Jooheon şaşkınlıkla elindeki dürüme baktı.
Sen çoktan iştahla başlamıştın bile, hapır hupur yiyordun.
"Usta buraya bir büyük ayran daha çek!" dedin alışkanlıkla. Jooheon ilk defa yemek yiyen kız görüyordu. Sen baya yiyordun yemeği. Tadını çıkara çıkara. Dürümden sızan domates sosu umrunda değildi. Mayon, havlu, suratın... Jooheon da iştahla yemeye başladı. İkinci dürümden sonra şişen karnınla geriye yaslandığında Jooheon ile gözgöze geldin.
Yemek yiyince kendine gelmiştin ama hay gelmez olaydın. Sana gülümseyerek bakıyordu. Obur olduğunu düşünmüş olmalıydı. İfadesine uzunca baktın. O kadar da dalgacı bakmıyordu. Yiyorsun diye sevinmişti sanki.
Ne saçma, yemek yiyorsun diye mutlu olmasında ne amaç vardı ki?
Jooheon'ın ifadesi birden dondu. Sonra bir peçete aldı. Senin ağzının etrafını güzelce sildi. Dibine kadar girmişti. Dibine girince de hoştu bu çekik gözlü ponçik. Gülümsedi. Akıcı bir İngilizce ile 'Güzel,' dedi 'sen güzelsin.'
Kalakaldın. İsotu avuçlamış gibi kızarıyordun. Her yanından ejderhadan çıkar gibi alev çıkacak sanıyordun. Birden hakim olamadığın duygularınla sıçradın yerinden. Kulaklarındaki zonklamayla oradan ayrıldın. Jooheon da heyecanlanmıştı ansızın.
Jooheon da peşinden fırlamaya niyetlense de dönerci çırağı onu durdurdu.
"Çekiik... parayı vercen parayı! Maniy yani maniy... mangır!"
"Oğlum bağırmayın çocuğa, dilimizi bilmiyor. YAVRUM GİT SEN, GİİT. iKRAM İKRAM. HASPİTALİTLİ... GUD BAY, GUUD."
"Abi ne dedin öyle haspik maspik? Küfür mü ettin?"
"Yok yahu, bizim kızdan öğreniyorum bazı şeyleri. Güneye taşınıcaz ya, inkiliççe bakıyorum."
Jooheon zerre anlamadığı bu muhabbetin ortasında selam verdi ve dönerciden ayrıldı. Garip ama galiba iyi insanlardı. Geri dönüp cebinden çıkardığı bir miktarı kasaya bıraktı. Israr kıyamet parayı cebine soktukları için yarı yolda bir gülme aldı onu. Kore gibiydi aslında burası da. Kardeş Ülke denmesinin sebebini anlıyordu galiba.
***
Sen havuza gitmiştin. Duş aldın, üstünü değiştirdin ve eşyalarını toplayıp ayrıldın o akşamlık. Dışarı çıktığında Jooheon orada oturmuş seni bekliyordu.
Bir tanecik papatya vardı elinde.
Seni görünce papatyayı havaya kaldırdı, ardından banktan kalktı ve papatyayı oraya bıraktı. Ardından sana selam verip pansiyona girdi. Ağlayasın gelmişti. Nerde Brat'ın dangoz koldan tutup can yakan hareketleri nerede şu çocuğun papatyayı bile iki eliyle banka zarifçe bırakışı. Kediye süt bırakır gibi bırakmıştı papatyayı. Ürkme diye de uzaklaşmıştı filan.
Ertesi sabah yine tek bir papatya vardı.
Sonraki bir hafta boyunca aynı bankta papatya belirmeye devam etti. Her birini toplayıp yeni tutmaya başladığın günlüğe koyuyordun. O sabah biraz daha erken gidip banka bir not bıraktın. Yamuk yumuk ingilizcen ile olabildiğince iş gören bir nottu bu.
'Sen yemek vermek bana. Teşekkürler. Ben de sana emek vermek istemek. Kahve vermek istemek. Sen akşam beklemek benim gelmemi beklemek. Teşekkür ederim.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poolside | (Jooheon OC)
Fanfiction#2 leejooheon #16 jooheon #16 monbebe "Yüzmeyi zaten biliyordun... neden beni sürükledin buralara?" "Yüzmeyi biliyordum ama bilmediğim diğer şeyler için zamana ihtiyacım vardı." "Ne gibi?" "Sen Yoora, Ve tepkilerin. Hislerin." "Artık biliyorsun ama...