𝕚𝕧.

796 43 130
                                    

Adriana Sanchez;

Hayatta bazı anlar vardır ki, vicdanınız bir yargıç gibi karşınıza dikilir ve fütursuzca hesap sorar.

O anlardan birindeydim ve omuzlarıma binen yük bireyselden öteydi.

Tam olarak hatırlamasam da, zihnimden geçen çokça düşüncenin ardından sahnenin ortasında baygınlık geçirmiştim.
Sonrası.. yoktu.

Gözlerimi açacak gücü ve cesareti bulamasam da kuliste olduğum kanısına vardım. Yanıbaşımda hıçkırıklara boğulan kız tahminimce Camila'ydı. Çıkan seslerden etrafımda toplanmış bir kalabalık olduğunu tahmin etmekse hiç zor değildi.

Kirpiklerimi kırpıştırarak tavandaki floresana alıştırdığım gözlerimi anlık bir cesaretle açtığımda herkes başıma üşüşmüştü bile. Yanıbaşımdaki Camila ise bir mutluluk nidasıyla bana sarıldı fakat ona karşılık verecek dermanım yoktu.

Zihnime zühur eden gece ile birlikte birden ayaklanıp kapıya doğru büyük bir adım attım.

Yüzlerine bakmaya dahi utanıyordum, her şeyi mahveden olmak ne zordu böyle..

Yarı açık kapıyı bir çırpıda aralayıp nereye gittiğimden bi' haber koşmaya yeltendim, hatta 2 adımlık mesafe de katettim. Fakat unuttuğum bir şey vardı, burkulan ayak bileğim.

Yerde acı içinde sızlanırken koridorda yankılanan ayak sesleri ve ardından vücudum birkaç saniye içinde yerden kesildi.

Yaşasın yakışıklı prensim sonunda beni kurtarmaya geldi!!1!1!1!!

Ayağımın acısından iç sesime dahi gülemezken sonunda kafamı kaldırıp bu yardımseverin kim olduğuna bakmayı akıl ettim.

Fakat kafamın kalkması ile geri düşmesi bir olmuştu.

Sergio Ramos;

Sahnede yere yıkılmadan evvel, anlık bir refleksle ayaklanıp onu tutmuş, kulise kadar taşımıştım. Neyse ki o ve birkaç erkek dansçıdan başka kim olduğumu çıkarabilen çıkmamıştı da, bir de onlarla uğraşmak zorunda kalmamıştım. Sadece gösteriye gelen ünlülerden sanılıyordum ve bu işimi kolaylaştırmıştı.

Durumunun nasıl olduğunu sormak için döndüğümdeyse onu yerde acı içinde kıvranarak bulmuştum. Bu sefer bir hastaneye gitmek şart olmuştu.

Bozulmuş saçları ve akmaya yüz tutmuş makyajı yüzünün güzelliğini perdelemeye yetmemişti. Bu simayı bir yerde gördüğüme emindim fakat tam olarak çıkaramıyordum.

Uzun koridoru adımlayıp açık otoparka indiğimde etrafı saran basın ekiplerine yakalanmamak için Tanrı'ya dua edip kızı arka koltuğa yatırdım ve seri bir şekilde şoför koltuğuna oturdum.

Anahtarı çevirip direksiyon hakimiyetini sağladım ve otopark çıkışına yöneldim. Ücreti ödediğim görevliye civarda hastane bulup bulamayacağımı da sorarak sanat merkezinden ayrıldım.

Yirmi beş dakikalık bir yol ve hastaneye yetişmesi gereken, ayılıp bayılan tanıdık(?) bir dansçı vardı.

Sinyal lambalarını yakıp gazı kökledim. Tatile geldiğim bir ülkede de trafik cezası yiyecek olma ihtimalim ironikti. Yarıya indirdiğim yol süresi sonunda özel sağlık merkezine varmıştık.

Yine bir kucaklama faslından sonra acil kapısından girip sedye istedim. Yanımıza gelen doktora olanları hızla özetleyip ilerleyen sedyenin bir odaya girmesiyle duvarın dibine çöküp beklemeye başladım.

"Anlattıklarınızın ardından yaptığımız tetkikler de gösteriyor ki hasta şoka girmiş, ilaçla uyutuyoruz. Ayrıca bileğinde doku zedelenmesi var, buz-bandaj tedavisi uygulayacaksınız. Reçeteye ağzı kesici ve jel yazıyorum. Taburcu edebiliriz hastayı, burada kalmasına gerek yok."

Kasıntı doktorun dediklerinin ardından reçetede yazan ilaçları temin edip, henüz adını bilmediğim kızı arabama taşıdım.

Buraya kadar her şey yolunda gitmişti fakat kızın evini bilmiyordum. Arabada ya da yolun ortasında bırakamayacağım için mecburi rotamız benim kaldığım oteldi.

Hızlı ve sorunsuz bir yolcuğun ardından lobide kimseye gözükmemeye çalışarak odama çıktım. Rahatıma düşkün olduğum için Tanrı'ya şükrettim. İyi ki çift kişilik bir oda tutmuştum.

Yorgun düşmüş bedenini yavaşça yatağa bıraktıktan sonra günün stresini atmak adına kısa bir duşun bana iyi geleceği kanısına vardım. Fakat önce hastama bakmam lazımdı.

Üzerindeki özel flamenko kıyafetini özensizce çıkarıp dolabımın eşsiz(!) parçalarından biri olan beyaz bir tişört geçirdim üstüne. Elbisevâri duran tişörtüm tam bir fiyaskoydu.

Onu uyandırmamak adına kahkahamı bastırıp duşa girdim. Amsterdam'ın sayılı lüks otellerinden birinde kalmanın farkını hissettirecek kadar yumuşak havluyla kurulanıp kendimi yatağa attım.

Sırtımı dönüp uyuyacağım sırada düzensiz nefes alışları sebebiyle sol tarafa dönüp onu kontrol etme ihtiyacı hissetmiştim. Henüz uyanmamıştı, zaten ilaçların etkisiyle bu mümkün değildi fakat gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp incelemeye ve gözünden akan yaşları baş parmağımla silmeye yeltendim.

Bu yüzü daha önce gördüğüme kariyerimde kaldırdığım 4 Şampiyonlar Ligi, 1 Dünya Kupası üzerine bahse girerdim.

dolor y amor ✤ sergio ramosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin