2-GİRDAP

230 61 63
                                    




Derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştım. " Ver şunu!" 

O ise sadece kahkaha atmakla yetindi.

"O anahtarı hemen ver yoksa çok kötü olur."

"Oo bebek sinirlenince çok seksi oluyormuşsun. Biraz daha sinirlensene benim için." dediği anda yumruğu suratına indirdim. Hırsımı alamadığım için karnına da bir yumruk savurdum. İki büklüm olunca kendini toparlaması için bir an duraksadım ancak o yüzme bakıp dudağındaki iğrenç gülümsemesi ile vücudumu süzdü.

Yakasından tuttuğum gibi yere fırlattım. Dengesini sağlayamadığı için yere kapaklandı. Karnına, göğsüne... neresine geldiğini umursamadan tekmelerimi sallıyordum. Soluklanmak için durduğumda ayağa kalkmaya çalıştı. "Anahtar!" Elime anahtarı bıraktığında gözlerindeki korkuyu, şaşkınlığı, acıyı gördüm. Tam arkamı dönmüş gidiyordum ki, ayağa kalkmakta olan çocuğa yönelip iki bacağının arasına dizimi geçirdim. Büyük bir acıyla inlediğinde kulağına yaklaştım. "İğrenç bakışlarını kime çevirdiğine dikkat et!"

Oradan ayrılırken dudağımda tatminkâr bir gülümseme ile arabaya bindim. Arabanın içini bilmediğim bir şarkı doldurduğunda hareket edip yola odaklandım. Müzik dinlemeyi her zaman severdim hatta keyifli olduğum anlarda müziğe eşlik ettiğim bile olurdu.

Yaklaşık 15 dakika içerisinde markete ulaştım. Market arabası alıp öncelikle manav bölümüne geçtim. Birkaç meyve ve sebze aldıktan sonra içecek reyonuna gidip kola, soğuk çay ve birkaç şişe birayı sepetin içerisine koydum. Hatırı sayılır miktarda çikolata da aldıktan sonra ödeme yapmak için kasaya yöneldim. Ödemeyi yapıp poşetleri özellikle meyve ve sebzeleri özenle bagaja yerleştirdim.

Eve geldiğimde aldıklarımı ait oldukları yerlere koyduğumda yorulduğumu hissettim. Fiziksel bir yorgunluk değildi, sadece sevmediğin bir işi yapmanın yorgunluğuydu. Kendimi doğrudan yatağıma attım. Biraz dinlendikten sonra üzerime rahat bir şeyler geçirip mutfağa indim. Evimden eksik etmediğim makarnaları haşlanmak üzere ocağa bıraktım. Sos hazırlamak istemiyordum. Bu yüzden peynir rendeleyerek geçiştirdim.

Çalışma odasına gidip maillerimi kontrol ettim. Kredi kartı harcamaları dışında mesaj yoktu. Daha sonra internette kaydım yapılan üniversite hakkında bilgi topladım. Yazıcıdan kampüsün Mimarlık Fakültesini merkez alan krokisini aldıktan sonra banyoya gidip dişlerimi fırçaladım. Ardından kendimi uykuya bıraktım.

Kabussuz bir güne uyandığımdan olsa gerek enerjik hissediyordum. Fakat enerjim, okula gideceğim gerçeğini hatırladığım anda hatırı sayılır derecede azaldı. Hızlıca bir duş aldıktan sonra dolabın karşısına geçip kıyafet seçmeye başladım. En sonunda deri bir tayta ve kolsuz baskılı bir tişört giyip saçlarımı da serbest bıraktım. Aynaya baktığımda sonuçtan memnundum. Spor ayakkabılarımı da giydikten sonra anahtarlarımı alıp evden çıktım.

Arabaya bindiğimde okuldan önce bir kırtasiyeye uğramaya karar verdim. Gerekli olduğunu düşündüğüm birkaç parça eşyanın ardında okula gitmek için yola koyuldum.

Kampüse girdiğimde dikkatimi ilk çeken şey çok kalabalık olmasıydı. Ve ben kalabalıktan nefret ederdim.

Bu kadar insanın içinden Araf Dinçer'i nasıl bulacağımı düşündüğüm sırada telefonum çaldı.

"Ne var Ender?"

"Derin derin ne düşünüyorsun?"

"Neredesin?"

"Saat on bir yönündeyim."

Hafif sola bakmamla Ender'i görmem bir oldu. Ender'in benim aksime kalıplı, güçlü bir görüntüsü vardı. Benim ise cılız, hastalıklı bir görüntüm...

GÖREVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin