9-BAĞ

118 16 12
                                    




Hafta sonu uzaktan takipte kalmıştım. Onu görünce ne kadar dağılsam da aynı zamanda onun çevresinde olmam gerektiğinin de bilincindeydim. Onun için... Aklımı karıştıran çok mesele vardı. Araf'ı kimden koruyorduk mesela? Onun için tehlike yaratacak kişi ya da kişiler kimlerdi? Ondan ne istiyorlardı? Araf'ı korumamızı isteyen kimdi ve bizim birlik ile nasıl bağlantı kurmuştu? Ve tabi ki Araf'ın babasında sezinlediğim bir takım şeyler de beni kuşkulandırıyordu.

Geçen günlerin ardından evden çıkmış okula doğru yol alıyordum. Ya da bilinmezliğe...

Kampüse girdiğimde rotamı sabit tutup fakülteye sürdüm. Park yeri bulmak da zorlansam da çıkış yapan bir aracın park yerini hemen sahiplenmiştim.

Kantinden içeri girerken Ender'e belli belirsiz baş selamı verdim. Karşılığını da alınca içeriye adımımı attım. Adımlarım Deryaların masasına doğru yönelirken kalbim durgunlaşmış onunla buluşmayı bekliyordu.

Nefes kesici görünüyordu. Aslına bakarsak her zaman böyleydi ama ben duygularıma yenik düştükten sonra bunu itiraf etmek daha kolay geliyordu.

Ben bana ait olan hiçbir şeyi inkar etmezdim. Araf'a olan duygularım gibi... Şimdiye kadar yaptığım şey sadece ötelemekti. Araf'ın yaptığı ise duygusuz birine duygu tohumları ekmek mi yoksa bastırılmış bir duygu yoğunluğunu ortaya çıkarmak mı bilmiyordum. Bildiğim şey hangi seçenek olursa olsun zor bir iş başardığıydı.

"Merhaba." dedikten sonra boştaki bir sandalyeye kuruldum. Masada bir muhabbet dönüyordu ama açıkçası hiç ilgimi çekmiyordu. Sanırım vizeler yaklaşıyordu ve onun korkusu sarmıştı. Ve verilen projelerin... Bizden bina tasarlamamızı istemişlerdi. Binanın hangi amaçla kullanılacağı ise kura ile belirlendi. Bana düşen bina ise spor salonu oldu. Aslında bunu birliğe bildirmem ve benim için hazır bir spor salonu planı gelmeliydi ama şu birkaç haftada gösterilen dersler ilgimi çekmiş olmalı ki bununla bizzat ben ilgilenmek istedim.

Evet, çoğu öğrenciden daha gerideydim. Ve bunun nedeni birinci sınıf derslerini almamış olmamdı ama teoride birçok eksiğim olsa da pratikte kendimi yeterli hissediyordum.

Dersin başlamasına beş dakika kaldığında ayaklanıp dersliklere yönelmiştik. Araf ve benim dersimiz ortak olduğu için - ki bu bir tesadüf değil özel bir ayarlamaydı- kendi dersliğimize yönelirken diğerleri de kendi dersliğine yöneldi.

Araf ile sınıfa doğru giderken yalnızca ikimizin olması nedeninden olacak ki aramızda tuhaf bir sessizlik ve de gerginlik oluşmuştu. Rahatsız edici. Araf da benimle aynı fikirde olacak ki "Nasılsın?"  diye sıradan bir soru yöneltti.

"Her zaman ki gibi." diye yanıtlarken omuzlarımı da silkmeden edememiştim. "Sen nasılsın?"

"İyi. O gün..." diyerek başladığı cümlenin sonunun nereye varacağını tahmin ettiğim için sözünü kestim. Konuyu dağıtmam gerekiyordu. Beyin faaliyetlerimin durmaması için o günü düşünmemem gerekiyordu.

"Projen nasıl gidiyor? Sahi sana ne tür bir bina düştü?"

Konuyu değiştirme çabamı anlamış olacak ki sorumu cevaplarken kaşlarını çatıp "Kreş." diye cevapladı.

Sınıfın kapısına geldiğimizde hafif yana çekilerek önden geçmemi söyledi. Ben yine arka sıralara doğru yönelmişken arkamdaki adımların benimle birlikte hareket ettiğini fark ettim. Evet, Araf Dinçer yanıma oturmuştu.

"Hira, bir şey sorabilir miyim?" Deryaların evinde yaşananlarla ilgili bir şey soracak diye gerilmiştim ama bundan daha fazla kaçamazdım.

GÖREVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin