III

515 15 2
                                    


III

Saat on iki olmuştu. Prens Yepançinler'de sadece, görevi gereği kentte kalmış generali bulabileceğini biliyordu ki, o da kesin değildi. Generalin onu belki hemen alıp Pavlovsk'a götüreceğini düşünüyordu. Ama bu arada başka bir ziyaret daha yapmayı çok istiyordu. Prens Yepançinler'e geç kalmak tehlikesini de, Pavlovsk'a gitmeyi yarına ertelemeyi de göze alıp uğramayı çok istediği evi arayıp bulmaya karar vermişti.

Ancak bu ziyaret bazı bakımlardan onun için tehlikeliydi de. Karar vermekte zorlanıyordu. Bu evin Sadovaya yakınlarında, Gorohova Sokağı'nda olduğunu biliyordu. Oraya vardığında evin hangi ev olduğunu anlayabileceğini umuyordu.

Gorohova ve Sadovaya sokaklarının kesiştiği dörtyol ağzına geldiğinde duyduğu olağanüstü heyecana kendi de şaştı. Kalbinin öyle acıtırcasına çarpacağını hiç beklemiyordu. Bir ev, belki de özel dış görünüşüyle daha uzaktan dikkatini çekmeye başlamıştı. Öyle ki prens daha sonra o anda içinden "Bu ev olacak!" diye geçirdiğini hatırlayacaktı. Doğru tahmin edip etmediğini anlamak için büyük bir merakla eve yaklaştı. Tahmini doğruysa bunun kendisi için nedense hiç iyi olmayacağını hissediyordu. Kocaman, dış görünüşüyle insanın içini karartan, üç katlı, mimari açıdan herhangi bir özelliği olmayan, kirli yeşil boyalı bir evdi. Geçen yüz yılda yapılmış bu çeşit evlerin bazıları, her şeyin hızla değiştiği Petersburg'da, özellikle bu sokaklarda günümüze kadar kalmıştır. Duvarları kalın, pencereleri çok az, sağlam yapılardır bunlar. Alt katlarının pencerelerinin bazılarında parmaklıklar vardır. Bu alt katlarda genellikle döviz dükkânları bulunur. Dükkân sahibi Skopets evin üst katındadır. İçeriden de dışarıdan da sanki konuk sevmez, soğuktur bu evler, gizleniyor, saklanıyor gibidirler; yalnızca dış görünüşleriyle insanda neden böyle bir izlenim bıraktıklarını anlamak çok zordur. Mimari çizgilerinin birleşiminin de kendine özgü bir gizi olduğu kuşkusuzdur. Bu evlerde büyük çoğunlukla yalnızca tüccarlar oturur. Dış kapıya yaklaşıp yazıyı okudu prens: "Köklü ve saygın Rogojin Ailesi."

Aradığı evi bulmuştu. Arkasından gürültüyle çarparak kapanan cam kapıyı açıp içeri girdi, geniş merdivenden üst kata çıkmaya başladı. Kaba bir işçiliği olan taş merdiven karanlıktı. Duvarlar kırmızıya boyanmıştı. Prens, Rogojin'in annesi ve kardeşiyle bu kasvetli evin ikinci katının tümünde oturduğunu biliyordu. Prense kapıyı açan uşak içeriye kimin geldiğini haber vermeden önüne düşüp uzun süre götürdü onu. Duvarları "yalancı mermer" kaplı, döşemesi meşe parke, yirmili yılların kaba, ağır mobilyalarıyla döşeli geniş bir salonu geçtiler, sonra zikzaklar çizip dönerek, iki üç basamaklı merdivenler inip çıkarak sonunda bir kapıyı çaldılar. Kapıyı Parfyon Semyonıç Rogojin kendi açtı. Karşısında prensi görünce yüzü öylesine bembeyaz kesildi ki, donuk ve korku dolu bakışıyla, dudaklarında (prensin bu ziyaretinde bir olağanüstülük, hatta inanılmaz bir mucize görüyormuş gibi) son derece şaşkın gülümsemesiyle kıpırdamadan dururken bir an mermer bir heykeli andırmıştı. Prens her ne kadar böyle bir karşılamayı bekliyorduysa da şaşırmıştı.

Neden sonra şaşkın bir tavırla,

— Parfyon, galiba uygunsuz bir zamanda geldim, dedi, öyleyse giderim...

Rogojin bir an duraksadıktan sonra kendine gelmiş gibi, karşılık verdi:

— Hayır! Hayır! Rica ederim, içeri buyur!

Senlibenliydiler. Moskova'da sık sık ve uzun süreli görüşmüşlerdi. Bu görüşmelerinde karşılıklı, son derece içten oldukları dakikalar bile olmuştu. Üç ayı aşkın bir zamandır da görüşmemişlerdi.

Rogojin'in yüzündeki beyazlık ve hafif, belirsiz heyecan hâlâ gitmemişti. Konuğunu içeri buyur etmesine karşın, aşırı şaşkınlığı devam ediyordu. Prensi koltuğa götürüp masanın başına oturturken prens bir ara dönüp Rogojin'e bakmış, onun son derece tuhaf, ağır bakışı karşısında duralamıştı. Sanki bir şey dank etmişti prensin kafasına ve o anda yakın bir geçmişteki ağır, üzücü bir şeyi hatırlamıştı. Koltuğa oturmadan, kıpırdamadan durdu olduğu yerde, bir süre Rogojin'in gözlerinin içine baktı. Rogojin'in gözleri ilk anda olduğundan daha güçlü parlıyordu sanki. Nihayet gülümsedi Rogojin. Ama bu gülümsemesinde biraz hüzün, biraz şaşkınlık vardı.

BudalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin