5.BÖLÜM

29 14 0
                                    

Keyifli okumalar... 
Bu bölümü tüm okucuklarıma ithaf ediyorum.😍😍😍😘😘😘😘

Sarah ile bahçede oturmuş dertleşiyorduk.
-Kuzum ben Azerbaycanı çok özledim ya!
-Biliyorum kuzum bende memleketimi çok özledim. Ama görünen o ki biz daha çok özleyeceğiz buradan gitmek için İsrail diye saçma sapan bir örgütün işini bitirmeliyiz. Bu da oldukça zor.
-Ama imkansız değil! Hem umutsuzluğa kapılma İz, biz çok güçlüyüz. Onların işini bitireceğimizi biliyorsun?
Bu cümleyi kurarken bile inanmak ister gibiydi. Benimki de bir nevi inanmaktı ama gerçekleri sezerek. Çok dikkatli olmalıydık hem de her şeyden çok.
- Bir şeyi merak ettim İz sen pezenk'i nereden biliyorsun?
-Az bir şey azerice biliyorumda ondan. Ama itiraf etmeliyim ki iyi laftı. Bizde de ona Deyyus derler.

Beraber katıla katıla güldük. Sarah iyi bir kız ve her şeyden önce bana ailemin yokluğunu hissettirmeyen biri...

Buraya geldiğimden beri Altay komutanım ve babama olan bitenleri anlatmadığım geldi. Bir an önce onlarla da haberleşmeliydim.
Bahçenin esmesiyle üşüyüp içeriye geçtik. Tüm herkesin salondaki koltuklarda oturmuş olduklarını görünce bizde yanlarına gidip oturduk. Karşıdaki ekranın açılmasıyla herkes dikkatini oraya verdi. O zamanki gibi Alexander'ın yanındaki yaşlı adam karşımızda ki ekranda belirmişti.
-Merhaba çocuklar! Öncelikle sizlere kendimi tanıtmadığım için üzgünüm fakat sizleri buraya benim getirdiğimi biliyorsunuzdur. Şimdilik bana sadece Greese deyin. Sizleri halinizi sormak için aramadım. Telefonlarınızın toplanılacağını söylemek için aramıştım. Savaş'ın  başlayacağını biliyorsunuz. Bunun bir zamanı yok. Bu yüzden telefonlarınıza veda etseniz iyi olur. Görüntüyü kapattıktan sonra kapı çalacak ve elinde kutuyla bir adam gelecek, herkes telefonunu kutuya koysun. Şimdilik hoşçakalın...

Dediği gibi de oldu. Önce ekran karardı ardındanda kapı çaldı. Thomas yerinden ayaklandı ve kapıyı açtı. Dışarıda gayet şık giyinmiş bir adam elindeki kutuyla içeriye girdi. Kutunun kapağını kaldırarak içinden bir not çıkardı ve bana uzattı. Şoke olmuş bir şekilde kısa bir süreliğine bir adama bir de elindeki kağıda baka kalmıştım. Kendimi toparladım ve iki defa katlanmış kağıdı elime alarak açtım.
"İz, kendini çok akıllı zannediyorsun değil mi? Yazık! Altay'ın küçük casusu... Ya sen sakladığın o minik telefonu getirirsin ya da bizim elemanlar odana girip yatağının altına yapıştırdığın telefonunu çıkarır. Haa?! Ne dersin?"
Nasıl olur?  O telefonlar dinlenmiyor bile, ayrıca kendi telefonumlada hiç konuşmadım. Bu işte bir iş var da hadi neyse.. Şimdilik verelim bakalım. Nasıl olsa içinde hiçbir şey bulamayacaklar. Odama girip yatağımın altındaki telefonu aldım. Bir mesaj vardı. Mesaj kutuma gelen mesajı bilinmedik bir numara yollamıştı.
"Üzgünüm. Ancak bana verilen emirlere uymam gerekiyordu."
Benden başka bir casus daha vardı demek. O zaman onu bulmak benim boynumun borcu oldu. Elimdeki telefonlarla aşağıya indim ve kutuya gidip bıraktım. Benden hariç yedi savaşçı var burada Sarah'ın yapabileceğini zannetmiyorum. Geriye altı kişi kalıyor. Kim bilir kim? Ama elbet bulacağım. Adam kutunun kapağını kapattıktan sonra bana döndü.
-İz hanım buraya bir başka amaç için geldiğinizi biliyorduk ve Greese'in emriyle liderin belirleneceği final münasabakasınada katılmayacaksınız

Allah kahretsin. Odama çıkıp üzerimi değiştirdim ve buz gibi suyun altına girerek rahatlamaya çalıştım. En azından çalıştım. Suyun altından çıktım ve bornozumu giyinerek odama geldim. Saçlarımı kuruttuktan sonra gri rambo atlet altına ise taytımı giyindim. Spor ayakkabılarımı da giyindikten sonra saçlarımı at kuyruğu yapıp odamdan çıktım. Salondaki herkes şaşırmış gözlerle bana bakıyordu. Sarah ise üzgün. Bir kat daha aşağıya inerek bodruma giriş yaptım. Bana ait olan yarım box eldivenimi takarak kum torbasına giriştim. Bir sağ bir sol kıvrak vuruşlar yaparak iyice hırsımı çıkarıyordum. Derken kum torbası zincirinden kurtulup ayağımın önüne düştü. Bir de buna lanet okurken arkamdaki kıpırtıyı hissetmemle dirseğimi arkamdaki şahısın karnına çakmam bir oldu. Hiçbir şey olmadan hala arkamda dikilen adamın yerdeki gölgesini görmemle tek elimi yere koyup tek ayağımla ayağına sert bir şekilde vurdum. Hafif bir sarsılmadan sonra hala arkamda duran adamın yüzünü görmek için arkamı döndüm. Karşımda Thomas'ı görmeyi beklemiyordum tabi.
-Ne işin var senin burada?
-Senin beni zor günümde bırakmadığın gibi bende seni zor gününde bırakmamaya karar verdim.
-Hiç de bile gayet iyiyim. Bir sorun yok gidebilirsin. Sadece yalnız kalmaya ihtiyacım var o kadar.
Arkamdaki kum torbasını işaret ederek
-Gerçekten bir kum torbasını yerinden çıkartacak kadar iyisin öyle mi? Ayrıca bana vurmalarını saymıyorum bile.
-Sana bana karışma emrini kim veriyor ha?! Hem şu asıl casusu bulmadan bana rahat yok!
-Hem sen bir dursana! Ne kadar konuşuyorsun ya? Önce gözlerini kapat, derin bir nefes al ve dediklerimi yap.
Söylediklerine bir anlam veremeyen ben; tek kaşımı havaya kaldırmış, kollarımı göğsümde birleştirmiş öylece bakıyordum.
- Hadi ama bana güven rahatladığını sende hissedeceksin.
Derin bir oflamadan sonra dediklerini yapsamda bir şey kaybetmeyeceğimi biliyordum. Denemekten zarar gelmez diyerek göz kapaklarımı yavaşça kapatıp derin bir nefes aldım.
-Şimdi kendini deniz kenarına yakın bir uçurumun eteklerinde oturmuş ve öylece aşağıya bakıyormuşsun gibi hisset. Oraya atlamak için gittini... Karşıdan bir kelebek özgürce uçarak geçiyor ve sen öylece ona bakıyorsun. Atlamayı kurtuluş zannediyorsun ve kaçmak, bu dünyadan gitmek istiyorsun. Şöyle bir etrafına bak. O mis deniz kokusunun etrafını sardığını hisset. Kuşların ötüşüyle sana bir şeyler anlattığını. Aileni düşün, buraya ne için geldiğini onlara ne sözler verdiğini düşün. Buradan sadece bir şekilde kurtulabilirsin o da pes etmeyip savaşmak için güçlü olacağına dair söz vermenle... Gerisini sen düşün. Buna inanıp bağlanmak senin düşüncen. Ya o kelebek olup 3 günlük ömrünün kalacağını bilmene rağmen özgür olup, savaşırsın ya da o uçuruma kendini bırakırsın...

TETİKÇİY(İZ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin