VIII

200 10 6
                                    

VIII

Gülüyordu Aglaya, ama öfkeli gibiydi de. Küçümser bir şaşkınlıkla haykırdı:

— Uyuyor! Uyuyor muydunuz?

— Siz miydiniz? dedi prens. (Henüz tam ayılamamıştı, Aglaya'yı tanıyınca şaşırdı.) Ah, evet! Sizsiniz! Buluşacaktık sizinle... Otururken uyuyakalmışım...

— Farkındayım.

— Sizden başka uyandıran olmadı beni, değil mi? Sizden başka biri daha yoktu burada, değil mi? Sanki başka bir kadın vardı burada.

— Başka bir kadın mı vardı burada?

Sonunda iyice geldi kendine prens. Dalgın,

— Sanırım rüya görüyordum. Tuhaftır, rüyamda sanki... Otursanıza.

Aglaya'yı elinden tutup banka oturttu. Kendi de onun yanına oturup düşünmeye başladı. Aglaya susuyor, ısrarla prensin yüzüne bakıyordu. Prens de ona bakıyordu, ama kimi zaman onu görmüyor gibiydi. Aglaya'nın yüzü kızarmaya başlamıştı.

Ürperdi prens.

— Ah, evet! dedi. İppolit kendi şakağına ateş etti!

— Ne zaman? Sizin evde mi? diye sordu Aglaya. (Ama pek şaşırmışa benzemiyordu.) Sanırım dün akşam sağdı, değil mi? (Birden heyecanlanmış gibi haykırdı Aglaya:) Böyle bir olaydan sonra nasıl uyuyabildiniz burada?

— Ölmedi ki... Tabanca ateş almadı.

Aglaya'nın ısrarı üzerine prens gecenin olayını hemen ve en küçük ayrıntısına varana dek bütünüyle anlatmak zorunda kaldı. İkide bir daha çabuk anlatması için sıkıştırıyordu onu Aglaya. Oysa sık sık sorular (üstelik olayla ilgisi olmayan sorular) sorarak prensin sözünü kesen de kendisiydi. Bu arada Yevgeniy Pavloviç'in söylediklerini büyük bir dikkatle dinlemiş, birkaç kez tekrarlatmıştı bile.

Prensin anlattıklarını sonuna kadar dinledikten sonra,

— Tamam, yeter, dedi Aglaya. Acele etmeliyim. Ancak bir saatimiz var, sekize kadar oyalanabilirim burada, buraya geldiğimi anlamamaları için saat sekizde kesinlikle evde olmalıyım. Oysa önemli bir iş için geldim. Söyleyeceğim çok şey var size. Ama kafamı öyle bir karıştırdınız ki! İppolit konusundaysa, tabancasının zaten ateş almaması gerektiğini düşünüyorum, böylesi daha çok yakışır ona. Peki, onun gerçekten kendini öldürmek istediğinden emin misiniz? Bir numara olmasın bunda?

— Hayır, yok.

— Olasıdır... İtiraflarının bir kopyasını da bana vermenizi yazmış, öyle mi? Neden getirmediniz?

— İyi ama ölmedi ki. Kendisine sormam gerekir.

— Kesinlikle getirin, sormanıza gerek yok. Herhalde çok hoşlanır bundan. Sonradan itiraflarını okuyayım diye intihar etmeye kalkışmış bile olabilir. Böyle dediğim için gülmeyin lütfen Lev Nikolayeviç, çünkü çok olası...

— Gülmüyorum, ben de öyle düşünüyorum çünkü.

Birden çok şaşırmıştı Aglaya.

— Gerçekten mi? Gerçekten siz de öyle mi düşünüyorsunuz?

Çabuk çabuk konuşuyor, art arda sorular soruyordu, ama sanki arada bir de ne diyeceğini şaşırıyor, sık sık cümlesini yarım bırakıyordu. Prense bir şey söylemek için acele ettiği belliydi. Pek yürekli, atak görünse de, genellikle çok telaşlıydı, biraz da korkuyordu sanki. Kendisine çok yakışan gündelik, sade bir giysi vardı üzerinde. Bankın ucuna ilişmişti. Arada bir ürperiyor, kızarıyordu.

BudalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin