/1/

1.2K 43 10
                                    

Dünya-999

Her zamanki gibi sıkıcı geçen bir okul gününden sonra nihayet o kutsal zil çalmıştı ve birer aptal olarak gördüğü öğrenciler okul kapısına akın etmeye başlamışlardı bile. Oysa ne saçma şeydi bir kaç dakika için bu kadar kalabalığın arasına girmek. Belki de bininci kez gözlerini devirip yavaşça eşyalarını toplamaya başladı. Bu lanet okuldan nefret ediyordu. Evet öğrenime meraklı ve bilgiye aşıktı ama bu saçma yerde sadece vakit kaybediyordu. Bütün o gereksizlerden daha zeki ve bilgiliydi ama gel gör ki hala burada okuyordu. Alfred ve ısrarları olmasaydı burada bir saniye daha durmazdı.

Genç adam dolabına yaklaşıp elinde çevirip durduğu anahtarla kapağı açtı ve kitaplarını özenle yerleştirdi. Bir okul gününü daha geride bırakmıştı. Ne kadar okulu seviyormuş gibi gözükse de çoğu zaman sıkıldığını hissediyordu ve içinde gerçekten de okuldan nefret eden bir taraf vardı. Ama bundan şikayet etmemeli ve uslu bir çocuk olmalı, diğer öğrencilerin kendisine taktıkları sıfata uymalıydı: inek. Yetiştiriliş tarzı nedeniyle insanları seven, saygı duyan ve onlara yardım eden bir yapısı vardı lakin tanrı biliyordu ya koridorda 'Şuna bakın! Tatlı ineğimiz sırasından ayrılabiliyormuş' diye bağırarak geçen çocuklara yumruk atmayı her şeyden çok istiyordu. Ki yapabilirdi. Onlara yumruk atarak komaya girmelerini sağlardı ve böylece ona laf atamazlardı. Ama yapmamalıydı zira kendini kaybedip aklındakileri sadistçe bir zevk alarak yaparsa onlardan biri olma şasını kaybederdi. Ve onlardan biri olmak için gerçekten çok çabalıyordu.

Dolabın kapağını kapatıp kitledikten sonra arkasını döndü ve bum! Çarpışmanın etkisiyle kendini yerde bulan siyahlar içindekine özür dileyen bakışlarla elini uzattı fakat karşılaştığı tek şey öfke oldu. Bir kaç adım geri çekilip karşısındaki sinir küpünün ayağa kalkmasını bekledikten sonra anca yerde duran kitapları farkedebilmişti. Tam eğilip kitapları toplayacakken duyduğu otoriter sesle olduğu yere çivilendi.
"Gerek yok!"
Doğrulup 'sen ciddi misin' bakışını attıktan sonra tekrar özür dileyen yüz ifadesini takındı ve ekledi "Gerçekten özür dilerim, seni fark etmedim." Duyduğu cümleyle kaşları çatılan çocuğun daha ne olduğunu anlamadan yaklaşıp bedenini dolapla kendisi arasına sıkıştırması gerilmesine neden olmuştu. Hadi ama o süper hıza sahipti. Nasıl olurdu da kendisi anlayamadan hareket edebilmişti.
"Özür dileme seni ahmak küçük kaya parçası"
Kaya parçası? Bu çocuk ciddi miydi? Kaya parçası derken neyi kastetmişti şimdi? Ayrıca ne demek özür dileme. Hiç mi görgü kurallarını öğrenmemişti.  Ah birde ahmak mı demişti o? "Pardon, kaya parçası derken?" Ve işte beklenen küçümseyici bakışlarla beden süzme olayı gerçekleşiyordu. Gözlerini devirdi. Bugün çok fazla gözlerini devirmişti. Ki bakışlarını karşısındaki çocuğun gözlerine çevirdiğinde onun da gözlerini devirdiğini gördü. Ah! Cidden bu çocuk sinirlerini bozuyordu. Yine de üstün bir çaba göstererek sakin kalmayı başardı. Lakin sabırla bir cevap beklediği çocuk ne yaptı? Omuz silkip yere saçılan kitaplarını toplamaya başladı. Cidden bu çocuk tam dayaklıktı. Daha fazla katlanamayacağını anlayıp çocuğu görüş açısından çıkardı ve çıkışa doğru yürümeye başladı. Arkasında keskin bakışları hissettiğinde ise adımlarını çoktan hızlandırmıştı.

Niye bu kadar super sons hikayesine benzedi ki dşslsl
Bir an kenardan çocuk çıkıp naber robin diyecekti zor tuttum kendimi sağwşs
Acaba sonradan super sons a falan mı çevirsem daha mantıklı gibi aq
Neyse okuyun işte hayrına

Moonshine // superbatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin