"Kesin dönüş yapmışsındır artık kızım. O sefalet içinde yaşamaktan bıkmadın mı?" diyor baban az pişmiş bonfileyi gümüş bıçak yardımıyla keserken. Sen çatalına biraz önce batırdığın tam pişmiş eti ağzına atıyorsun ve burnundan verdiğin nefesle çiğnemeye başlıyorsun.
"Hayır bu kadar yardım etmek istiyorsan bir çek yazayım olsun bitsin bu iş." diyor annen ve söylediği aptal cümlenin ardından da güzel bir kahkaha patlatıyor. Baban ve abin de onaylayan mırıltılar gelirken hemen yanında oturan kardeşinin telefonundan mesaj sesleri geliyor.
O gıcık sesli telefon klavyesi ile yazmaya başlayan kardeşinin telefonunu serçe elinden çekip alıyorsun ve sinirle konuşuyorsun. "Ablan mı geldi babanın eşeği mi belli değil. İnsan özlemese bile saygıdan özlemiş gibi yapar be!" diye cırlıyorsun. Telefonu alıp hizmetçinin boşalan bardakları doldurmak için getirdiği içi su dolu kristal sürahinin içine atıyorsun.
Tüm masa şaşkın bir şekilde ne yaptığına bakarken annenin elinden bıçak tabağa düşüyor. Baban ve kardeşin bir anda bağırmaya başladıklarında derin bir nefes alıp veriyorsun ve bir babana bir kardeşine umursamaz bir yüz ifadesi ile bakıyorsun.
"Alt tarafı bir telefon canım fazla abarttınız." diyorsun kıkırdarken ve sanki bir şey olmamış gibi ortadaki servis tabağından kendi tabağına salata alıyorsun.
----
"Şirketin kuruluş gecesinde açık arttırmaya verilecek kolye var ya anneniz onu seçti. Babanız sizin takmanızı istiyor ama anneniz 'Ben yaşadığım sürece yardım gecelerinde kolyeleri ben takacağım' dedi." diyor evdeki casusun, Bulgar hizmetçi kız. Üzerindeki kırmızı elbiseye ve boş kalan dekoltene bakıyorsun.
"Artık onun hükümdarlık dönemi bitti bence bunu kabullenmesinin zamanı geldi." diyorsun siyah Louboutin stilettolarını ayağına geçirip hızlı bir şekilde odandan çıkıyorsun. Misafirler gelmeye başlamışlar bile, evin girişindeki karşılama salonunda şampanyalarını yudumluyorlar. Gülümseyerek aşağıya iniyorsun ve uşak elinde tuttuğu mücevher kutusunu açıyor.
"Annenizin bu akşam takacağı açık arttırma kolyesi." diyor uşak sen parıl parıl elmas kolyeye bakarken.
"Çok güzel." diye mırıldanıyorsun gözlerini kolyeden ayırmadan. Kolyeyi eline alıp, Bulgar kıza uzatıyorsun. Kız vakit kaybetmeden kolyeyi boynuna takarken uşak şaşkın bir şekilde bakıyor.
"Annem bu tip etkinliklerde manken olmak için fazla olgun." diyorsun sakince. Sonra sırtın dik, burnun havada bir şekilde misafirlere merhaba demek için aralarına karışıyorsun.
---
"Şirketinizin dünya pazarında kendine yer bulması gerçekten çok büyük başarı, çoğu Türk makası ülke pazarından çekiliyor fakat siz o kadar başarılısınız ki ülke pazarında en aranan markasınız, dünya pazarında son zamanlarda yakaladığınız başarılar görülmemiş türden..." Baban ve arkadaşları konuşmalarına devam ederken başını çevirip birkaç tanıdık yüz arıyorsun kendine. Bakışların yoğun kahverengi bakışlar ile buluştuğunda yakışıklı adam ile bir süre bakışıyorsunuz. Bakışlarını ayırmadan hipnotize olmuşcasına "İzninizle." diyorsun babanın kolundan çıkıp, adama doğru ilerliyorsun.
"Kolyeyi incelemek ister misiniz?" diyorsun sakince adamın yanına geldiğinde.
"Kolye sadece bir taş parçası ama dünya üzerinde başka bir kadının bu kolyeyi sizden daha iyi taşıyabileceğini sanmıyorum." diyor oldukça nazik bir şekilde. Tokalaşmak için uzattığın elinine küçük bir öpücük bırakıyor. Bu hareketi aklına direkt olarak Tom Hiddleston'ı hatırlatırken, aklına gelen Tom'un gülümsemesi ile sende gülümsüyorsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor // Tom Hiddleston x Okuyucu
FanfictionUnicef kampanyası kapsamında Güney Sudan'a giden Hiddleston'ın, gönüllü doktorlardan birine aşık olacağını kim bilebilirdi ki? Tom Hiddleston x Okuyucu Başlangıç: 11.02.2018