otuz iki (final)

1.1K 88 187
                                    


Çukur döşeli bir yolda arabayı zar zor kullanan Jimin, bininci defa arka koltuktaki Jin'i kontrol etmek için kafasını arkaya çevirmişti.

Resmen berbat gözüküyordu. Gözlerinde akmaması için zar zor tuttuğu birkaç damla gözyaşı vardı.

Onun biraz ötesinde oturan Namjoon ise hala telefonla meşguldü. Kulağına dayadığı telefondan Taehyung'la konuşuyor, sağ elindeki telsizden de birlikte çalıştığı diğer polislere mekan bildirimi yapıyordu.

"Kahretsin! Hava o kadar berbat ki telsizim ve telefonum iyi çekmiyor. Diğer birimlerin dediklerini duyamıyorum. Dua edelim ki onlar beni duymuş olsunlar..." dedi Namjoon hem telsizini hem de telefonunu kapatırken.

Jimin ne diyeceğini bilemiyordu. Hava çok karanlıktı ve yolu zar zor görebiliyordu. İçinde gergin bir şekilde atan kalbini rahatlatmayı başaramamıştı. Ayrıca Jin için gittikçe endişeleniyordu.

"Jin... Biraz sakin ve rahat olman gerek, tamam mı?" dedi Jimin. Dikiz aynasından yumruğunu sıkan ve kendini ağlamamak için zor tutan Jin'i görebiliyordu. "Yoongi iyi olacak."

Jin cevap vermedi. Ayrıca rahatlamak gibi bir lüksü de yoktu. Yoongi'yi kaybetme korkusuyla yumruk yaptığı eli titriyor, başı zonkluyordu.

Sadece bir gün önce Yoongi'yle buluşma alanı olarak belirledikleri boş bir parkta buluşmuşlardı. O mutluydu, artık gülümsüyordu. Ve Jin bunun sürekli devam etmesini umarken Yoongi'den aldığı yardım mesajıyla deliye dönmüştü.

"Taehyung ve Jungkook yoldalar mı?" dedi Jimin telefonunu kapatan Namjoon'u gördüğünde. "Yoongi'nin ne gibi bir durumda olduğunu bilmiyoruz. Bu yüzden bize olabildiğince kişi lazım."

Namjoon'un iç çekme sesi arabayı doldurdu. "Gelebilecekler mi emin değilim..." diye cevap verdi. Ardından üzüntüyle ekledi. "Fırtına şiddetlendi. Geldiğimiz yol taşlarla kapandıysa arabayla buraya gelemezler. Yürüyerek de en az dört saat alır."

O sırada Jin ilk defa bir şey söylemişti. "Bakın, ruhlara karşı ne kadar çok insan olursak olalım bir şey yapamayız. Bunu biliyorum... Sadece bu işi artık bırakın çocuklar. Bundan sonrası sadece beni ve Yoongi'yi ilgilendirir."

"Saçmaladığının farkındasındır umarım!" dedi Jimin sesini yükselterek. O sırada ise kimsenin beklemediği bir şey oldu.

Jimin elindeki direksiyonun yavaş yavaş kaydığını hissederken arabayı bir sarsıntı kapladı. Jin şaşkın bir şekilde olup biteni algılamaya çalışsa da dışarının karanlığı onu engelliyordu. Namjoon da sarsıntı sırasında telsizini düşürmüştü ve onu aramaya çalışıyordu. "Jimin, neler oluyor?!"

Jimin bir şey diyemeden arabanın ön farları yanıp sönmeye ve saniyeler geçtikçe gücünü yitirmeye başladı. Karanlığı aydınlatan farların ışığı azaldığı için artık bir şey görmek çok daha zor olmuştu. Bunu anlayan Jimin hızla ilerlemek için gaza bastı ama araba bir santim bile ilerlememişti. Evet, Jimin'in yola çıkmadan önce birçok kez kontrol yaptığı araba şuan çalışmıyordu.

-

"Seni tebrik ederim, gerçekten tebrik ederim!" Gür bir bağırma sesi güçlü rüzgara karıştı. Bağıran kişi Namjoon'du ve önden ilerleyen Jimin'e karşı bir süredir söyleniyordu.

"Kaç kez diyeceğim? Arabanın bozulması benim suçum değildi. Ayrıca sen polis değil misin? İnsanları rahatlatmak yerine neden bağırıyorsun?!" Bu sefer de Jimin bağırmıştı.

O ikisi buraya Jin için geldiklerini kısa bir anlığına unuturlarken kimse Jin'in ağlamaya başladığını fark etmemişti, belki de sessizce ağladığı içindi. Zaman geçtikçe Yoongi'ye bir şey olduğu korkusu bedenini daha da fazla ele geçiriyordu. Artık bu acıya dayanabileceğinden emin değildi.

Can You Come? // YoonJinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin