ChenMin sevmiyorsanız bölümü atlayabilirsiniz, hikaye akışına etkisi yoktur.
MİNSEOK'S POV
Chanyeol ve hoşlandığı çocuk Bay Kim'in odasından çıktıktan sonra kapısını tıklattım, soru soruyorum ayağına daha fazla yüzünü görebilmek için. "Gir" komutunu duyduğumda kapıyı açıp kafamı içeriye uzattım.
"Hocam müsait misiniz?" Elimden geldiğince sevimli ve güler yüzlü olmaya çalışıyordum. Aşık olduğum adam olmasının yanı sıra bana not verecek olan hocamdı da sonuçta.
"Elbette müsaitim Minseok, bir sorun mu vardı?" Ya ben bu adamın gülümsemesini yerim ama...
"Eğer zamanınız varsa size bu son hastanızla ilgili birkaç soru sormak istiyordum." Kabul etmezse üzülme Minseok...
"Tabi ki senin gibi bir öğrencinin soruları için vaktim var." Kabul etmesinin verdiği rahatlıkla tutmakta olduğum nefesi verdim ve içeri girip masasının karşısında dikilmeye başladım.
"Öncelikle sormak istediğim soru şu, erkek hamileliklerinde de bebeğin sahip olması gereken ölçüler dişi hamileliğiyle aynı mı?" Bu kadar basit bir soru sorduğum için kendimden utanıyordum. "Hocam ben kitaplardan çok araştırdım ama bununla ilgili bir bilgi bulamadım, yoksa sizi bu kadar basit bir soru için rahatsız etmeyi gerçekten hiç istemezdim."
Gülüşü kulaklarımı kutsamıştı. "Bu basit bir soru değil, haklı bir soru sordun. Gel yanıma da sana birkaç örnek göstereyim."
O bilgisayarından muayene kayıtlarını açarken yanına gittim ve ayakta dikilmeye devam ederken bilgisayara doğru eğildim.
"Bak, burada gördüğün 22 haftalık sağlıklı bir dişi hamileliği." Başka bir ultrason görüntüsü açtı. "Bu ise aynı şekilde 22. haftasında olan sağlıklı bir erkek hamileliği." Görüntüleri dikkatlice incelemiştim.
"Farkı görebildiğini düşünüyorum, sen zeki bir gençsin." Gülüp ayağa kalktı. Tamam ama neden ayağa kalktı ki şimdi? "Zeki olmanın yanı sıra çok da güzel bir delikanlısın."
Böyle bir şeyi normal bir zamanda söylemiş olsaydı çok mutlu olurdum ve bu mutlulukla bir ömür geçirebilirdim ama lafını bitirdiği an eli sırtımda gezinmişti ve finalde kalçalarımı okşayıp alt bedenini kalçalarıma yaslamıştı. Daha net bir anlatımla, hocam bana dayıyordu!
Aniden irkilip doğruldum ve ona döndüm. Yanaklarımın kızardığını hissediyordum ve resmen korkuyordum. Bakın, eğer Kim Jongdae'yi tanıyorsanız, sizi korkuttuğu zaman huyunun sizi rahatlatmak olduğunu bilirsiniz, çünkü bilerek yapmamıştır. Ama şu anda beni her adımında daha çok korkutuyordu çünkü aramızda zaten olmayan mesafeyi kapatmaya çalışır gibi üstüme yürüyordu. Korkuyla ondan kaçmaya çalıştım ama sadece iki adım attıktan sonra kalçamın masaya çarpmasıyla durdum.
"Ho-hocam, korkuyorum, lütfen biraz uzak du-durun." İlk kez onun, aşık olduğum insanın, gülüşü beni mutlu etmemişti. Yarım ağız sırıttı ve bana doğru birkaç adım daha atıp üstüme eğildi. Hemen ellerimi omuzlarına koyup onu itmeye çalıştım ama sonumuz ben masaya yatarken ve ellerimi kafamın üstünde sabitlemişken bitti.
"Minseokkie~ anın tadını çıkart." Dudaklarıma doğru eğiliyordu ve öyle bir şoktaydım ki titriyordum ve bunun dışında bir şey yapamıyordum. Dudakları dudaklarıma kapandığında bile yapabildiğim tek şey hazırda bekleyen gözyaşlarımı serbest bırakmak olmuştu. Ben böyle bir adamı mı seviyordum gerçekten, sevdiğim adam bu muydu?
Dudaklarımı emiyor, ısırıyor ve yalıyordu. Ben bu olayı hayal ederek birçok kez gülümsemiş ya da inlemiştim ama şu anda yaptığı asla benim hayalim olan şey değildi.
Ayrılıp bir süre yüzüme baktığında yine hiçbir şey söyleyememiştim ama dudaklarımın arasında bir hıçkırık kaçmıştı.
Ağladığımı farkettiğinde ifadesinde bir şeyler değişmişti ama ne olduğunu anlayamayacak kadar korku hissediyordum.
Sonunda tanrı bana yardım etme kararı almıştı ve kapı tıklatılmıştı. Aşık olduğum sapık üstümden kalktı ve ben de şoku atlatıp hemen ondan uzaklaştım.
"Size a-aşık olduğumu na-nasıl ya da nereden *hık* öğrendiniz bilmiyorum a-ama bunu bir fı-fırsat olarak görmeniz çok a-adice." Hıçkırarak ağlarken ve korkudan titrerken ona bunları söyledim. Sonunda çıkmam gerektiği aklıma geldiğinde hızlıca kolumla yanaklarımı silip odadan kaçtım.
Koşarak lavaboya gittiğimde hastanelerde ağlamanın tuhaf olmamasına şükretmiştim.
Hemen suyu açıp yüzümü yıkamaya başladım ama ben gözyaşlarımı yıkadıkça yenileri akıyordu. Dudaklarımı defalarca köpürttüm ve sertçe yıkadım ama hala sanki onun dudakları oradaymış gibiydi. Ben onun dokunuşlarını hissettiğim zaman kutsanmış gibi olmalıydım, ölmüş gibi değil.
Dudaklarımdaki iğrenç histen kurtulamayacağımı anladığımda ağlamam daha da şiddetlendi. Lavabolardan uzaklaştım ve duvarın dibine çöktüm, harcanmış hissediyordum. Dizlerimi kendime çekip sarıldım ve alnımı dizlerime yasladım.
Onun beni öptüğü gün ben mutluluktan ağlamalıydım, o ise bana mutlulukla bakmalıydı. Durumumuz ise ben iğrenç duygularla ağlarken onun bana tatmin olmuşlukla bakması olmuştu. Tamam, ben de ilk öpücüğümü onun dudaklarında tatmak istiyordum ama kesinlikle bu şekilde değil. Aylarca hayali kurduğum an öylesine berbat bir şekilde yaşanmıştı ki, hiç yaşanmamış olsun istemiştim.
Ağlamaya devam ederken sakinleşmek için dizlerimi sıktım. Eğer Jongdae'nin böyle bir insan olduğunu bilseydim, ona asla aşık olmazdım. Ya da belki de olurdum, insan kime aşık olacağını seçemiyor sonuçta. Onlarca seçenek varken benim de ona aşık olmam şanssızlığımın göstergesi olmalıydı.
Gözyaşlarım yüzünden pantolonum ıslandığını hissediyordum. Daha fazla ıslanmaması için dizlerimi aşağı indirdim ve ayağa kalktım. Peçetelikten aldığım peçetelerle gözyaşlarımı sildim ve aynaya baktım. Berbat görünüyordum. Belki yüzümü yıkarsam ancak kendime gelebilirdim.
Kapı birden açıldığında kimin girdiğine bakmak için gözlerimi kapıya çevirdiğimde o yüzü gördüm. Eskiden görmek için can attığım ama şimdi görmek istemediğim o yüz.
Yaptığı şeyden pişmanlık duyuyormuş gibi görünmüyordu. Sert adımlarla yanıma geldi ve sertçe kolumu sıkarak gözlerime bakmaya başladı. Bir de ben suçluymuşum gibi kızacak mıydı bana?
"Minseokkie~" Nasıl bana hala böyle seslenebiliyordu ki? Ben birine böyle bir şey yapmış olsam yüzüne dahi bakamazdım utancımdan. "Kırıldın mı? Bak... Sana bir açıklama borçluyum sanırım. Öyle korkuyla bakma bana, ben sapığın teki değilim. Sadece..."
"S-sadece ne? Bay Kim, y-yaptığınız şeyin *hık* hiçbir açıklaması olamaz. B-ben sizin öğrencinizim. En *hık* önemlisi de, sizinle aramızda öğretmen-öğrenci ilişkisinden başka bir ş-şey yok."
"Kes ağlamayı, koca bebek. Bir anlasan, bir dinlesen... Sadece... Sadece dudaklarını görünce dayanamadım... Ufak bir öpücük, ne olacak ki diye düşündüm. Hatta dudaklarını görünce aklıma bir şarkı geldi.. Yanayım yanayım ateşlerde yanayım, o kırmızı dudağından bir öpücük alayım..." Bu adam benimle dalga mı geçiyordu?
"Bana aşık olduğunu bilmiyordum ve emin ol bilsem yapmazdım. Bir insanın kendiliğinden oluşan güvenini yıkmak çok yanlış bir şey, biliyorum." Gerçekten şu anda ne söylediğini anlayamıyordum; pişman mıydı, mutlu muydu, saman gibi mi hissediyordu, hiçbir fikrim yoktu.
"Ve bana aşık olduğun için kendimi anlamsızca çok mutlu hissediyorum, teşekkür ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wedding Table | chanbaek
FanfictionDüğününe beni de çağır sevgilim, İstersen şahidin olurum senin... Ümit Abiye Slmlar