladın mı? Rusya maçında, otobüslere ilerkerken.. Ah Tanrı'm inanamıyorum, beni hatırladın. Oysa ki bir saniye bile değildi."

Dolan gözlerimle onu izlerken zihnini kurcalıyor gibiydi. Ayaklanmaya çalıştığımı görünce yanıma gelip kolumu omzuna atmamı sağladı.

Kahvaltı yapmak amacıyla beraber aşağı iniyorduk ki kapıdan çıkarken ayaklarımın çıplak olduğu gerçeğiyle yüzleştim.

"Şey, ayakkabı?"

Beni kapıdan destek alacağım vaziyette bırakıp banyoya ilerledi ve elinde bana olacağını düşündüğüm şık bir terlikle geri döndü.

"Çift kişilik ultralüks odada kalmanın faydaları." diyip omuz silktiğinde kıkırdamadan edemedim.

Omzuna yaslanarak asansöre bindim ve sonunda kahvaltı salonuna inmeyi başardık.

Açık büfe kahvaltıları hep severdim. Tabaklarımızı doldurup dört kişilik bir masaya geçip karşılıklı yerimizi aldık.

O kadar acıkmıştım ki karşımda Real Madrid kaptanının olmasını dahi umursayacak halde değildim.

Tabağıma aldığım kaşarlı omletten bir parça kesip ağzıma attığımda, karşımda tabağıyla aşk yaşayan bir inek bulmamla kıkırdadım.

"Siz futbolcular cidden her gün böyle mi besleniyorsunuz? Tanrı'm, çok zevksiz.."

"Sağlıklı beslenmek zorundayız. Sen kendi tabağınla ilgile-"

Cümlesini bitirmesine izin vermedim ve ağzına bir çatal dolusu patates kızartması tıkıştırdım.

"Ağzınızda bir şey varken konuşmayın El Capitán."

dolor y amor ✤ sergio ramosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin