-2-

790 31 4
                                    

MULTİMEDYA: JİLLİAN

Yerimden sıçrayıp uyandım ve ağzımdan küçük bir çığlık koptu.  Gördüğüm kabus korkunçtu. Aslında çok da uzak değildi çünkü hayatımın 2 yıl öncesine dair bir anıydı.

Yangın… Annemin, babamın ve ağabeylerimin yanmış bedenleri…  Yanık et kokusuna eşlik eden çığlıklar, feryatlar… Köyün boşaltılması ve benim iş aramaya başlamam. Kabuslarıma konu olacak malzeme iki yıl önce çıkmıştı. O büyük felaket hayatımı alt üst etmişti. Şimdi değil yangın, ufacık bir kıvılcım görsem irkiliyordum.

O yangın yüzünden Kont Talmadge’nın yanında kalıyordum zaten. Yangından yaklaşık on ay sonra iş aramak için buraya gelmiş, Talmadge Köşkü’nde hizmetçilik yapmaya başlamıştım. İşte o zaman Kont bana vurulmuştu. Çiçekler, çikolatalar, elbiseler, mücevherler, iltifatlar… Sevgisini belli etmek için yapmadığı şey kalmamıştı. Tabii bana dokunmak dışında. Arada sırada yüzümü okşaması, saçlarımı öpmesi istisnaydı. On üç aydır da zaman böyle geçip gitmişti.

Aslında Dorian zengin olsa da lüks içinde yaşayan biri değildi. Ama söz konusu ben olunca köşkün en mükemmel odası banaydı. En güzel yemekleri benim için hazırlatır, en güzel kıyafetleri bana aldırırdı.

Bundan memnun olmam mı gerekirdi? Hayır. Aksine korkuyordum. Bu kadar sevgi… Yanlıştı. Fazla yanlış. Ağlamak istedim.

Aniden odamın kapısı açılınca küçük bir çığlık daha attım.                                           

Kaşlarım çatıldı. “Dorian!”

Dorian’ın üstünde siyah bir gecelik vardı. Kirli sakalları çıkmıştı ki bu sakallar sol yanağındaki kesiği biraz gizliyordu. Saçları darmadağınıktı ve yüzünde dehşete düşmüş bir ifade vardı. “Bir şey mi oldu, Jill?”

Sebepsizce gevşesem de istifimi bozmadım. “Bir şey yok. Kabustu sadece. Hem başıma ne gelebilir ki?”

Rahatlık ifadesi yüzüne yayılırken başını kaşıdı. “Bilmem. Sadece tehlikede olduğun izlenimine kapıldım. İyisin, değil mi?”

Başımı salladım. “İyiyim, gidebilirsin.” Her ne kadar gidebilirsin desem de ister Dorian ister başka biri olsun o kabustan sonra yalnız yatmaya ölesiye korkuyordum.

Dorian tereddüt etti. “Gideyim mi?”

Bir an düşündüm. Yüzüm ter içindeydi. Titriyordum ve tekrar uykuya dalmam fazla zor olacaktı. Kısık sesle “Aslında ben uyuyana kadar yanımda kalsan iyi olur.” dedim.

Dorian’ın suratında çocuksu bir sevinç oluştu, cümlem bitmeden yatağın kenarına gelmişti. Yanıma yatmaya hazırlanırken “Dur! Yatağa giremezsin.” dedim. Ama yine de ben istemeden bana dokunmayacağına emindim.

Çocuksu sevinci, hınzır bir sırıtışa dönüştü. “Merak etme. İki kardeşten farksız olacağız.” Ben istemedikçe, diye düşündüm.

Nefes verdim. Yatak Dorian’ın ağırlığı altında biraz göçerken yatakta yer açtım. Dorian’ın kendine has kokusu burnuma dolduğunda vücut sıcaklığını da hissettim. Kollarını bana sardığında huzursuzca kıpırdandım. Gevşekçe tutsa da sıkmamak için kendini kastığının farkındaydım. Sakalları saçıma değerken nefesinin ferahlığı yüzümü rahatlattı. Ben de kollarımı gevşekçe ona doladım. Aramızda hatrı sayılır bir mesafe olsa da Dorian’ın kıpırdanmasından bunun kapanmasını istediği belliydi.

“Titriyorsun, Jillian.”

Titriyordum. “Evet. Kabustan.”

Aldığı büyük nefesle göğüs kafesi genişledi. “Nasıl bir kabustu, anlatmak ister misin?”

Başımı kaldırıp ay ışığında parlayan yüzüne baktım. Tanrım! Muhteşem görünüyordu. Dağınık saçları, karanlıkta siyah görünen gözleri, gamzeleri ve yarası bile onu  muhteşem yapıyordu. Bazen ondan zorbalık yaptığını düşünüp nefret etsem de bazen beni ister istemez etkiliyordu. Yutkundum. “Karşılığında ne verseler bir daha görmek istemeyeceğim türden bir kabustu.”

“Hımm. Kötüymüş. Sana ninni söylememi ister misin?” Sesindeki kadifemsi ton tüylerimi diken diken etti.

Düşünmeden “Evet.” dedim.

Rahatlatıcı bir melodiyi mırıldanmaya başladığında başımı omzuna yasladım. Bir anlık melodiyi bıraktı ve ne yaptığımın farkında olup olmadığımı kontrol etti. Ona sarılmak en son yapacağım şeyler listesinde bile son sıradaydı. Sonra melodiye daha rahatlatıcı bir tonda devam etti. Göz kapaklarım ağırlaşırken içime çektiğim kokusu sesinden bile rahatlatıcıydı.

Yüzüme üflenen ferah nefes, elimin hemen altında atan bir kalp ve alnıma değip karıncalanma hissi yaratan sakallar… Her uyandığımda bulduğum şeyler değillerdi.

İrkildim. “Dorian, Dorian. Kalk.” Beni sımsıkı tutan kollarından kurtulup onu dürtmeye, pardon dürtmeye çalışmaya çalıştım.

Uyandı. Bu haliyle çok sevimliydi, daha fazlası yakışıklıydı. Gülmemek için kendimi zor tuttum. “Efendim, birtanem?”

Yutkundum. “Üstümde yatıyorsun?”

Kolları gevşerken nasıl bir pozisyonda yattığımıza baktı. Yüzündeki ifadeden burada uyuyakaldığı belliydi. “Pardon. Altımda ezilmiş olmalısın.”

Cümlesinin altında başka bir anlam aramaya çalışsam da yüz ifadesi bunu engelledi. Başımı salladım. “Biraz öyle oldu ama, sen de rahatsız bir pozisyondaydın.”

Omuz silkti. “Aslında hayatımın en huzurlu uykusuydu.”

Örtüyü üzerimden atıp ayağa kalktım. “Teşekkür ederim. Yani yanımda olduğun için.” dedim.

Gamzelerini göstererek gülümsedi. “Ne zaman istersen.”

Pekala, kabalık vakti gelmişti. En ciddi yüzümü takındım.  “Şimdi çıkar mısın? Giyineceğim.”

Kafasını itaatkarca salladı. Tıpış tıpış odadan çıkarken onun kalbini kırdığım için biraz kötü hissettim.

Nedense konu o olunca bazen içime şeytan kaçabiliyordu.

YARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin