Bölüm 10

132 15 9
                                    

Eylül
Uyandığımda saat 10'du. Canım nedense bugün Türkiye'de yediğimiz kahvaltılardan yemek istedi. Böyle bol yağlı sucuklu yumurta, zeytin, peynir, domates, salata...

Hemen elimi yüzümü yıkayıp hızlıca mutfağa gittim. Dolabı açtım. Geçen sene tatile gitmiştik İzmir'e dayımın yanına. Ordan dayım bize kilo kilo yağ almıştı. Sucuk,peynir,zeytin ve dahası...

3 yumurtayı bir kaseye kırıp tuz ile çırptım. Sonra tam elimin ucunda duran sucuğu alıp kestim. Tavaya bir kaç damla sıvı yağ ve iki kaşık dolusu tereyağı koyup erimesini bekledim. Tamamen yağ eriyip ısınıncaya kadar sucukları atmadım. Yağ şu an tamamen erimişti. Sucukları atıp kızarmalarını bekledim. O arada bir tabağa zeytin bir diğer tabağa da peynir koydum. Önümde duran salata ve domatesleri yıkayıp kestim. Sonra yumurtayı tavaya döküp pişmesini bekledim.

Bence Namjoon'u çağıralım. Huh! Nasılsa sadece Kore kahvaltısı yiyor. Bence bunları görünce dili tutulur. Hadi nolur ara. Lütfeeeeeen...

Lanet iç ses gene konuştu. Ama haklıydı. Aramalıydım. Ve aradım da...

+Günaydın efendim. Sabah şerifleriniz hayr-

Ne diyorum lan ben annem her yıl Türkiye'ye beni getirdiği için arada böyle tabirler kaçmıyor değil. Geçen gün manav Bay Geum'a yanlışlıkla “İşiniz rastgele” dedim. Adamcağız şaşkın şaşkın baktı bana...

-Sana da günaydın.
+Kahvaltı yapmış mıydın?
-Hayır daha yeni uyandım.
+Neden? Umarım bir sorun yoktur.
-Yok işte dün gece seni bırakırken Jin Hyung aradı.
+Evet yanındaydım o sırada.
-Eve geç geldim o sebepten dolayı da bu saatte uyandım.
+Peki o zaman gel de kahvaltı yapalım beraber uzun zamandır tek başıma kahvaltı yapıyorum.
-Peki. Geliyorum.

Hızlıca sofrayı kurdum. Çayı zaten demlemiştim. Namjoon bunları görünce “Kahvaltı mı bu?” diyecekti. Çünkü bu şekil kahvaltı bize yabancı. Ama bize yabancı değil. Şimdi iki milletin torunu olduğum için her iki tarafta biz oluyoruz.

Kapı çaldı. Hemen gidip açtım.

+Hoşgeldin Namjoon.
-Hoşbulduk Eylül.

Bak gene. Bak gene Eylül dedi.

Bir dakika bir dakika ne yapıyordu?
Ayakkabısıyla evime girmeyecekti herhalde.

+Şey Namjoon.
- Efendim.
+Ayakkabıların.
-Evet.
-Huh! Evet bir dakika.

Ayakkabılarını çıkarmıştı.
Tamam o zengin evini temizlik şirketlerindeki kadınlar temizliyor olabilir ama benimkini ben temizliyorum. Kimse ayakkabı ile giremez. Babam bile!

İkimiz aynı anda mutfağa yöneldik.
Sandalyelerden birini çekip oturacakken
-Aigoo! Bu da nedir?
+Kahvaltı.
-Biz ne zamandan beri Kore de sucuk ile yumurtayı aynı anda yemeğe başladık? Acaba benim yoğunluğumdan dolayı haberim mi yoktu?
+Ayh Namjoon! Bu bizim Türkiyedeki kahvaltımız. Tadına bak beğeneceksin.

Bardaklara çay koyarken Namjoon bana bakıyordu.
-Şey Eylül.
+Efendim.
-Acaba Türk kahvaltısını hazırlamak için bunları nereden buldun?
+Huh! Niye ki?
-Bundan sonra Türk kahvaltısı yapacağım bunlar çok lezzetli.

Tabi lezzetlidir. Çünkü onlar Türkiyeden geldi. Hehehe...

+Bunlar Türkiye'den gelme. Burada bunları bulamazsın.
-Yakın zamanda Türkiye'ye gideceğim. Kesinlikle Yoongi Hyung da Türkleri çok seviyor. Ve biliyor musun onun telefonunda Türkçe dil uygulaması var.

GAMZELİM ~ KNJHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin