Araf

27 4 0
                                    

~Multide Yağız var~
Ceyda'dan
Yağız'ın kapıdayım mesajıyla kendime aynada baktım. İyiydim iyi. Geceyle akşamdan karar vermiştik giyeceklerime. Aynada kendime son kez bakıp çıktım dışarı. Bu ara herkes araba alıyordu. Yağız da bir spor araba almıştı. Önünde durdum.
"Merhaba" güldü. Allahım bu adam gülmesin. Aşırı tatlı oluyor.
"Hadi gidelim" dedi ve sürücü koltuğuna geçti. Kapımı açmaması birazcık puan kırdı ama gülmesinin güzel oluşundan kazandığı kadar değil. Diğer taraftan ben de bindim arabaya ve kemerimi taktım. Kemer önemli.
"Nereye gidiyoruz?" Aşırı merak ediyordum.
"Nereye istersen" omuz silktim.
"Bana fark etmez." Tam cümle kurucaktım ki karnım guruldadı. Anında ellerimi karnıma koydum. Yağıza baktığımda güldüğünü gördüm. Rezil oldum. Valla dakika bir gol bir rezil oldum. "Tamam ilk önce yemek yemeğe gidelim." Kafamı salladım cümle kuramadım. Heyecandan yemek yiyemedim ne yapayım!
"Lahmacun yiyelim mi?" Bayılırdım.
"Olur yiyelim." Güldü. Ben de bittim. Gülmesene zalim gülme!
"Çok seviyorsun galiba?"
"Bayılırım" dedim coşkuyla.
"Ben de"

Beyoğlu'da bir lokantaya geldik.
"Buranın yemekleri çok güzel olur, sahibi bizim aile dostu. Çok seveceksin."
Masaya oturduk direkt. İnsan bir sandalye çeker ya. Burdan da biraz puan kırdım. Ama benim seveceğimi düşünüp buraya getirmesine verdiğim puan kadar fazla değil.
"Hoş geldin Yağız Abi" çocuk beni görünce şaşırıp ekledi.
"Ve yenge sen de hoş geldin. Asya Abla nerede Yağız Abi ?"
Yanımız gelen çocuk en fazla 15 yaşındaydı.
"Hoş bulduk Ebubekir. Bu sefer Asya yok Ceyda var kardeşim." Bana döndü.
"Ebubekir" dedi çocuğun saçlarını karıştırarak. "Buranın ceosu" dediğinde güldüm. "Nasılsın Ebubekir?"
"Allaha şükür be yenge. Sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim sağ ol"
Yağız bana bakıp öyle güzel güldü ki. Valla açlık maçlık gitti bende.
"Çorba içer misin?" Hayır manasında salladım kafamı. Şu an sadece lahmacun istiyorum.
"Koçum sen bize iki içli köfte, dört lahmacun...
Ne içersin?"
"Kola"
"İki de kola getir"
"Hemen abi"
Kebapçı diyemeyeceğim kadar lüks ve şık bir yerdi burası.
"Yenge deyince rahatsız olmadın umarım."
Gözümün önünden Ebubekirin yenge deyişi ve Yağızın gülüşü geçti. Çok güzel gülmüştü.
"Hayır sorun değil" diyerek gülümsedim hafifçe. Gülümsemesinden bahşetti yine o çok güzel olandan, her zamankinden.
"Kendinden bahsetsene biraz." Kafamı salladım.
"Pekala ben Ceyda. En yakın arkadaşım Gece zaten tanıyorsun. Sözelim. 12.sınıfa gidiyorum. İstediğim meslek hala belli değil. En sevdiğim yemek yok. Türk mutfağına bayılırım. Kilo alamadığım için çok yemek yerim ve yemeyi de severim. Müzik dinlemeyi ve dans etmeyi çok severim. Profesyonel dansçı sayılırım. Küçüklüğümden beri dans ediyorum. 3 Mayıs 1999'da doğdum bir de İstanbulluyum." Yemekler geldiğinde hem yiyip hem anlatıyordum.
"En son dokuzuncu sınıfta sevgilim oldu. Sevgili dediysem de çocukluk sayılan bir şey. İki hafta falan sürdü. Tek çocuğum. Annem doktor. Babam mimar. Şimdilik aklıma gelen bu kadar. Sen devam et."
Başını salladı lahmacunundan ısırırken.
"Anlatayım tabi. Ben Yağız. En yakın arkadaşım Aydın sen de tanıyorsun. Eşit ağırlıkçıyım. Ama Matematik-Feni sevdiğimden ve yapabildiğimden ve ayrıca istediğim meslek sayısal olunca sayısal seçtim. Mimarlık istiyorum Allah izin verirse. Yoksa ben de Karacaoğlan'ın semailerini, Yavuz Sultan Selim'in fetihlerini biliyorum. Lise son sınıfım işte senin gibi. Türk mutfağını çok severim. Ama değişik tatlara hayır demem. Annem küçükken Asya'yla dans kursuna vermişti beni. Aslında kabul etmezdim de şimdi tango ayağına kardeşime asılırlar falan göz kulak olmak için gittim kaptım bi kaç hareket. Dans ederiz test edersin bi gün beni. 7 Mayıs 1998'de doğdum.
Anaokuluna iki sene gitmişim. Kulağıma hoş gelen tüm müzikleri dinlerim. Bu Eminem de olabilir Resul Dindar da. Önemli olan kulağıma hoş gelmesi. Hiç ciddi bi şekilde sevgilim olmadı. Cumalara giderim ve bir tane ikizim var." Diyip güldü. Güldüm dediğine. "Bir tane demeseydin iki tane sanıcaktım." Güldü ve devam etti. Tabi o sıra ben eridim.
"Anne iç mimar ama çalışmıyor. Arada babam için babamın içine sinmeyen bir şey olduğunda yapıyor işini. Babam müteahhit. Bende de böyle." Son lahmacunumu yiyip kolamı fondipledim. Patlıyorum şu an.
"Annen neden çalışmıyor ki?"
"Babam aşırı kıskançmış. Benim gibi ona çekmişim. Annemin çalışmasını istememiş. Ama karşı olduğundan değil. Tam aksine bu konuda Asya'ya çok destek olur. Babamın asıl nedeni ya da daha doğrusu korkusu diyeyim daha mantıklı olur. Çalıştığı yerde onu bir erkek görür ve babamın hissettiklerini hisseder diye çok korkmuş biraz da kıskançlığından yani. Annem de kabul etmiş ki zaten dernek mernek işleriyle severek uğraşıyor. Halinden gayet memnun."
"Aşkları güzelmiş."
"Ben de böyle bir aşk istiyorum. O yüzden bekliyorum. Ama az kaldı. Çok az."

***

Galata'dan İstanbul'a bakmak ayrı bi güzelmiş.
"Burası çok güzel Yağız"
"Sözelsin ve Galataya ilk defa çıkıyorsun hiç mi okuduğun şiirlerden etkilenmiyorsun?"
Gülerek kafamı salladım evet manasında.
"Bana Gece de çıkmadı de de atayım şuradan kendimi. O senden daha çok bayılıyor sözel olmaya. Baya sözelci."
"Kendini atmamak şartıyla cevap verebilirim"
"Cevabımı aldım teşekkürler." Güldük.
"Neden peki?"
"Bi nedeni yok"
"Sen edebiyatçı olduğundan emin misin?"
"Ya Yağız ben edebiyatçı değilim altı üstü ts sınıfındayım abartma. Ayrıca eminim belgem var geçen seneden, gösterebilirim." cümleyi kahkaha atarak söylüyordum.
"Efsaneden haberin var mı?"
"Galata Kulesi ile Kız Kulesi'nin aşkını biliyorum sadece." Gözlerini devirdi.
"Galata kulesine ilk çıktığın kişiyle evlenirmişsin."
Dengemi kaybettim bir an.
"Bismillah" gülmeye başladı Yağız.
"Sakin"
Evlenme mi dedi o? Ay daha sevgili olduğumuzu düşünürken heyecanlanıyorum. Evlendiğimizi düşünmek daha şimdiden hiç aklıma gelmemişti. Bana bir şeyler oldu he. Tansiyon mansiyon. Tuzlu limon, limonlu ekmek bir şeyler getirin.
"Emin miyiz bu efsaneden?" dediğimde tek kaşını kaldırdı.
"Ne o efsanenin seçtiği eşinden memnun değilsin galiba?"
"Yoo eşim gayet makul bi aday ama bilemedim yani."
Güldü. Gülünce yine bir değişik oldum. Ya bak zalim bende panik atak var. Şöyle gülüp kalpten götürme beni.
"Hadi gidelim"
Oh bugün de heyecandan Galata'dan aşağıya düşmedik çok şükür.

***

Odama girdiğimde pijamalarımı üstüme çekip telefonu kaptığım gibi kendimi yatağıma attım. Çok güzel bir gündü ama tamamen evet ben bu çocuğu seviyorum demeden bir şey demek istemiyorum. Bu nasıl cümle oldu onu da anlamadım ya. Evet çok hoşlanıyorum. Hele bir gülüyor sanırsın ben donmuş tereyağım da beni kızgın tavaya atıyorlar. Bir de dansımı test edersin dedi. Tamam belki birazcık öküz olabilir ama hangi türk erkeği öküz değil? Hem ortak yönlerimiz de var. Bir ilişkiyi geç öncelikle iyi anlaşıyoruz ve iyi vakit geçirebiliyoruz. Telefonuma mesaj gelince oflayıp elime aldım. Şurada ne güzel iki Yağız düşünüyoruz hemen ambargo koyun ya.
"Buğra Toksöz: Yarın çalışma var Ceyda haberin olsun."
Nereden çıktı bu çalışma. Benim haberim yok. Baş dansçı olarak benim neden şimdi haberim oluyor. Neyse ego kasmayalım ama haklıyım yani. Son an çalışmalarını da hiç sevmi.... Bi dakika. Yağız ne dedi dans dedi. Bu dans neden yarın olmasın? Direkt Yağız'a mesaj attım.
"Yarın okul çıkışı müsait misin?"
Telefonum çalmaya başladı.
"Asya arıyor..."
Direk açtım telefonu.
"Alo?"
"Alo Ceyda. Naber?" Çok heyecanlı geliyordu sesi.
"İyiyim Asya. Sen?" Şaşırdım açıkçası.
"İyi iyi. Hadi anlat ne oldu bugün."
Dikleştim. Nereden biliyordu?
"Yağız mı söyledi? Nereden biliyorsun?"
"Yağız söyledi. Anneme bana falan kıyafet seçtirdi. Çiçekle mi gitsem dedi de sonra fabrika ayarlarına geri döndü. Hadi anlat çok heyecanlıyım."
"Yağız neden anlatmıyor. Ayıp olmaz mı ya?"
"Ya bakma sen o mandaya. Utanıyor bize açmaz ağzını gitmiştir babama anlatmıştır."
"Anladım"
"Ya anlatsana hadi" peki Asya bu kadar heyecan yapmayı nereden öğrendi?
Asyayla konuşa konuşa yakın olmuştuk anlatmamda hiç bir sıkıntı yoktu ama bi tuhaf oldum sonuçta abisiydi, ikiziydi.
"İşte yemek yedik. Birbirimizden bahsettik. Aşk hakkında konuştuk. O ara anne babanın aşkını anlattı falan. Galata Kulesi'ne çıktık. Yine sohbet ettik. O ara efsaneyi öğrendim. Ve yine sohbet ettik. Genel olarak sohbet ettik. Bu kadar."
"Ya Ceyda. Yengem sen olucaksın diye hem seviniyorum hem de üzülüyorum ya. Bu öküzle başa çıkılmaz." Yenge diyince tükürüğüm mü boğazıma kaçtı artık ne olduysa ya da dizilerde verilen psikoloji sonucu mu bilmiyorum ama öksürmeye başladım.
"Asya ne diyosun ne yengesi? Daha başındayız her şeyin."
Söylediğim cümleden sonra duraksadım. Başındayız her şeyin demiştim. Neyin başındaydık tam olarak? Biz flört müydük? Yoksa arkadaş mı? Ya da daha ötesi bilemiyorum. Tam olarak araftaydık. Ve şu yenge kelimesine gelirsek bugün ikinci yengeyi kaldıramazdım. Bir şekilde telefonu kapatmayı başarmıştım sonrasında iyi uykular, tatlı rüyalar:)

SAYILARIN KAFİYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin