Gözlerimi açtığımda aklımdaki tek düşünce iğrenç okula gitmek istemediğimdi. Resmen herkesin içinde bir öğretim görevlisini tehdit etmiştim. Okul ortamından her ne kadar nefret etsem de Ender de çok yorulmuştu. Mecburen okula gitmem gerekiyordu. Neyse ki bugün cumaydı. Bugün herkesin gözü üzerimde olur, pazartesiye her şey unutulurdu.Hafta sonu için Ender ile Araf'ı koruma programı yapmamıştık. Aklımda tabii ki bir plan vardı. Bunu bir ara Ender'le konuşmam gerekiyordu, hafta sonları uykusunu alsın istiyordum. Ender'e belli etmesem de Ender'i önemsiyorum. O benim babamdan sonraki kahramanım. Bunları Ender'e söylesem hemen sululuk yapacak sinir edecekti beni. Böyle davranmaya devam etmek en doğrusuydu.
Hazırlandıktan sonra mutfağa indim. Ekmek arası bir şeyler hazırladım. Yedikten sonra mutfağı toparlayıp çantamı ve arabanın anahtarlarını alıp çıktım evden. Aklıma takılıp duran unuttuğum bir şey vardı. Ama ne?
Okula geldiğimde ne olduğunu anlamıştım: Ender'i aramak.
"Neredesin?"
"Okulda, sen?"
"Ben de. Neden aramadın çıkarken?"
"Belki dinlenmek istersin diye düşündüm." Ah bu çocuk... Merhameti ile bana gelen çocuk...
"Ben iyiyim, sen git artık. Çok yoruldun zaten."
"Beni mi düşünüyorsun?" Tabi ki seni düşünüyorum.
"Seni ne düşüneceğim be? Görev için. Bu şekilde verimli olmazsın. Bırak Araf'ı kendini bile koruyamazsın."
"Anladım." Sesinin cansız çıkması beni üzmüştü ama ben de böyle biriydim.
"Tam olarak neredesiniz?"
"Kafeteryada. Her zaman ki masada." Adımlarımı kafeteryaya yönlendirirken Ender'i cevapladım.
"Tamam."
Ender'i gördüğümde gözlerinden uyku aktığını fark ettim. İçimde ona sarılma isteği uyandı. Benim için otuz altı saattir çalışıyordu. Ona olan minnet borcumu nasıl ödeyecektim bilmiyorum. Tek bildiğim Ender'in gerçek samimiyetine ihtiyacım olduğuydu. Ona tebessüm edip "Gidebilirsin." diye mırıldandım. Duymamıştı tabii ki ama dudaklarımı okumuştu. Başı ile selam verip gitti. Bugün sabaha kadar ben takipte olacaktım. Ender'in kendini toplaması için bu süreye ihtiyacı vardı. Cumartesi sabahı o göreve gelir, cumartesi gecesi ve pazar günü de görevi ben üstlenirdim. Pazar gecesi ise Ender'deydi. Böylelikle program düzene girerdi. pazar günü yorulacaktım ama önemli değildi. Sonuçta program benim yüzümden bozulmuştu.
Zaten bir şey olduğu da yoktu. Resmen bebek bakıcılığı yapıyorduk. Şikayetçi miydim bu durumdan, sanmam. Planı Ender'e de bildirdikten sonra kabul ettiğine dair geri dönüş yaptı. Aldığım dönütten sonra ayakta beklemek yerine bir masaya oturmanın daha uygun olacağına karar verdim ama boş masa yoktu. Gözlerimi kafeteryada gezdirirken Derya ile göz göze geldik. Sıcak olduğunu umduğum bir gülücük gönderdim, o da el salladı. Bu hareket karşısında Araf, Ali ve masadaki diğer kişiler gözlerinin odaklarını bana çevirdiler. Ben tam da gözlerimi devirerek arkamı dönüp çıkıyordum ki Derya'nın bağırınca incecik olan sesini duydum.
"Hira! Buraya gelsene! Boş masa yok ama burada yer var."
Eğer gitmezsem dünkü tehdit gösterisinden sonra çok şüphe çekerdim. Hem o masaya oturursam Araf'a da yakın olurdum. Böylelikle onu korumam kolaylaşır, diye düşündüm.
Yüzüme sahte gülümsemelerimden birini yerleştirip masaya doğru yöneldim. Hepsi bana bakıyordu ve ben birilerinin gözünü bana dikmesinden hiç hoşlanmazdım. Masaya geldiğimde sandalyeyi çekip oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV
General FictionAilesini küçük yaşta kaybeden Hira götürüldüğü yetiştirme yurdundan pek de insani olmayan sebeplerle alınmıştır. Hira'yı alan Birlik ona özel bir eğitim vererek kendi yararına çalıştırmaktadır. Vermiş oldukları görevler bir nevi casusluktur. Hira g...