artık senin odan.

338 33 4
                                    

1 sene sonra, nihayet... Kısa bir Drabble.

****

Kızın her şeyi anında öğrenmesinden nefret ediyordu.

Gözlerindeki gülümsemeyi seviyordu.

O Ravenclaw'ın bir pislik olduğuna inanmadığında zamanını heder etmemesi için kıza bağırmıştı.

'Canı istediği için' Ravenclaw oğlanı lanetlediğinde fazla sinirlenmişti.

Regulus çocuğu Büyük Salonda umursamadığında, elini tutmuştu, her zaman herhangi bir sıfatla yanında olduğu gibi.

Ne birlikte değildiler, ne de ayrı.

Bu yüzden, o 3 ağustos günü kıza haber vermediğinde, haberi sadece James'ten alabildiği için sinirlenmişti.

Ve işte çocuk bu yüzden, haber vermemesine rağmen, kızın Potter malikanesine gelmesine sevinmişti.

Ağustosun başı olmasına rağmen, tüy ürperten bir akşam soğuğu hissediyordu, ya da sadece Sirius bu yaz gecesinin sıcaklığını hissedemeyecek kadar heyecanlı ve soğuktu. Eve daha 15 dakika öncesinde gelmişti, Kreacher'a nasıl yolundan çekilmesi için bağırdığını hatırladı; annesi ev cininin haklı olduğunu, Sirius'un her zamanki gibi haksız düşünüyordu tabii ki, aile isimlerine leke olduğunu düşündüğü gibi. Sadece sinirle bir şeyler bağırdığını hatırlıyordu, net olarak hatırladığı tek şey ise o an hissettiği öfke ve şokun her zerresine işlemesiydi. Lanet yediğinden de emindi, o evden arkasına bakmadan koştuğundan da. Ve aklına gelen tek bir yer vardı.

Şimdi James'in evinde koltuklardan birinde oturuyor, nasıl buraya vardığını bile bilmiyordu. Hala şok etkisindeydi, ne yapacağı da soru işaretiydi.

Marlene yanında oturmuş, koltuğa yayılan Sirius'un ellerine bakıyordu, ama dalgındı. Sinirliydi-neden, bilmiyordu-birlikte değillerdi, ama sadece ortalama bir arkadaştan daha yüksekte olduğunu düşünüyordu, arkadaşlıkları bir anlam ifade etmeliydi. Sevgili ya da değil, sadece bir bağ. Ama tüm kızgınlığı Sirius'u gördüğünde geçmişti. Farklı, hatta üzgün görünüyordu. Bu yüzden 'kızgınlığın' kesinlikle şu an hissettiği duygu olmadığına karar verdi.

Sapsarı, her ne olursa olsun kış güneşi gibi parlayan uzun saçları omuzlarına serpilen kız kendi hayallerine dalan Black'in yanına oturdu.

Sirius kıza sorgulayan gözlerle baktı.

"James haber verdi,"- kız kısaca bakışları cevapladı.

Marl üstüne gitmemesi gerektiğini biliyordu. Hissettiklerini onunla paylaşacağını biliyordu, ama onu hiçbir zaman bu denli kafası karışık ve kapana kısılmış görmemişti. Sirius'un elini ellerinin içine aldı.

"Sana bir şey yaptılar mı?" Sesi titredi. Cevabın evet olmasından çok korkuyordu, ama bu büyük bir ihtimaldi, çünkü bu, tanıdığı ve alıştığı Sirius değildi.

Sirius gerildi. Bunu nasıl cevaplayacağını bilmiyordu, hatta cevaplamak istiyor muydu, bunu bile bilmiyordu. Bu yüzden hiç inandırıcı olmayan bir şekilde başını iki yana salladı.

Marlene anladığını gösterecek şekilde kafasını salladı. "Bunu haketmiyorsun,"-bunu Sirius'dan çok kendine diyordu. Kendini suçladığını biliyordu-"haketmiyorsun. 15 yaşındasın Sirius , 15 yaşında olan kimse bunu haketmiyor."

Sirius başını iki yana salladı.

"Hayır etmiyorsun,"-kız kararlılıkla tekrar etti.

"Ben çekilmez bir veledim. Belamı arıyordum ve buldum." Sesi boğuk geliyordu.

"Evet sen çekilmez bir veletsin. Ama bunun gerçekten o canavarları haklı yaptığını mı düşünüyorsun? Hadi ama, çekilmez bir çocuktan fazlası olduğunu biliyoruz. Ve bunu haketmedin." Marlene bunu tekrar edip duruyordu, ama adam inanacak gibi değildi.

"Yeşil olan her şeyi lanetliyorsun, çünkü sana ailenin seni olman için mecbur ettiği o kişiyi hatırlatıyor, ama sen olmak istediğin kişisin,"-gözlerine baktı-,"Çoğu zaman ben de seni lanetlemek istiyorum çünkü çekilmezsin, ama Jamie'nin, Rem'in, Peter'ın en yakın arkadaşısın. Küçük sınıfları zorbalardan koruyorsun. Her insan gibi hem iyi hem de kötüsün, ama genelde iyiyi seçiyorsun ve bu seni onlardan ayıran şey Sirius... Senin görmemen çok kötü, ama seni seven insanlar bunları biliyor." Sirius Marlene'e hafif hayranlıkla baktı. "Ve sen, onlar olmadan daha iyisin." Bunu söyleyip elini Sirius'un yanağına koydu, ikisi de kafalarını koltuğa yan yaslamışlardı.

"Beni seviyor musun?" sakince sordu, ve kadının mavi gözlerine baktı.

Bu derin veya anlamlı bir soru değildi, romantik olarak bile amaçlanmamış bir soruydu. Kalbi titrek bir güvercin gibi kırıktı ve kimsenin onu ailesinin sevmesi gerektiği gibi sevemeyeceğini düşünüyordu. Fleamont ve Euphemia'nın James'i, Melissa ve Michael'ın Marls'ı sevdiği gibi. Ve bu cümleyi duymaya ihtiyacı vardı, sadece ruhunun tek bir cümleyle beslenmesini istiyordu. Sevildiğini, ve hayatta tamamen gereksiz bir varlık olmadığını duymak istiyordu. Hayatında daha önce hiç bu kadar savunmasız hissetmemişti ve bunu sevmiyordu, sadece o kelimelere karşı aç hissediyordu.

Marlene bu sorunun üzerine gerektiğinden fazla düşündü, içinde kabuğundan çıkmaya hazırlanan bir tırtıl gibi bir şeylerin kıpırdadığını hissediyordu. Sirius'un duvarlarının ilk kez bu derece darmadağın olduğunu görüyordu, ve kendi duvarlarının da onunla birlikte dağılmasına izin verdi. Ve soruyu bir bütün olarak tarttı; hem kalbinde hem zihninde, romantik olsun ya olmasın, arkadaşlık, aile, her şey, ve bu onu korkutsa bile, bu sorunun kesinlikle tek bir cevabı vardı, ve bu cevaptan adı gibi emindi.

Başını yavaşça salladı. "Evet, seni seviyorum."

Sirius kıza bir daha baktı, ve yavaşça, usulca bedenine sarıldı. James içeri geri gelene kadar öyle kaldılar.

"Umarım misafir odasını beğenirsin, çünkü artık istediğin kadar senin odan olacak. Ve senin evin." Tüm cazibesi ve tatlılığıyla gülümsedi, ve Marlene Sirius'un omuzlarını hala bırakmazken, James çocuğun sırtını sıvazladı.

Mutlu olmak için yeterince sebepleri, ve uzun olmasa da, hala biraz zamanları ve yüzlerinde umut dolu gülümsemeleri vardı.









Hurts Like Hell☆Blackinnon One-ShotsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin