Bir banka oturmuş, yazıyorum. Karşımda dalgalı masmavi deniz, kulağımın arkasına taktığım turuncu bir çiçek. Zihnimde birbirlerine şiir okuyan Uhra ve Esat. Elleri sarılı birbirlerine. Gözleri gözlerinde, gülüşleri gülüşlerinde. Gülümsüyorum onları...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bir tur bekle. Piyonumun altındaki yerde yazan cümleye bakıp alt dudağımı kıvırdım. Yanımda oturan erkek kardeşimin kahkasını duymamla ona baktım. "Hey, zaten en geride ben varım." Omuzlarını silkti. Ve eline zarları aldı. "Olsun. Senin sinirli hâlini görmek hoşuma gidiyor." Zarları attı ve gelen sayı kadar helikopter şeklindeki piyonunu ilerletti. Seslice oyun tahtasında yazan yazıyı okudu. "Milyoner oldun, yüz bin lira al." Sonra durdu ve "Heyt be!" diye bağırdı.
Oynadığımız oyunda bankacı görevini üstlenen erkek arkadaşım Çağan, Uğur'a yüz bin lirasını verirken somurtarak onları izliyordum. Uğur'un ısrarları yüzünden aptal bir masa oyunu oynamaya mahkum edilmiştim ve çalışmam gereken bir histoloji dersi vardı. Sıra Çağan'a geldiğinde zarı atıp piyonu ilerletti. "İki, üç, dört... Bitti!" diye bağırırken kendi kendini alkışlamaya başladı. Sonra uzanıp yanağımdan öptü. "Ne kadar zeki bir sevgilin var, Uhra." Güldüm. "Bu oyun zekayla olsaydı çoktan birinciydim."
"Tıp okuyor ya, hemen hava atmaya başladı," dedi Uğur dalga geçerek. Çağan ise ona katılarak gülmeye başladı.
"Sonuncusun diye mızıkçılık yapma, Uhracığım." Uğur'un dediklerine Çağan da katıldı. "Evet Uhra, hadi devam edelim." İkisinin de ısrarlarına dayanamadım ve oyuna devam ettik.
Bir tur bekledikten sonra sıra tekrar bana geldiğinde zarı attım. On iki. "İşte bu!" diye bağırdım. İki kere oynayacaktım çünkü. Piyonumu on iki kare ilerlettim.
"Çocuklar, hâlâ bitmedi mi oyununuz?" Annem, elinde limonata dolu tepsiyle salona geldi. Bize limonataları ikram ederken Çağan da anneme teşekkür ediyordu. "Ne demek Çağancığım." Annemin söylediği sözcüklerden adeta sevgi fışkırıyordu.
Tıp fakültesi dördüncü sınıf öğrencisiydim. Çağan da benimle aynı üniversitede diş hekimliği okuyordu. Ama tanışmamız ise annem sayesindeydi. Annem, Çağan'ı katıldığı organizasyonların davet yemeğinden birinde görmüş ve ideal damat adayı listesinin başına eklemişti. O günden bir ay sonra da sevgili olmuştuk.
Annem gittikten, limonatalar bittikten sonra oyunumuz da sona ermişti ve ben sonuncu olmuştum. Oyunun başında anlaştığımız kural gereği sonuncu olan kişi, öbürlerine künefe ısmarlayacaktı. E o da bendim.
"Hadi yine iyisiniz." dedim somurtarak. Çağan'ın açtığı kolunun altına girdim ve yanağındaki kısa sakallarını okşamaya başladım. Uğur "Ooo." diye bağırıp sırıttı. "Bedava künefe mi? En sevdiğim."