Güzel kapak tasarımı için @JennieFlykeeper 'a teşekkürler :)
Medya: Bradly Johnson (Jessica'nın annesi)
Crack Johnson'ı bir önceki bölümün Medyasında bulabilirsiniz. Ben Medya bölümüne koyacak kişi bulamıyorum artık bana merak ettiğiniz kişileri söyleyin bende bir dahaki bölüme Medya bölümüne koyayım. Bu arada tüm destek verenlere teşekkürler ben bu hikayeyi ilk yazmaya başladığımda 900 olacağı aklıma gelmezdi. Belki Wattpad için çok küçük bir sayı ama benim için büyük. Ne demiş Konfüçyus ''Önemli olan başkasından üstün olman değil, dünki halinden üstün olmandır''.
Restauranta vardığımızda Will'in fazla gergin olduğunu fark ediyorum. Onu rahatlatmak için elimi omzuna koyuyorum ve ''sakin ol''diye fısıldıyorum. Bana bile gergin bakıyor sanki üzerime atlayacak gibi.
Masaya oturduğumuzda masanın yaklaşık 20 kişilik olduğunu düşünüyorum.Restaurant yukarıdan yansıyan spot ışıkları ve yerdeki kırmızı halısı ile fazla lüks görünüyor. Biz geldikten biraz sonra Golden Holding sahibi ve birkaç çalışanı masaya doğru yöneliyor. Herkes ayağa kalkıp selamlaşıyor. Will sanki biraz daha sakinemiş gibi duruyor. Crack Goldeniaksi ihtiyar herifin tekidir ama babam ölmeden önce hisselerinden onada pay vermiş. Çok katı ve disiplinli biridir muhtemelen bundan dolayı. ''Yine harika görünüyorsunuz Bayan Johnson'' derken uyuz (sahte) glücüğünü atıyor. Bende onu taklit ediyorum.
✿ ✿ ✿
Yemeklerimizi yerken Crack ''Senin hakkında çıkan haberleri duydum''diyor. ''Edward falan'' diye ekliyor. Yemek boğazımda kalmış gibi hissediyorum. Sonra büyükçe yutkunup ona cevap vermek için kafamı kaldırıyorum. ''Öyle oldu''diyorum biraz gülümsemeye calışarak. ''Hep böyle şeyler olur zaten'' diyor dalga geçercesine. Yanındakilerde Lise'deki okulun popüler çocuğunun köleleri gibi sırıtıyor. Will bana anlamsızca bakıyor. Beni tanımıyorsa muhtemelen Magazin dergileri okumuyordur. Yani olan bitenden haberi yoktur. Will konuyu dağıtmak istercesine ''Adınız Clark Golden öyle değil mi ?'' diyor. ''Evet'' diyor garipsercesine. ''Senin adını henüz bilmiyorum''diyor sırıtarak. ''Will Queten'' diyor. ''Henüz yeniyim'' diye ekliyor özgüvenle.Aslında onun Clark Golden'a karşı bu kadar özgüvenli olması ve onu tanıması beni kıskandırıyor.
İş hakkında konuştuktan sonra toplatıya biraz ara veriyoruz. Will'in telefonu çaldığında arkama yaslanıp kimin aradağını görmeye çalışıyorum. ''Babam'' yazıyor. Masadan kalkarken telefonu kulağına dayayıp tuvaletin kapısına doğru yöneliyor. Elleriyle birşey anlatmaya çalışıyomuş gibi haraketler yapıyor. Kaşlarını çatmış birşekilde kısık sesle konuşmaya çalışıyor ama daha çok bağırmak istiyor gibi duruyor. 1-2 dakika konuştuktan sonra hızlı ve sert adımlarla masaya doğru yöneliyor. Kafamı masaya doğru çeviriyorum. Masaya doğru gelirken hala kaşları çatık ama farkında olduğunu zannetmiyorum. Ona ''Ne oldu ?'' diye sormak isterdim ama baştan yavşak bir kadın gibi görünmeyi istemem. Daha doğru yavşak bir patron gibi.
22.00'a kadar tartışıp şirketi değerlendiriyoruz. Will aradan sonra pek konuşmuyor.
-Will-
Eve yaklaştığımda içeri girmek istemediğimi anlıyorum. Eve geldiğimde babam benim onun dün beklediğim gibi bekliyor ama tek farkımız ben ''SARHOŞ'' değilim.
''Vay'' diyor ''İş adamı iş toplantılarından geceleri geliyor'' diyor sırıtarak. ''Sekreter'' diyorum aynı şekilde.
''Haydi gel seninle baba oğul konuşalım'' diyor eliyle koltuğu işaret ederek. Onunla konuşup birşeyleri çözmeyi istiyorum ama hem bun becerebileceğimizden emin değilim hemd gerçekten çok yoruldum. ''Çok yorgunum,belki başka zaman'' diyorum yüzümü buruşturarak. Merdivenlerden yukarı çıkıp Sofia'nın odasına yöneliyorum. Kapısı açık. Kapıyı tıklatıp yavaşca içeri giriyorum. İç çekip dudaklarımı yamultuyorum ''Üzgünüm'' diyorum. İçime babam kaçmış gibi hissediyorum. ''İyi geceler abi'', ''İyi geceler Sof''.
Üzerimi değiştirdikten sonra kendimi yatağa atıp babamın telefonda söylediklerini düşünüyorum.
''Eve gelmeyecek misin Wil Queten ?'',''Kardeşin seni merak ediyor. Dün benim yaptığım sende yapıyorsun.''
''Ne? İşimi yapıyorum baba!,Sizin için!''.........
Belki fazla agresif davrandım ama babam fazla çocuk gibi davranıyor ve sonra eve geldiğimde bana söyledikleri. Sanki birşeylerin yanlış olduğunu kabulleniyor ama hiç adım atmıyor...
-Jessica-
Odamdaki beyaz geniş koltukta oturup Will'i düşünüyorum. Tecrübesiz olmasına rağmen beni bu gece hayal kırıklığına uğratmadı hatta fazla iyiydi. Bunları düşünürken pencereye doğru bakıyorum. Gözlerim kapanıyor. New York manzarası göz kapaklarımın arasında kapanıp gidiyor.
Uyanığımda uzun pencereden gelen ışık gözümü alıyor. Gözlerimi kısarak etrafa bakmaya çalışıyorum. Alarmı kapatıp duşa giriyorum. Hazırlanırken bugün Will'e neler yapabilirim ? diye düşünüyorum. Ne yapabilirim ki sonuçta onun patronuyum ona hissettirmemem lazım.
İş yerine vardığımda Will'i görüyorum. Bana doğru yaklaşıp ''Günaydın Bayan Jes Joh..'' ''Johnson'' diye düzeltiyorum. Soyadımı söyleyemiyor. Belkide ona fazla resmi geliyordur. Bencede öyle ''Bayan Johnson'' sanki erkek ismi gibi. ''Jessica'' diyebilirsin diyorum birden. Şaşırıyor...bende şaşırıyorum.
Olayı biraz hafifleştirmek adına ''Sanırım Bayan Johnson demek senin için zor o halde Jessica demende sorun yok.'' diyorum küçük ama hızlı adımlarla koridorda yürürken. ''Sencede Bayan Jessica yada Bayan Johnson uyumsuz değil mi ?'' diye ekliyorum asansöre binerken. Birkaç adım sonra asansöre biniyor ve sonra cvap veriyor. ''Evet bencede'' diyor dudağını bükerek. 24.kata geldiğimizde Will iniyor. ''İyi günler Jessica'' , ''İyi Günler Will''.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çınar Ağacı ✪
Novela JuvenilYıldızlara bakarak; ❝Yıldızlar bize ne kadar da yakın görünüyor değil mi ?❞ diyorum birden... ❝Ama aslında bizden milyonlarca ışık yılı uzaktalar...❞diye ekliyorum. Tıpkı insanlar gibi. Aldatılmış ,terk edilmiş ve acı çeken bir iş kadını, Kendi hal...