Elini sabunla köpürtüyorsun ve kenardaki küçük fırçayı alıp ellerine sürtmeye başlıyorsun.
"Niye böyle sinirlisin? Ameliyat gayet iyi geçti." diyor Akın da yanında ellerini yıkarken. O ana kadar fırçayı sürttüğün yerlerin kızardığını fark etmiyorsun. Öylesine sinirlisin ki sinirini elinden ve fırçadan çıkarmaya çalışıyorsun.
"Biliyorum. Zaten sinirim ona değil. " diyorsun elindeki fırçayı çöpe atarken elindeki sabunu arındırıp kağıt havluyla elini kuruluyorsun. Kağıt havlu da çöpü boyladığında eline limon kolonyası sıkıyorsun.
"Sen dengesiz falansın galiba? Ben böyle ani duygu değişimi yaşayan hastalarımı psikiyatriye gönderirim." diyor gözlerini devirip gülerek.
"Başka işin yok yine benimle uğraşıyorsun. Defolup gitsene sen." diyorsun dalga geçerek. Cam kapıya ilerleyip, kenardaki düğmeye basıyorsun.
"Loki'yi nereden tanıyorsun sen ya?" diyor kaşlarını çatarak, peşinden gelirken.
"Loki bir film karakteri geri zekalı. Onunla nasıl tanışabilirim?" diyorsun gözlerini devirerek. Katta hemşirelerin beklediği bölüme gidip, kendi dosyalarından birini arıyorsun.
"Yani işte onu oynayan herif." diye açıklıyor. Elindeki en son dosyanın ona ait olduğunu fark edip eline tutuşturuyorsun ve yürümeye devam ediyorsun.
"Ben Sudan'da görev yaparken o da Unicef ile gelmişti, elçi olarak." diye açıklıyorsun.
"Sen tam bir delisin ya. Kesinlikle psikiyatri polikliniğinin yanına yaklaşma. Bir içeridekilere bakarlar bir sana, seni oradan kaçtı sanarlar." diyor asansörü çağırma düğmesine basarken.
"Sen bir beyin cerrahı olarak, kendine beyin nakli yaptığında ben de psikiyatristlere teslim edeceğim kendimi." diyorsun asansör geldiğinde. Asansörden sedye ile bir hasta bakıcı indiğinde içeri gidiyorsunuz.
Çıkacağınız katın düğmesine ve kapı kapatma düğmesine aynı anda basıyorsun. Kapı kapanana kadar bekleyen Akın orta parmak çektiğinde, gülüyorsun.
"Onur İstanbul'a döneceğinizi söyledi." diyor asansörün metal duvarına tek omzunu yaslarken.
"Evet, öyle olması gerekti. Ailelerimizin nişanlandığımızından haberleri yok biliyorsun." diye mırıldanıyorsun gözlerini yere dikerek.
"Bundan hoşlanmayacaklar." diyor gayet ciddi bir şekilde.
"Sen nereden bileceksin ki?" diyorsun ona dönerken. Senin ailen hakkında bir fikri olmadığını biliyorsun ama bu hastaneye doktor olarak gelen birinin o dönemde aileler arasında çıkan soğuk savaştan haberdar olmaması imkansız.
"Ailem sosyete mensubu olmayabilir ama ne zaman ailenle konuşsan tüm hayat enerjin çekiliyor. Sanki onlar hayaletmiş gibi." diyor sakince. Sen de sırtını asansörün metal yan duvarına yaslıyorsun ve başını aynaya çeviriyorsun. Yüzün kireç gibi. İki aile arasında olanlardan kimsenin haberi yok ama Akın senin için kimse değil.
"Onur'un babasının gençken psikolojik rahatsızlıkları varmış ve halamla çıkıyorlarmış. Halama tecavüz etmiş." diye mırıldanıyorsun yavaşça. Söylediklerini duyduğundan bile emin değilsin. Hemen yanındaki panelde bulunan 'STOP' düğmesine basıp asansörün durmasını sağlıyorsun. Çünkü anlatacakların bitmeden buradan çıkmak istemiyorsun.
"Anlatmana gerek yok ailevi şeyler-" diye konuşmaya başlıyor büyüyen gözleri ile. Sen ise onu dinlemeyip, anlatıyorsun.
"Anlatmak istiyorum. Onur'un haberi yok. Onu seviyorum. Ona bunu söylersem ne olacak bilmiyorum ama babamdan duymasını da istemiyorum. Halam bu olayın travması ile fazla yaşayamamış. Sürekli sinir krizleri geçiriyormuş. Tabi babaannem olaya el koymuş ve kızı ülke değiştirmiş gibi göstermiş, sahte isim, soyad ile rehabilitasyon merkezine yatırmışlar. Orada fazla dayanamamış, çarşafla kendini asmış." diyorsun sessizce. Hayır fısıltı gibi değil, onun duyabileceği ama hemen yukarınızda asansör işçilerinin duyamayacağı kadar kısık ses ile.
"Ne diyeceğimi bilmiyorum." diyor üzgünce.
"Ben üzüldüm elbette ama bu kimsenin suçu değil. Babası sonra tedavi görmüş ve tamamen sağlıklı. Ailemden nefret ediyorum çünkü annem çok üstüme geliyor en küçük bir hatamda beni küçük düşürmeye çalışıyor babam desen annem aynı şeyleri ona da yaptığı için benden küçük kızlarla birlikte ot içip, alem yapıyor." gözünün önüne gelen görüntü ile derin bir nefes veriyorsun.
"Babaannem var bir de tabi. Ailenin otoriter bireyi. Ona sormadan bir bok yapılmamasına alışmış. Ben de ona çekmişim biraz. Hatta aynı onun gibiyim. O da başına buyruktur, kafasına koyduğunu yapar, lafını esirgemez, resmen laflarıyla döver insanı. Ona içten içe hayranım aslında o kadar asil ki. Onu dinlemeyip buraya geldim diye beni mirasından mahrum bırakmış bile olabilir." diyorsun buruk bir gülümseme ile.
"Abim zaten fingirdeğin teki. Foseptik çukurundan daha beter yerlerde heyecan peşinde koşuyor. Kardeşim ergenliğinin doruklarında anne ve babamın yaptıklarını görmemek için Loki hakkında yazılmış aptal hikayeler okuyor. "
"Onur'un ailesi ile durumu senin gibi mi peki?"
"Hayır onun tam tersi. Babası o olaydan sonra gayet düzgün bir adam olmuş. Sonra da annesine aşık olmuş evlenmişler. Kısacası tam bir mutlu aile tablosu. Bizim tam tersimiz. Onların ailesi beni gelinleri olarak kabul etse bile, benim ailem Onur'u asla aileden biri olarak görmez hatta beni soy adımdan ve faydalarından men etmek için dava bile açabilirler." diyorsun parmağındaki kocaman pırlantayla oynarken. Asansörün florasan lambaları altında parlıyor.
"Sizin aileden çok güzel program olur. Kardashian'ların programı gibi." diyor seni biraz olsun neşelendirmek için. Dudağın hafifçe kıvrılıyor.
"Boş zamanlarında ne yaptığın anlaşıldı. Tüm hastaneye dağıtayım da gör." diye dalga geçiyorsun. 'Hayır' diye bağırıyor gülerek ve sen de ona katılıyorsun.
Sonunda asansör çalışmaya başlıyor. Çocuk polikliniğinin bulunduğu katta iniyorsun ve arkanı dönmeden elini kaldırıyorsun. Akın'ın selamını aldığını bilerek, hastalarına bakmaya gidiyorsun.
---
Mesain bittiğinde hastaneden ayrılmak yerine çocuk polikliniğinin renkli koridorlarından Tom'u buluyorsun. Küçük yeğenini kreş bölümüne bırakıp, seninle birlikte kantine iniyor. O Eral Grey içiyor sen ise sade filtre kahve.
Buradaki çay ülkendeki gibi rahatlatmıyor çünkü.
Havadan sudan konuşuyorsunuz Londra sokaklarına bakan pencerenin yanında otururken. Uzun zamandır kimse ile bu kadar tasasız bir konu hakkında konuşmamıştın. Onur ile bir araya geldiğinizde ailelerinizin verecekleri tepkilere kendinizi hazırlmaya çalışıyordunuz. Akın ise dert ortağı modundaydı. Hastanedeki diğer Türk doktorlar seni 'patronun sürtüğü' olarak gördükleri için düşman bellemişlerdi ve topluca seninle iletişim kurmuyorlardı - tabi hastane içinde çok gerekli olmadıkça ki o da meslek icabıydı ve asla ileri gitmiyordu.
Tom ile dertsiz tasasız konulardan bahsederken bunun son konuşmanız olmayacağını biliyordun ama ertesi gece barda deli gibi içip, onun altına yatacak kadar ileri gideceğin asla aklına gelmezdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor // Tom Hiddleston x Okuyucu
FanfictionUnicef kampanyası kapsamında Güney Sudan'a giden Hiddleston'ın, gönüllü doktorlardan birine aşık olacağını kim bilebilirdi ki? Tom Hiddleston x Okuyucu Başlangıç: 11.02.2018