-1-

1.9K 40 11
                                    

Annemin saçlarımı okşadığı güzel rüyamdan ter içinde uyandım. Uyku apnesi -ya da ismi her neyse- yüzünden geceleri huzurlu bir uyku uyurken bile bir anda sıçrayıp uyanıyordum.

Etrafıma bakındım. Yattığım büyük yatağın örtüsünden tutun, küçük sehpanın üstündeki kumaş parçasına kadar her yer kaliteli kumaşlarla döşenmişti. Şamdanlar, vazolar, işlemeler hatta avize bile saf altın ya da gümüştendi.

Bu odada kalıp da kendimi sıradan bir hizmetçi gibi hissedemezdim. Ama burada kalmak zorundaydım. Hapistim. Lükse hapsedilen bir hizmetçi…

Ayağa kalktım ve odayı birkaç kez turladım. O kadar büyüktü ki atlar koşturabilirdi. Ama ne kadar turlarsam turlayayım beynimdeki düşünceler gitmiyordu. Bu yüzden kendimi korka korka yine uykunun kollarına bırakmaya karar verdim. Yatağa geri yatıp gözlerimi kapadım. Başımı yastığa yasladım.

Yavaş yavaş uykuya dalarken tek dileğim bir daha uyanmamaktı.  Hiç uyanmamak…

Göz kapaklarımın arasından sızan güneş ışığını görünce sabaha kadar derin bir uyku çektiğimi anladım. Gözlerim yavaş yavaş açılırken benim gibi bir hizmetçi olan Malorie’nin vücudunu pencereden çıkan ışık huzmesinin içinde zorla seçebildim.

“Melly?”

Bana dönüp gülümsedi. “Uyuyan güzel de uyanmış.”

Yataktan hızlıca kalkıp giyinmeye başladım. “Dalga geçme, Mel.  Yavaş yavaş tembelleşiyorum. Kim olduğumu unutmamalıyım.” Mürdüm eriği rengi elbisemi giyip fermuarını zorla çektim.

Malorie’nin suratı bembeyaz oldu. Benden korkuyordu. Hayır, hayır. Benden değil, beni burada zorla tutan aşığım Kont Talmadge'den korkuyordu. “Hayır, lütfen. Onun için söylemedim, Jillian. Keyfine bak.”

“Mel, merak etme. Seni Dorian’a söylemem.”

Malorie sanki bir sır verir gibi eğildi. “Sen iyi birisin, Jillian. Ama sana yapacağım en küçük kötü hareket Lord’u sinirlendirir. Bunu senin söyleyip söylememen önemli değil.”

Kaşlarım çatıldı. “Ama bana böyle davranman da beni sinirlendiriyor, Mel. Ben, benim. Hizmetçi Jillian. Unuttun mu? Bana kasıntı soylulardan biriymişim gibi bakma.”

Malorie odadan çıkmadan önce beni zehirleyen o cümleyi söyledi. “Üzgünüm, Jill. Basit bir hizmetçiden daha fazlasısın. Sen Kont Dorian Vincent Talmadge’nın müstakbel eşisin.”

Yüzümün beyaza döndüğünü hissedebiliyordum. Bütün bunların üstüne odama giren kişi kalp atımlarımı hızlandırmaya yetti. Kont Dorian Vincent Talmadge...

Uzun boylu ve iri yapılıydı. Bu yüzden birkaç adımda yanıma ulaştı. Gözleri parıldıyordu. Sıcak avuçları ellerimi içine alınca mecburen onun kahverengi gözlerine bakmak zorunda kaldım.

“Günaydın! Umarım iyi uyumuşsundur.” Sesindeki şefkat elle tutulurdu.

Somurttum. “Buradayken bu kadar uyuyabiliyorum.”

İstifini bozmadı. Yanıma gelip oturdu. Servetlik parfümü ve onun terinin karışımı koku gerçekten çok hoştu. Yine de ondan etkilenmiyordum. Tamam, tamam. Etkilenmek istemiyordum. “Seni rahat ettiremiyorlar mı?”

Kafamı olumsuz manada salladım. “Dalga mı geçiyorsun? Ben bir hizmetçiyim. En azından öyleydim. Saman yataklarda uyur, rutubetli yerlerde yatarım. Yani hiçbir şartta rahat edememe gibi bir durum söz konusu değil.”

Yutkundu. Avuçlarına aldığı ellerimi sıktı. “Benim için ne kadar değerlisin, bir bilsen.”

Ellerimi çekip çıkardım. Eğer Kont başka bir hizmetçiye aşık olsaydı kesinlikle durum daha farklı olurdu, diye düşündüm. “Öyleyse neden burada kalıyorum? Boğulacak gibiyim. On üç aydır burada hapisim.”

İç çekti. İşaret parmağıyla yanağımı okşadı. Dokunuşları yumuşak ama tutkuluydu. Sıcak elleri yüzümde gezdikçe vücuduma elektrik akımı verilmiş hissine kapılıyordum.

Korkak ve boğuk sesimle “Kont Talmadge!” dedim. O ise transa girmiş gibi parmaklarını yüzümden ayırmıyordu.

Yanağımı okşamayı sürdürdü. “Efendim, aşkım?” Konuşmasıyla beraber nefesinin ferah aroması burnumu yakmıştı.

İrkilerek geri çekildim. “Bana aşkım deme. Ben senin hiçbir şeyin değilim.”

Kaşları çatıldı. “Sen benim kalbimin atma sebebisin.” Yanlış, ben bir hizmetçiyim.

Yutkundum, bazen sinirden kudurabiliyordu. Yine de pes etmemeliydim. “Öyleyse neden bana bunu yapıyorsun, Dorian?”

Kahverenginin en koyu tonu olan gözleri siyaha döndü diyebilirim. Oops, bu kötüye işaretti. “Burada isteğin dışında kalman hayatımda yaptığım en kötü hata olabilir ama beni terk etmenden ölesiye korkuyorum. Seni bugüne kadar hiç incittim mi?”

Başımı olumsuz manada salladım. “Hayır. Ama inciteceksin. Beni buraya hapsettin. ”

Kusursuz burnunu kırıştırdı. “Saçının ucuna zarar vermektense kolumu keserim.” Her ne kadar doldurma sözler gibi dursa da yapacağını biliyordum. On üç ayda onu gayet iyi tanımıştım. Uçuk kaçık sözleri sadece banaydı. Bunun dışında ayaklı otoriteydi.

Dorian yavaş yavaş üstümden çekilince koltukta doğruldum. Bu sayede yüzüne daha rahat bakabildim. Koyu kahverengi gözleri, siyah saçları, gamzeleri ve kusursuz burnu ile bir mükemmellik abidesiydi. Tabii sol yanağını boydan boya kaplayan yara izini saymazsak… Bu yara izine ne sebep olmuştu bilmiyordum ama yakışıklı Kont’un yakışıklılığından bir şey alıp götürmemişti. Aksine garip bir karizma katıyordu.

Aramızda yirmi santim vardı. Bundan güç alarak “Madem öyle,  bırak beni. Söz veriyorum, gitmeyeceğim.” dedim.

İrkildi. “Hayır. Asla.”

Ayağa kalkıp odayı terk etmeden önce yanağıma ve alnıma birer öpücük kondurdu. Dudakları alnımdan ayrılmakta tereddüt etse de benden çekindiği için oyalanmadan odayı terk etti.

 SELAAM. LÜTFEN YORUM VE OYU ESİRGEMEYİN. VE ŞİMDİDEN SÖYLEYEYİM KONT TALMADGE AKIL HASTASI FALAN DEĞİL. SADECE BİRAZ FAZLA AŞIK. İLERİKİ BÖLÜMLERDE ANLATACAĞIM, TAKİPTE KALIN...

YARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin