radyo.

685 50 5
                                    

"Tek isteğim bundan fazlası değil;                                                                                                                                  Kapımı çaldığını duymak.                                                                                                                                                  Çünkü yüzünü bir kez daha görebilseydim,                                                                                                                Eminim, mutlu bir adam olarak olabilirdim."

Sirius adını duyduğunda mutlu sayılmazdı. Hayatı o olaydan sonra böyleydi işte. Knockturn caddesindeki tüm barlarda tanınır olmuştu, kumarda bir servet kaybetmişti. Eve gece 3te geliyordu, yüzünden sahte gülümsemeler, süpürge dolaplarında elden geçirdiği kızlar eksik olmuyordu. Fakat hiçbiri yeterli değildi.

Marlene Mckinnon, gerisinde koca bir fırtına ve kalıntılarını bırakmıştı. Altın sarısı saçlarını,  gül rengi dudaklarını, ateşviskisi şişesinin arkasında bile parlayan, çocuk meraklılığıyla açılan masmavi, kocaman gözlerini,saçlarında hala dokusu kalmış şefkatli ellerini, Siriusun adını çağıran tanrıça gibi sesini, aşkını, sadakatini, kokusunu almış ve gitmişti.

...Sıcaktı, yaz zamanıydı. Safkan gündemleri ziyafetler, çay davetleri, balolarla doluydu. Sirius bu maskeli baloda Marlene Mckinnonu değil, sadece Mckinnonu tanımıştı. Şüphesiz, balonun prensesiydi. Sarı elbisesi, parlayan saçları, etrafa saçılan gülücükleriyle.

İşte, Sirius onunla dans etti, defalarca. Velilerinin bakmadığı bir zaman yakalayıp çatıya çıktılar. Orada, onun Marlene Mckinnon olduğunu öğrenmişti. Saatlerce sohbet ettiler. Sirius, kızın konuştuklarına pek dikkat edemiyordu-çocuk gibi kahkahalarına, yerinde duramayan ve hisslerini ifade eder gibi etrafında dönüp duran ellerine, yüzüne bakıyordu. Bu eller, daha sonra Siriusun ellerinden tutup balo salonundan kenara çıkaran, yıldızların altına götüren ellerdi.

Saatlerce dans ettiler, ta ki, Sirius dudaklarının tadını, verdiği hissi merak ederek, öpene kadar. Ayrıldıklarında kız yanağına uzun bir öpücük kondurdu, ve onu beklemeyerek, evine geri döndü.

Yazın geri kalanı Potterlarda, Jamesin neden Siriusun başka kızlara sırıtmamasına, çocukluktan beri aşık oldukları barmen kıza yanaşmamasına şaşırmasıyla geçti. Sirius korkuyordu, kızın gözlerinden başka bir şey düşünemiyordu. Okul senesi başladığında onu görecek olma fikri karnını garip hissettiriyordu, ama kızın unutmuş olacağından emindi.

Fakat tüm endişeleri boşunaydı, Eylülün 1inde, yüzlerce insan kalabalığının arasında, Sirius omzunda bir el hissetti. Marlene. Sımsıkı sarılarak, özlemle öptü dudaklarını.

Sık sık kavga ediyorlardı. Marlene salonun ortasında bağırıyor, Sirius telafi edeceğini söyleyerk Quidditch antrenmanlarını iptal ettiriyordu. Tamamen mutlu ve ya tamamen kızgın oldukları yoktu. Fakat yine tutkularına yeniliyolardı, bir kaç saniye sonra gölün kenarında uzanmış, sarmaş dolaş oluyorlardı. Fakat bir kavgada, Marelen anlık sinirle Siriusun ailesiyle alay ettiğinde, Sirius onunla çıktığından beri ilk kez başka bir kızla öpüşürken görülmüştü.

Hogwartsı bitirdiler ve nasıl sonuçlanacağı, başlarına ne geleceği belli olmayan bir savaşın içinde buldular kendilerini. 

İkisi de yoldaşlığa katıldılar. Bir süre sonra, Marlene tüm o ışığıyla ve aralıksız güzel yemek kokularıyla birlikte, Siriusun evine taşındı.  Evet, kavga ediyorlardı, hala kavga ediyorlardı, fakat yine hep kahkahalarla ve aşkla bitiriyordu tüm kavgaları. Artık Sirius Black ve Marlene Mckinnon yoktu, Marlene ve Sirius, Sirius ve Marlene vardı.

Aylar geçti ama savaş bitmedi. Artık gelen tüm o ölüm haberlerine eskisi kadar ağlamayı bırakmışlardı. Daha dinçlik içerisinde, intikam peşinde koşuyorlardı. Kavgaları eskisinden daha sessiz ve daha ciddi bir hal almıştı. Fakat her gece, kaybetme korkusuyla, bir birilerine sımsıkı sarılarak uyuyorlardı. Ta ki, bir kavgadan sonra,ayrı uyumaya başlayana kadar.

Sirius geceleri eve gelmiyordu, Marlene gece boyunca onu bekliyor, tüm kızgınlığını geleceği ana, gecenin 4üne saklıyordu. Sirius geldiğinde fazla içkili oluyor ve kendini direkt yatağa atıyordu.

Ve bir gece geldiğinde, koltuğu ve Marlenein dolabını bomboş gördü.

Yoldaşlık buluşmalarında bir birilerini görüyorlardı fakat korkunç bir nezaketle, kavga etmiyorlardı. 

Longbottomların haberini aldıktan sonra, kapı zilini duydu Sirius.Yağmurlu bir gündü, kapıda sırılsıklam, gözleri ağlamaktan şişmiş ve kollarına ağlayarak atlayan Marlene'i buldu.Kıyafetini değişti kız, şöminenin önünde ısındı, ve gece sımsıkı sarılarak uyuduğu Sirius Black, onu bir daha asla kaybetmeyeceğine yemin etti.

Sabah kalktığında, masada kurabiyeler olduğunu yazan not vardı. Sirius mutlulukla perdeleri açtı ve gün ışığı tüm evi doldurdu. Fakat akşam olduğunda, ışık artık yoktu. Çünkü lanet olası radyo, savaşta öldürülenler listesinde Marlene Mckinnonun adını tekrarlamayı durdurmuyordu.




Hurts Like Hell☆Blackinnon One-ShotsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin