Chanyeol ve Baekhyun el ele merdivenlerden indiğinde gördükleri manzara karşısında biraz şaşırmışlardı. Sehun hala dün geceki kanepenin üstünde uyuyordu, kucağında Jongin ile birlikte.
Saat ilerleyince Junmyeon onlara Jongin'in odasını vermişti. Yifan'a ise kendi odasını. Böylece misafirler rahat yataklarda uyurken o sabaha kadar Sehun ile birlikte Jongin ile ilgilenmişti. Sabaha karşı Sehun kucağında Jongin ile birlikte uyuya kalınca birlikte kanepeye uzanmalarını sağlamış ve üstlerini örtmüştü. Kendisi ise henüz gözünü bile kırpmamış sabah kahvesini içiyordu. Merdivenlerden inip şaşkınlıkla kanepedeki ikiliye bakan çifti gördüğünde onlara seslendi.
"Günaydın."
"Günaydın Hyung." dedi Chanyeol.
"Hyung?" diye sordu Junmyeon kaşlarını çatarak.
Chanyeol boştaki elini ensesine götürdü ve saçını kaşıdı. "Jongin Hyungdan büyüksen, bu benden çok daha büyük olduğunu gösterir. Sana hyung demezsem saygısızlık olmaz mı?"
"Sen, hayır siz kaç yaşındasınız ki?" diye sordu Junmyeon. Baekhyun hariç hepsi ondan daha uzundu. Bu nedenle yakın yaşlarda olduklarını düşünmüştü ama bu adam şimdi ona Hyung diyordu.
"Yifan Hyung yirmi dokuz yaşında. Geriye kalanlarımız ise on dokuz." dedi Chanyeol.
"Ne!?" diye bağırdı Junmyeon.
Onun sesi Jongin'i yerinden sıçratmıştı ve onunla aynı anda Sehun da gözlerini açmıştı. Ona şaşkınlıkla bakan omegasıyla o günden sonra ilk kez göz göze gelmişti.
Jongin kelimenin tam anlamıyla kucağında oturduğu adamı tanımıştı. Tanımasa bile iç güdüsel olarak onun kim olduğunu biliyordu. Anlam veremediği şey ise bu duruma nasıl geldikleriydi.
"İyi misin?" diye sordu Sehun.
İ-iyiyim." dedi Jongin ve dünden geriye kalan son anılarını hatırladı. En son hatırladığı şey Lee Dong Soo denen aşağılığın onu zorla öpmesiydi. Anıyı hatırlamasıyla bile midesi bulandı.
Kucağında oturduğu adamın üstünden atladı ve banyoya koşturdu. Sehun onun arkasından gideceği sırada Junmyeon tarafından durduruldu. "Onunla ilk önce ben ilgilensem ve neden burada olduğunu açıklasam daha iyi olur." dedi Junmyeon.
Sehun'un onu onaylaması ile birlikte Junmyeon kardeşinin peşinden gitti. Banyo kapısını hafifçe açıp kendini içeri attı. Hala öğürüp kusan kardeşinin sırtını sıvazladı. "İyi misin?" diye sordu.
"İyiyim. O pisliğin beni zorla öptüğünü hatırlamak bile midemi bulandırdı." dedi Jongin. Sonra endişeyle sordu. "Onun burada ne işi var?"
Sehun'u sorduğunu anlayan Junmyeon sorusunu cevapladı. "Tesadüfen seninle aynı bardaymış. Olanları görünce seni kaptığı gibi dışarı çıkarmış. Sonra seni buraya getirdi ve sabaha kadar seninle ilgilendi. Bir an bile bırakmadı. Gerçi bırakmasına izin vermedin. Bir elin hep yakasındaydı."
"Ne?" diye sordu Jongin şaşkınlıkla.
"Sanırım bu bir omeganın alfasına olan iç güdüsel bağı." dedi Junmyeon. Sehun ne zaman başını okşasa kardeşinin biraz daha rahatladığına gece boyunca defalarca şahit olmuştu.
Jongin kaşlarını çattı. Ondan hoşlanmıyordu. O bir alfaydı. Onun burada olması onu endişelendiriyordu. Ona alfalık taslarsa istisnasız ne isterse yapmak zorundaydı çünkü onunla arasında bağ vardı. Ama... Ama... Aynı zamanda içinde başka bir his daha vardı. Neydi bu? Bu hisse yakın bir hissi her zaman Junmyeon'un yanındayken hissediyordu. Güvende olduğunu hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alfa'm
FanfictionO tüm kalbiyle alfalardan nefret ederken karnında bir alfanın çocuğunu taşıyordu. Dahası çocuğun babası hayatında yer edinebilmek için elinden geleni yapıyordu, onun çocuğunu taşıdığını bilmemesine rağmen. Peki o, hayatında tanıdığı en kibar ve düşü...