-DÜZENLENMİŞTİR-
Kantin de kahvaltı yapıp tekrar biyoloji sınıfına doğru yürümeye başladık.
"Mina, çıkışta bir şeyler yapalım mı? Hem kafan da dağılır az da olsa, ne dersin?"
Bu gerçekten de iyi bir fikirdi.
"Aslın da çok iyi olur. Sinemaya gitmeye ne dersin?" kocaman gülümsedi Yeşim.
"Harika olur ama filmi ben seçerim ona göre." Yeşim böyle söylüyorsa kesinlikle korku filmine gidiyorduk. Olsundu, benim durumum kadar korkunç olabileceğini düşünmüyordum. Başımı onaylarcasına salladım. Sonra sınıfa girdik. Dersin başlamasına bir kaç dakika kalmıştı. Sırama baktığım da hala orda oturduğunu gördüm. Arkasına yaslanmış, kollarını çaprazlamış, ona doğru yürüyen bana bakıyordu. Yanına geldiğimde rahatını bozmadan oturmaya devam ediyordu.
"Kalksan mı artık?" başını hayır anlamında salladı. Tüm sorunlular da gelip beni mi buluyordu anlamıyordum ki!
"Ya bak arkadaşım az insan ol, kalk da geçeyim." başını tekrar sallayınca sinirlenmemek için kendime telkinlerde bulunuyordum. Normal de tekli olan sıralarımız biyoloji laboratuarında iki kişilik ve birleşikti. Sıradan çıkarken atlamak her neyseydi ama nasıl girecektim. Bacağımı öne doğru kaldırmam gerekiyordu ve muhtemelen iç çamaşırımın tüm detaylarını incelemek için millete malzeme verecektim. ASLA!
"Neden kalkmıyorsun?" kafasını yavaşça bana doğru çevirdi.
"Adam akıllı sormuyorsun."
Allahtan sabır dileyip konuşmak için dudaklarımı araladım ama benden önce Yiğit söze atladı.
"Mina'cım benim yanım boş gelmek istersen bekliyorum." Ne güzel Mina'cım diyordu bu çocuk böyle. Daha önce hiç öyle söylememişti. Kendine gel Mina! Hemen kendine gel!
"Yok, canım çok düşüncelisin (!) ama kalsın." Atakan'a dönüp öylece bekledim. Pes etmiyordu. PES EDERSEM KAYBEDERDİM ve ben KAYBETMEKTEN çok yorulmuştum. Atakan'ın ceketini sıranın üzerinden alıp elbisemin önüne doğru bağladım ve bacağımı öne doğru atıp sıraya hızlıca yerleştim. Ardından ceketi Atakan'ın önüne koyarak yapmacık bir tebessüm takındım.
"Teşekkür ederim!" hiçbir şey söylemeden öylece baktı. Ama yemin ederim gözlerinde ki o parıltıyı gördüm. Bu beni korkuttu. Bu beni inanılmaz derece de çok korkuttu. Usulca önüme döndüm ve geriye kalan tüm derslerde uyudum. Yoksa kendimi ele verecektim..
Sonunda çıkış zili çalmış ve okulun ilk günü benim için uyuyarak geçmişti. Yeşim üzerini değiştirip sinema biletlerini ayarlamak için erkenden gideceğini söyledi. Ben de eve gidip üzerimi değiştirip Yeşimden haber bekleyecektim. Çok geçmeden mesaj attı. Ben de babama haber verip evden çıktım. Kısa zamanda alışveriş merkezine gelmiştim. Ahmet amca beni bırakmıştı. Hızlıca yukarı sinema katına çıktım ve oturup beklemeye başladım. Yeşim'de gelince biletlerimizi onaylatıp teşrifatçının yardımıyla arkada ki yerlerimize oturduk. Yeşim beni şaşırtmamış bizi korku filmine sokmuştu. Hastalıklı bir ilgisi vardı korku filmlerine olan olaylar, olayların akışı, karakterler filmi en ince ayrıntısına kadar analiz etmeyi hobi haline getirmişti. Korku filmleriyle aram kötü değildi ama pek tercihim de değildi vahşet ve kan beni hep rahatsız ederdi. Midemi bulandırırdı.
Salon yarı yarıya doluydu. Beyaz büyük perde de reklamlar ve fragmanlar yayınlanmaya başladı ardından salon tamamen karardı. Arkama yaslanıp dikkatimi fragmana verdim.
Film bir arkadaş grubunun intihar eden arkadaşlarının ve intiharına sebep olan insanları cezalandırmasını ele alan bol kanlı, ilginç bir filmdi. Ölüm şekilleri yüzümü buruşturmama neden oluyordu. İlk yarı bitmiş ikinci yarıya geçmiştik bile. Etrafıma bakarken yanımdaki kişiyi görmemle ağzım bir karış açık kaldı. Atakan arkasına yaslanmış pür dikkat odaklanmış filmi izliyordu. Birkaç dakika öyle bakmış olmalıyım ki yavaşça bana dönüp 'sorun ne?' dercesine baktı.
"Pes artık!" dudağının kenarı hafifçe yukarı çıktı. Söyleyecek en ufak bir şey bulamıyordum. Ne işi vardı burada? Ne yani tesadüfen aynı filmi aynı seansta girmiş yan yana oturmuştuk öyle mi?
"Tesadüfe bak sen de mi buradaydın?" dedi aklıma okumuşçasına.
"Biliyor musun bunun bir tesadüf olduğu bana pek inandırıcı gelmedi."
"Ne yani beni takip ettiğini itiraf mı ediyorsun?" takip etmek? Onu?
"Seni ne diye takip edecekmişim?" saçlarını yana doğru savurdu.
"Bilmem belki de cazibeme kapılan birçok kız gibi sen de kapılmışsındır?" gözlerimi devirip önüme döndüm. Uğraşamayacak kadar bezmiştim bu muhabbetten. Kendini beğenmiş ukala!
Yeşim her şeyden bir haber filmi izliyordu. Filme tekrar odaklanmaya çalışırken kulağımdaki nefesle donakaldım.
"Sence de fazlasıyla sıkıcı değil mi?" bu da neydi böyle? Ne hakla kişisel alanımı bu derece işgal edebilirdi? Hızlıca kolundan ittirip geri çekilmek için hamle yaptım ki kolumu tutup beni iyice kendisine yaklaştırdı.
"Ne yapıyorsun sen!"
"Benden kaçman hiçbir işe yaramayacak. Bundan sonra hep en yakınında olacağım." Diye fısıldadı.
Tüm bunlar ne demek oluyordu? Bu çocuk beni neden bu denli korkutuyordu. KORKUYORDUM ve UTANIYORDUM. Utanıyor muydum? Ama neyden, niçin? Işıklar açıldı. Atakan kalkıp gitti. Yeşim bana dönüp;
"Aranızda ki meseleyi çözdünüz mü?"
"Sen biliyor muydun onun burada olduğu ?"
"Evet, elbette. Atakan'a ben söyledim hatta bileti o aldı. Seninle konuşmak istediğini söyledi ve benden sana söylemememi rica etti. Kötü bir şey yapmadım umarım." Amacı neydi bu çocuğun? Neyin peşindeydi?
"Hayır, tabi ki konuştuk hallettik. Ama lütfen bir daha böyle bir şey olursa beni haberdar et." Diyerek yalan söyledim...
En kısa zamanda Atakan'la ciddi bir konuşma yapmam gerekecekti anlaşılan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMURSAMAZ /DÜZENLENİYOR/
Teen FictionO, o olan her şeyi değiştirmek için kendinden vazgeçmeye hazır bir kız. Büyük bir yıkıma uğramasına rağmen "pes etmek" onun lügatın da asla yer almıyordu. O savaşmayı seçmişti ve bunun onun yıkacağını bilmeden zırhlarını giyindi. Mutlu olmanın tek...