-8-

496 22 4
                                    

SELAM, DORİANLAR'IM. BU BÖLÜM YORUM BEKLİYORUM. SİZCE DORİAN NE YAPMALI VEYA NE YAPACAK?

MULTİMEDYA DORİAN

Dorian acıyla gökyüzüne doğru “JİLLİAN NEREDESİN?” diye bağırdı.

O an tüylerim diken diken oldu. Beni arıyordu. Umudunu kesmemişti. Gözüme dolan yaşları görmezden gelmeye çalıştım. Onu seviyordum. Onunla evlenmek artık hayalden bile uzaktı. Ben hizmetçiydim. O ise mükemmel bir soyluydu.

Geniş omuzları, yakışıklı yüzü ve uzun boyuyla o mükemmeldi. Şimdi gidip boynuna sarılabilirdim. Muhtemelen beni bir daha kaybetmemek için birkaç güne nikah kıyardı. Ama, hayır. Direnmem gerekirdi. Şimdi ağlıyor, sızlıyor olabilirdi. Ama birkaç ay sonra muhakkak unuturdu. Muhakkak.

Saklandığım çalılar rüzgarla sallanınca iyice olduğum yere sindim. Ufak tefek olmanın faydaları da vardı, tabii…

Dorian yaklaşık yarım saat boyunca ağladı ve sonra hızlı adımlarla uzaklaştı. Onu izledim. Gitmek için ayaklarım hareketlenmediler bile... Gözlerim ve ruhum Dorian’a susamıştı. Yirmi metre uzaktan bile olsa onu görmek o kadar rahatlattı ki…

O gittikten sonra ise artık o evde kalamayacağımı anladım. Sinsi Beth yerimi Dorian’a söylemişti. Kesinlikle bu işin peşini bırakmayacaktı ve beni bu evde bulursa yine Dorian’ın haberi olurdu. Bu sefer kaçamazdım da…

Arka kapıdan mutfağa girdim ve bavulumu buldum. Becky’den Dorian ve Beth’e yalan söyledikten sonra odama çıkıp tüm eşyalarımı bavula koymasını rica etmiştim.  Açıkçası o da hemen kabul etmişti. Onu iki sapıktan kurtarmam sayesinde bana hayatım boyunca iyilik yapabilirdi.

Becky’nin özenle hazırladığı bavulumu aldım ve gece yarısı da olsa yola koyuldum.

Beni  buraya getiren at arabacısının aksine bu adam epey iyi bir sürücüydü. Ayrıca merhametli biriydi. Kuruş para vermeden beni taşımayı kabul etmişti. Tabii ben de saman yığınları arasında yolculuk yapmayı kabul etmiştim. Her yerime samanlar yapışmıştı.

Geldiğim yer Tuckerfield, Talmadge Malikanesi’ne yine yarım gün uzakta olmasına karşın pek de akla gelmeyen bir yerdeydi. Açıkçası Alastair Ulysses’in evinden kurtulmak için her şeyimi verirdim.

Tuckerfield’daki bir Baron’un malikanesinde eski bir arkadaşım olan Suzette çalışıyordu. Belki ondan iş isteyebilirim diye düşünmüştüm.   

Alastair Ulysses’in evinde bir buçuk ay çalışma karşılığında dolgun bir ücret almıştım ama bu para da daha uzağa taşınmaya yetmezdi. Şimdiki planım Suzette’nin çalıştığı Bradford Malikanesi’nde bir iş bulup burada birkaç ay kaldıktan sonra ayrılmaktı. Güzel plan…

Önce bir hana girdim. Birkaç şey öğrenmem gerekiyordu.

Hancı kadın sevimsiz biriydi. İnce zayıf bir yüzü ve huzursuzlukla kıpırdanan dudakları vardı. Pek sohbet seven bir havası olmasa da biraz yemeğe ve bilgiye ihtiyacım vardı.

Kadın beni süzdü. “Ne istiyorsun?” Kadına yaklaştıkça burnuma çalınan sabun ve ter kokusu kuvvetlendi.

Üstüm başım dökülüyor olmalıydı ama umurumda da değildi. “Bradford Malikanesi’ne nasıl gidebilirim?”

Kadın alnındaki teri sildi. “Neden oraya gideceksin?”

Kadının para istediğini anlamıştım. Dolgun maaşımın dörtte birini çıkardım ve masanın üstüne koydum. “Biraz yemek ve biraz bilgi istiyorum. Sen veremesen bile verecek başka birini bulabilirim.”

Kadının yüzü resmen çiçek açtı ve bana bir tabak kuzu ciğer verip anlatmaya başladı. “Bradford Malikanesi buraya bir kilometre uzakta. Ama istersen Yaşlı Billie seni bırakabilir.”

Kafamı salladım. “Tamam. Yürüyecek halim de yok zaten.” Biraz yemeğe gömüldüm. “Malikanede oturanlar nasıl insanlar?”

Kadın kahkaha attı. Biraz sürtükçe bir kahkahaydı. “Malikanede oturan tek bir kişi var. O da Baron Evander Bradford. Diğerlerinin hepsi hizmetçi.”

“Peki, bir hizmetçiye daha ihtiyaçları var mıdır?”

Kadın tekrar güldü. Sanırım ona verdiğim para bünyesinde kalıcı hasar yapmıştı. Bana cilve yapıyor gibi bir hali vardı. “Tatlım, seni muhakkak alırlar. Eğer temizlik yapıyorsan. Çünkü son duyduğuma göre temizliği yapan hizmetçilerden biri ayrılmış ve bir kişilik açık varmış. Baron, iyi biridir. Seni aç bırakmaz.”

Tabağım biterken “Peki nasıl biridir? Neden yalnız?” dedim. Açıkçası yine sapık biriyse başka iş olanaklarını da gözden geçirecektim. Namusumu korumak ilk önceliğimdi.

Kadın kasabalılara has dedikoducu bir havayla öne eğildi. “Baron, yirmili yaşlarındayken kısa bir evlilik yaptı ve ondan sonra da hiçbir kadına bakmadı. Geçen yıl babasını ondan önceki yıl da ablasını ve yeğenlerini  kaybetti. Kısacası büyük yasta. Hayatta kalan başka akrabası yok. Kırklarının başında yakışıklı bir adam. Melankolik olsa da kibardır. Geçen yıl bizim hana uğradığında-“

Sohbetin geri kalanının gereksiz olduğuna karar verdim ve elimi havaya kaldırdım. “Peki, yeterli. Şimdi beni oraya bırakacak birine ihtiyacım var. Yaşlı Billie hemen gelebilir mi?”

Kadın Yaşlı Billie denilen adamı çağırdı ve adam da beni at arabasına bindirdi. Adamın bayat yumurta taşıyan bir yük arabası vardı. Kırların, tarlaların ve yeşillik alanların çevrelediği yoldan geçerken birçok taşa ve tümseğe takıldık. Burası taşra gibi bir yerdi. Malikanenin önünde indiğimde bir tanıdıklık çevremi sardı.

YARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin